BAYKAL, KILIÇDAROĞLU, İRAN

Deniz Baykal statükocu idi. Kriz ortamlarını çok severdi. Olaylar çıksın, insanlar biri birine girsin, ortam gerilsin, yöneticiler sıkışsın ve çaresizlikleri iyice belirginleşsin.

Böyle anlarda o ortaya çıkar, dudaklarını hafif bir şekilde aralar,  yanaklarını iki yana gerdirip, istihzai bir gülüşle oturduğu yerde arkaya kaykılır ve işin keyfini çıkarır, avucuma düştünüz mü havasını yaratırdı.

Deniz Baykal sorun çözmeyi sevmezdi.

Sorunların varlığını kabul eder, ancak bu konuda atılan adımlara destek vermezdi.

Mütekebbirdi./çok kibirliydi/

Burnundan kıl aldırmazdı.

Cumhuriyet Halk Partisinin Genel Başkanı idi.

Ancak ne Cumhur ile ve ne de onun tezahürü olan Halk yığınlarının problemleriyle bir ilgisi yoktu.

Halkın arasına karıştığını,  bırakın Anadolu’nun ücra köşelerine gitmeyi, Ankara’nın göbeğindeki gecekondu semtlerine uğramayı aklından geçirmezdi.  Ak Partililer ramazanlarda olsun fellik fellik Yenimahalle, Altındağ gibi semtlerdeki gecekondularda yaşayan vatandaşların yarasına "yarım elma gönül alma" kabilinden ziyaretler yapıp hediyelerini verirken, Baykal ve ekibinin bunlara ulaşmak aklının köşesinden geçmezdi.

Deniz Baykal aristokrattı.

Çankaya’yı, Şişli’yi, Kadıköy’ü ve tabii ki Antalya sahillerini çok severdi.

Kemal Gürüz’ün başında olduğu YÖK’e toz kondurmazdı.

Fikrine, zikrine uygun olmayan kişi, kurum ve kuruluşları aşağılarken ölçüsü yoktu.

TBMM sinde bütçe üzerinde konuşma yaptığı bir sırada konuyu Başbakanın Sayın eşinin başörtüsüne kadar getirip, aşağılayıcı cümleler kurmaktan çekinmezdi.

Hiçbir yaralı parmağa merhem olmazdı.

Yıllarca Anayasa Değişiklik çalışması yapacak komisyona üye vermedi.

Abdullah Gül Beyin Cumhurbaşkanı olmasından sonra Çankaya’yı boykot etti. Sayın Cumhurbaşkanının "devleti temsilen" verdiği resepsiyonlara tüm yabancı misyon şefleri katılarken, Baykal ortalıkta yoktu.

Devletin ve Milletin bütünlüğünü temsil açısından "ana görüntünün" ortaya çıktığı bu günlerde Baykal uyguladığı boykotla dünya aleme hep şunu söylemeye çalışırdı;  "aramızda iflah olmaz ayrılıklar, doldurulmaz çatlaklar var".

İşin içerisine tam girmedi, ama, CHP nin yeni genel başkanı aldığı kararlar, attığı adımlarla eskisinden çok farklı bir CHP ile karşı karşıya olduğumuzu göstermeye başladı. Ben bunu gerçekten hayra gelişmeler olarak yorumluyorum.

Önce sağ cenah siyasetçilerin "özellikle başörtüsü sorunu ortaya çıktığından beri" üzerinde ehemmiyetle durdukları YÖK’ ün kaldırılması yönündeki talebe Kemal Kılıçdaroğlu EVET demeye başladı.

Sayın Cumhurbaşkanının Meclisi ziyaretinde ilk defa gurup olarak ayağa kalktılar.

Başörtüsünün/türbanın/ bir sorun olduğunu kabul ettiler.

Bu ülkenin en önemli problemi olan Kürt sorununun çözümü için konuyu araştıran heyetler oluşturduklarını ifade ettiler.

Yani dikenli ne kadar yol var ise bunları gördüklerini, yandan dolaşıp çekip gitmenin kimseye bir yarar getirmediğini, iyiye, güzele varmanın gözleri kör etmekten değil, dikenli yolları aşmaktan geçtiğine kanaat getirdiler.

Henüz yolun başındalar.

Ama problemleri görüyorlar ve bu problemlerin sadece iktidarların değil, kendilerinin de sorunu olduğunu ciddi biçimde idrak etmiş durumdalar.

CHP sözcüleri de sorunları görmezden gelemeyeceklerini, ülke için atılması gereken her adımda bundan böyle CHP nin de olacağını, Ak Partinin getirdiği yasalara/ANAYASA DAHİL/ sürekli karşı çıkan bir tavır sergilemektense, bundan böyle kendi çözüm önerilerinin her zaman hazır olacağını, söylemeye başladılar. Arakadan giden, takoz koyan değil, ön alan olacaklarını ifade ediyorlar.

Bu durum CHP’nin şimdiye kadar yaptıklarının yanlış olduğunu, Baykal liderliğinde sürdürdüğü pesimist/gerici/ politikalardan vazgeçeceklerini, daha aktif/optimist/ bir politika izlemeye başlayacaklarını ortaya koyuyor.

Dün Kanal 7 televizyonunda Mehmet Acet’in konuğu olan Ak Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik bey de buna işaret ediyor ve CHP nin yaptığı yanlışlardan ders çıkartmaya başladığını görmekten mutlu olduklarını söylüyordu.

Oysa eski CHP yönetimi ve tabii ki Baykal " ne var bunda, ne oluyor, kim kimin başının örtüsüne karışıyor, sokakta insanlarımız istedikleri gibi başlarını örtüyorlar, sen niye başını örtüyorsun diye soran mı var, oysa iş başka, mesele türban meselesidir. Yani dinin başörtüsü halinde simgeleştirilmesi ve kamuda yaygın hale getirilmesi, dinin siyasete alet edilmesi meselesidir" diyor ve problemi asla kabullenmiyordu.

Ama şimdi ülkenin çıban başı haline gelmiş tüm sorunlarına CHP yöneticileri, bigane kalamayacaklarını açıklamaya başladılar.

Ama CHP nin aklı hala karışık. Sorun olan Türban mı, yoksa baş örtüsü mü karar verebilmiş değiller. Örtünme işi çene altından kelebek biçiminde mi olsun, Anadolu tarzı bağlamamı yapılsın, yoksa İran türü perçemi ortaya koyacak tarzdı mı olsun? Demeye başladılar.

Şu İran işine biraz ben de dokunmak istiyorum.

İran’ın başkenti Tahran’ın Kuzey bölgelerinde çok zengin insanlar yaşıyor.  Bu zengin insanların dış dünya ile çok yakın diyalogu var.

Bu insanlar giyimlerinden, kuşamlarından, yaşam biçimlerine varıncaya kadar, hemen her alanda, aslında İran İslam Cumhuriyetinin Rejimine karşı muhalefeti de teşkil ediyorlar. Başlarını inandıkları, Allah’ın emrini yerine getirmek için değil, sadece İran ülkesinde yaşamlarını devam ettirmek amacıyla, örtüyor pozisyonundalar.

Bu hali ile o insanların başlarının örtüsü, İslamın bir emrini yerine getirmekten çok, İran rejimine karşı "siz ne derseniz deyin, biz sekülerizmin temsilcileri olarak buradayız" demekten başka bir anlam ifade etmiyor. O açıdan İran’ın Başkenti Tahran’ın Kuzey bölgelerinde bir kısım insanın hayat biçimini, Kılıçdaroğlunun, başörtüsü sorununun çözümünde emsal göstermesi, büyük bir yanlışa işaret ediyor. Sayın Kılıçdaroğlu Başkent Tahran’ın güney kesimlerine insin, hele oradan biraz Kum şehrine doğru uzansın, örtünmenin ne olduğunu görür.

Halk arasında sorunlara çep bakanlara "hele o at gözlüğünü çıkar" derler. Yani gözünü dar açıdan, geniş açıya çevir, tek yanlı bakma.

Kılıçdaroğlu bir erkek. Çevresinde başörtüsü/türban/ takan yok. O açıdan olayları geniş prespektiften değerlendirme imkanına sahip değil. O nedenle örtünme konosunu Allah’ın emrine uyarak başını örtenlere sorsun. Onların değerlendirmelerini alsın. Veya Sayın Başbakanın dediği gibi Diyanet İşleri Başkanlığına sorsun.

CHP iyi şeyler yapmaya başladı derken, bu son cümlelerle yeniden eleştiriye mi geçtin diyecek olursanız, benimkisi sade bir uyarı.

Balığı baştan kokutmayın, matruşka bebekler gibi sorundan sorun üretmeyin. Sorunu çözün diyorum.

CHP sözcülerinin dediği gibi, sürekli muhalefet eden, sorunlar önüne takoz olan değil, bunları çözen, bu konuda projeleri olan bir parti olduğunuzu ortaya koyun.

Diğer halin zaten size hiçbir yararı olmadığını söylemiyor musunuz?