BARIŞ ZORAKİ Mİ YOKSA SAMİMİYET ÜZERİNE Mİ?

İki gün üst üste, yani Cuma Cumartesi günleri PKK yürütme kurulu üyesi Mustafa Karasu’nun açıklamalarını ve buna ait yorumumu köşemden yayınladım. Bu açıklamalara dikkat edilmesi gerektiğini, zira konuşma içeriğine bakıldığında öyle alel usul söylenmiş laflar olmadığını belirttim. Devlet kanadının bu söylemlerin ne anlama geldiğini eğri oturup, doğru değerlendirmesi gerektiğini anlatmaya çalıştım.

Benim yazılarımın çıktığı güne kadar Kürt Enetellijansından bu açıklamaya karşı, Osman Öcalan dışında/ki şimdilik onun i’rabtan mahalli yok/ bir açıklama gelmemişti.

Bir taraftan İradesi İrademizdir, önderlik ne söylerse o, o zaten bizim için elinden geleni yapar, yalnız bizimle direkt irtibat kurması lazım, zira o en önemli meselemizde bizimle danışmadan adım atmaz, başkan istişareye çok önem verir, yanındaki en küçük insana bile sorar, ancak biz şimdiye kadar önderliğin bu konuda elinin serbest kaldığına şahit olmadık, hani ortada ne var, ne oldu ki barış tam tamları çalınıyor, bunlar psikolojik birer ajitasyondur, ortada barış marış diye bir şey yok diyen Mustafa Karasu’nun beyanlarına, Pazar günü Bursa ilinde BDP il toplantısına katılan Sırrı Sakıktan ve direkt muhatap alınmamakla birlikte içeriğine cevap vermek açısından Mardin’de Sayın Başbakan’dan cevaplar geldi.

Mardin ilinde hizmet açılışlarına katılan Sayın Başbakan konuşmasının bir bölümünde, BDP nin inisiyatifi ele alması gerektiğini belirtti ve Kandilden gelen kışkırtıcı açıklamaları kendi içlerinde sorgulayarak, süreci olumsuz etkilemesine fırsat vermemelerini istedi.

Abdullah Öcalan ile görüşmelerin devam ettiği süreçte, onun tamamen inisiyatifi elinde bulunduran kişi olmasının iyiden iyiye anlaşılması üzerine, sanki biraz BDP dışlanır gibi oldu. Ancak bu süreçte yaşananlar gösterdi ki, Abdullah Öcalan da attığı adamlarda, yanında istişare edeceği insanlara ihtiyacı var ve bu ihtiyacı eğer BDP karşılamaz ise, kim karşılayacak?

Bu durumu gören Devlet, muhatap alacağı tek legal kuruluşun BDP olduğunu bir kez daha görmüş oldu. Ve Selahattin Demirtaş başkanlığında bir heyetin bu hafta İmralıya gitmesine izin verildiğini açıkladı.

Fırsat verilir ise BDP kendisine biçilen rolü başarı ile yerine getirebilir.

Tabii Devletin burada bir kuşkusu vardı, acaba BDP, Abdullah Öcalan ile varılan mutabakatları alt üst edecek bir yeni çıban başı olur mu? O’nun fikirlerini değiştirmesine sebep olacak, bir yanlışa imza atar mı?

Yapılan görüşmeler neticesinde BDP nin kurumsal kimliğine önem verilmesi üzerinde mutabık kalındı ve Selahattin Demirtaş Başkanlığında BDP heyeti, bu hafta Abdullah Öcalan ile görüşecek.

Kandil’in süreçle ilgili çıkışı üzerine Sayın Başbakanın BDP yönetimine inisiyatifi ele alın çıkışından sonra,  BDP yönetimi bu hafta Kandil’e gitmek üzere Adalet Bakanlığına resmi başvuruda bulunacak.

 Şimdi BDP ve İmralı işbirliğine vardı, Kandil yaptığı açıklamaları ile saf dışı kaldı diye bir mantığa elbette sarılmamak gerekir.

Evet Kandil’in kendilerine ehemmiyet verilmemesinden ve süreçle ilgili gelişmelerden doğrudan doğruya muhatap alınmamalarından ötürü elbette, Mustafa Karasu örneğinde olduğu gibi, çıkışları olacaktır. İşte bu türden çıkışların dozajı benim Cuma ve Cumartesi günkü yazımda belirttiğim üzere iyice pik yaptığı herkesçe kabul edilmiş olacak ki, Sırrı Beyin Bursa’da parti toplantısında yaptığı “ eğer süreci Kandil de engellemek ister ise, onların da yakasına yapışırız” açıklaması geldi. Sırrı beyin Kandilin yakasına yapışırız açıklaması, tabii ki cehri ifade edilmesi sebebiyle maksadını aşan bir cümle idi, fakat Sırrı Sakık aslında olan bitenden kuşkunuz olmasın sizi haberdar edeceğiz demiş oldu.

Bütün bunlardan sonra ben neyi anlatmaya çalışıyorum, hangi açığı gördüm ki, onu kapatmaya gayret ediyorum.

Türkiye Devletinin karşısında Kürt sorununun çözümünde dört ayak var. İmralı, Kandil, BDP ve Avrupa Kongre Gel.

Yani İmralı bir numaradır, Kandil iki numara, BDP üç numara, Avrupa Kongre Gel dört numaradır.

Bizim iyi niyetimizin sorgulanmasına fırsat verilmemesi bakımından bu her dört ayağın sorunda nerede durduğu,

Neyi istediği, nasıl çözüm ürettiği, hangi adımların atılmasını olmaz ise olmaz kabul ettiği,

Aralarındaki pürüzlerin çözümünün nasıl olacağı ve anlaşmaya vardıkları son metnin neyi içerdiği,

Talepleri içeren metnin, Türk Devleti tarafından nasıl karşılandığı, kısa, orta ve uzun vadede yapılabileceklerin nelerden ibaret olduğunun kuşkuya yer vermeyecek biçimde ifade edilmesi ve bunun yazıya dökülmesidir.

Bir barış yapılır iken Devletler, hasımlarının en zayıf noktalarını bulmaya ve buradan yaranın işlemesini sağlamaya çalışırlar. Fakat bizimkisi, kendi aramızdaki ihtilafın çözümü olduğundan ve bundan böyle de aynı devletin sınırları içerisinde yaşamak mecburiyetimiz bulunduğundan, biri birimizin üzerindeki çulu çaputa çevirmeme mecburiyetimiz vardır.

Son cümle, olanlardan ders çıkartmak, iyi niyetli olmak ve biri birimizin yüzüne bakacak mecalimizin olması şarttır.