BDP'LİLER SUSSUN GAZETECİLER KONUŞSUN
Artık Türkiye’de Kürt meselesinden söz etmeyen, bu sorunun çözümü için öneri sunmayan, görüş açıklamayan kimse kalmadı.
Bu güzel bir gelişme.
Gelişmenin güzel olması, hastalığın ortadan kalktığı anlamına gelmiyor.
Hastalık kanserin ilk evresini yaşıyor. Tedbir alınmaz ise metastaz yapacak ve bütün vücuda dağılacak endişesi var.
Şimdiye kadar insanlar biri birlerini üzmemek! İçin gerekli açıklamayı yapmıyor, doktor çağırmıyor/du./
Devran değişti, feryat figan yetişin hasta ölüyor diye bağıran, bağırana, çağıran, çağırana.
Türkiye’de 100 ün üzerinde Kürt Milletvekili var. Bunlar içerisinde BDP lilerin ayrı bir konumda olduklarını kimse inkar edemez.
BDP liler doğrudan doğruya kendilerini Kürt Milletvekili olarak adlandırıyor. Diğer Milletvekillerinin bu oranda fikir beyan etme imkanı olmadığından, sanki Kürt Milletvekili sayısı BDP lilerden ibaretmiş gibi bir algı kendiliğinden oluşuyor.
Onlar da TBMM sinde kürsüye her çıktıklarında, Kürt meselesini, konuşmalarının ortasına koyarak, etrafını doldurmaya çalışıyorlar.
Mesela Milli Savunma Bakanlığının bütçesi mi görüşülecek, hemen bir BDP li Milletvekili çıkıyor, savaştan, silaha ayrılan paranın çokluğundan, doğu ve güneydoğu bölgelerinin 30 yıldan beri savaş alanı ilan edilmesinden, bu savaşa ayrılan paranın yol, su elektrik, eğitim gibi alanlara ayrılması halinde ülkenin erişeceği yükselme trendinden söz ediyor, ardından Anadolu dağlarında hiçbir siyasinin, hiçbir komutanın, hiçbir büyük bürokratın oğlunun bu savaş sebebiyle hayatını kaybetmediğinden, Anadolu’nun masum çocuklarının hayatlarını yitirmesinin, nasıl kirli bir savaş ile karşı karşıya olduğumuzu, bunu herkesin bir daha düşünmesi gerektiğini anlatıyor.
Milli Eğitim ile ilgili bir konu mu görüşülecek, BDP Hasip Kaplan veya Sırrı Sakık, ülkenin eğitim düzenini eleştiri bombardımanına tutuyorlar.
Bu ülkenin, İngiltere ile hiçbir sıhri veya civar hısımlığı olmadığı halde yıllardan beri İngilizce öğretildiğinden, bunun doğru dürüst kimseye de bir faydası olmadığından bahsediyor ve neden bu topraklarda yaşayan 20 milyon Kürt’ün ana lisanını öğrenme hakkı bulunmadığını, böyle bir tutumun kimseye anlatılamadığını, kardeş kanının durması için bu yönde atılacak adımların büyük ehemmiyet taşıdığını, dilin öğretilip anlaşılması için Devlet desteğinin şart olduğunu dile getiriyorlar.
Bu ara BDP liler Bütçe görüşmeleri sebebiyle çok sık kürsüye gelmeye başladılar.
Doğrusu bu alanda gösterdikleri gayreti herkes başarı olarak değerlendiriyor.
Meğer Abdullah Öcalan bunlara, siz TBMM sine yeterince kullanmıyorsunuz, Türkiye’nin bu en önemli siyaset zemininde yoksunuz, durum böyle devam ederse, yeni dönemde seçilecek Milletvekilleri farklı olacak demiş. Onlar da koltuğu kaybetmemek için var güçleri ile kürsüye çıkıp iniyorlar.
Onlar kürsüyü çıktıkça, birçoklarının siniri yerinden oynuyor. Çünkü her defasında Kürtçe bir iki kelime söylüyorlar.
Salim bir kafa ile konuya yaklaşılmadığından, onların bu kelimeleri birer kurşun gibi algılanıyor.
BDP’lilerin Kürtçe birkaç kelime konuşması eleştiri bombardımanına tutulacağına, biraz empati yapılsa, ana dilleri Kürtçe olan bu insanların nasıl bir gayretle Türkçeyi öğrendikleri dikkate alınsa ve biz neden 20 milyon Kürtçe konuşan insanlarımız ile diyaloğ kuracak kadar Kürtçe öğrenmedik denilse, daha iyi olmaz mı?
BDP lilerin birkaç kelime Kürtçe konuşmasını ayıp olarak algılayacağımıza, kendi eksiğimizi görmek daha erdemli bir işi olarak telakki edilemez mi?
Gazeteci Adem Yavuz Arslan Cuma günkü yazısına BDP li vekillerin TBMM sinde kürsüyü bu ara çok sık kullanmalarını tenkit ediyor ve kimsenin anlamadığı bir dille, birkaç kelime de olsa neden konuşuyorlar diye soruyor.
Adem Yavuz Arslan bey CHP ye ayırdığı yazısının ikinci bölümünde ise, "bakalım Kemal Kılıçdaroğlu ne yapacak, Türkiye’nin en önemli sorunu olan Kürt meselesinin çözümü için ne diyecek" sorusunu yöneltiyor.
Bunlar dünyayı kör, alemi sersem zannediyorlar.
Bir taraftan sorunun en önemli muhatabı olan BDP li vekillerin bir iki kelime Kürtçe konuşmalarını tenkit edeceksin, diğer taraftan Kemal Kılıçdaroğlu’na seslenerek Kürt sorununu nasıl çözecek , bu konuda ne söyleyecek bakalım diye merak edeceksin!!!
Kimsenin kendi hakkını aramasına tahammül etmemek, sorunun birinci muhataplarını görmezden gelip, topu Kemal Kılıçdaroğlu’na havale etmek nasıl bir duygudur, gerçekten anlamak mümkün değil.
PEKİ KEMAL BEY NE SÖYLEDİ
CHP kurultayında Kemal Kılıçdaroğlu ülke sorunları ile ilgili olarak şunları söyledi.
1-Önümüzdeki dönemde Milletvekillerini halk seçecek.(Önümüzdeki seçimleri bekleme, 2011 seçimlerinde ön seçim yaparak seçimlere git)
2-CHP iktidarında seçim kanunu değişecek, % 10 barajı kalkacak(Hemen kanun teklifi ver, barajı şimdiden kaldırmaya çalış)
3-Güneydoğu sorununu siyaset kurumu çözecek, iş askere havale edilmeyecek. Alın işte size çözüm. Dünya alemin Kürt sorunu dediği konuyu o, yine güneydoğu sorunu olarak değerlendirdi. Etnik ve dinsel siyaset yapmayacaklarını, kendilerinin, 3. Bir yol olarak, inançlara, kimliklere saygılı sosyal demokrat bir parti olarak yollarına devam edeceklerini, Cumhuriyetin kazanımları ve Demokrasi içerisinde kalarak sorunu çözmeye çalışacaklarını söyledi. Lozan’a vurgu yaptı. Kendince herkesi hoş etti. Kurultay’da,Hun xeyr hatın, hun serçava hatın diyemedi. TÜSİAD’dan en az 10 sene geride olduğunu ortaya koydu.
Böylece
Kemal Bey
Eski köye yeni adet getirilemeyeceğini gösterdi, bir de gidip Türkiye’yi Avrupa Birliğine şikayet ettiğini söylemesi yok mu? Tam da evlere şenlik.(Anayasa değişikliğine karşı çıktığı ayan beyan iken, gidip te onlarla nasıl konuştu, hayret doğrusu)
Adem bey kardeşim, al sana Kemal beyin çözümü.
CHP si resmi devletin resmi partisi, halk ile hiçbir ilgisi yok. Bu tekeden süt çıkmaz.