BELÇİKA ÖRNEĞİ
Uzun zamandan beri İç İşleri Bakanı "demokratik açılım" ile ilgili olarak çalışmalar yapıyor, toplantılar düzenliyor. Sayın Bakan yaptığı bu toplantılarda özellikle kısa, orta ve uzun vadede yapacakları olduğunu söylüyor.
İnanın toplumun büyük çoğunluğunda "demokrasi" adına, "insan hak ve özgürlükleri" adına atılacak adımlardan beklentiler çok büyük. Bu adımların toplumun geneli için önemini inkar etmek kabil değil.
Fakat söylenen şu: Artık neler yapılacak ise yapılsın. Kısa vadede hangi adımların atılacağı, hangi tedbirlerin alınacağı açıklansın. Zaman çok daralıyor.
Kimi basın yayın organlarında,yapılan anketler sonucunda "açılım" ile ilgili adımlar durunca , Ak Parti oylarında artış meydana geldi açıklamaları, acaba ne kadar doğruyu ifade ediyor. Bununla Ak Parti yöneticelerine, sanki bu adımları durdurun, çünkü oyunuz düşüyor mesajı veriliyor. Ben bu düşüncesin doğru olduğunu düşünmüyorum. Çünkü sürekli olarak halkın arasındayım. Halk alınan kararlardan, atılan adımlardan çok memnun. İşte TRT 6 kanalı. Bu kanalın bir çok dinleyicisinin olduğunu çevremden duyuyorum. İnsanlar, demokrasi geliştikçe, hak ve özgürlükler arttıkça, hem insanımızın kalitesi yükseliyor, hem de yönetim kademelerinde kimsenin hayal edemedeği gelişmeler meydana geliyor düşüncesini açıkça ifade ediyorlar.
İnsanlarımızın birkaç dili bir anda konuşabiliyor olmasının , kötü yanı nedir? Aslında bizim bir tek dili konuşmaya "icbar" edilmiş olmamız, zihni melekelerimizin gelişimine büyük ket/engel/ vurdu. Bu memleketin en büyük problemlerinden birisi yabancı bir lisanı , şöyle iç açıcı biçimde konuşamama değil mi? Bakın Suudi Arabistan, Kuveyt, Dubai, Abudabi, Fuceyra, Irak,İran, Pakistan, Afganistan ve nerede ise Afrika ülkelerinin tamamında insanlar bizden daha güzel bir başka lisanı konuşuyor, okuyor, yazıyor. Bizim bu konudaki eksiğimize , ülkemiz insanının nerede ise yüzde 25/30 nun bildiği bir lisanı konuşmaktan, okumaktan, yazmaktan engellememiz sebep olmasın…
İlahi adalet hükmünü bu şekilde mi ortaya koydu acaba…Kim bilir.
Biz Avrupa ülkelerini PKK ya yıllar yılı verdikleri destekten ötürü çok eleştirdik. Bize karşı hasmane tavırlar içerisinde olduklarını söyledik. Türkiye’nin bu konudaki düşüncelerinin bir kısmının doğru ise, bir kısmının da yanlış olduğunu batılı gözlemciler incelemeleri neticesinde ortaya koydular.
Avrupa ülkelerinden bir kısmında teröre yönelik örgüt kamplarının varlığı, bunlara maddi ve manevi desteğini sürdürmesini hiçbirimizin kabul etmesi mümkün değildi.Batının sağduyuya sahip insanları da bu düşüncede idi.Bu nedenle Türkiye’nin girişimleri sonucunda bir çok ülkede teröre yönelik kamplar kapatıldı.
PKK nın terör örgütü olarak kabul edilmesi ile bir çok batılı ülkede örgüt mensupları faaliyetlerini asgariye indirmek zorunda kaldılar. Son olarak PKK nın Avrupadaki bel kemiğini oluşturan Belçika’da ROJ TV’nin kapatılmasından sonra ,eski DEP Milletvekileleri Zübeyr Aydar ve Remzi Kartal’ın 8 PKK lı ile birlikte tutuklanmasının bir anlamı olduğunu söylememiz gerekiyor.
Belçika durduk yere PKK ya düşman, Türkiye’ye dost kesilmiş değildir. Buradan anlamımız gereken, Türkiye’de Demokrasi ve İnsan Hakları geliştikçe, yani sorunun çözümü hususunda Türkiye kendi içinde adımlar attıkça, batılı ülkelerde PKK gibi oluşumlara daha fazla yüz verilmeyeceğidir.
Demokrasinin standartlarının yükselmesi,sorunun çözümünün tek çıkış yoludur.
Türkiye’nin yıllardan beri en büyük korkusu, ben demokrasinin standartlarını yükseltirsem, özgürlük taleplerinin de pik yapmasına sebep olurum, kendi silahımla ayağıma kurşun sıkarım, yani bölünür,parçalanırım düşüncesi idi.
Gerçi manzaranın bütününü hala görmüş değiliz, ama, görünen o ki, Türkiye’de kimse Demokrasiyi bir araç olarak, geçiş güzergahının bir ara İSTASYONU olarak değerlendirmiyor. Bu konudaki korku ve kuşkular boşunadır. Demokrasi talepleri ile ara İstasyona kadar gelirim, oradan kendi ülkeme bir çıkış yaparım absürd düşüncesinin sahipleri ekalliyette/azınlıkta/dır.Toplumun geneline etkide bulunacak güçleri yoktur.
Kandilin maddi ve manevi açıdan çektiği sıkıntıyı izhar etmesi, acil tedbir alınmasını istemesi, benim vurgulamaya çalıştığım düşünceye izah getirmesi açısından önemlidir.PKK nın Avrupa’dan insan ve para desteğinin sağlanmasını talep etmesinin ardından, Belçika’da şimdiye kadar görülmeyen tedbirlerin alınması,Kürt sorununun çözümünde attığımız adımların batıda nasıl karşılık bulduğunun en önemli göstergesidir.
Biz kendi insanımıza reva gördüğümüz "kast" sisteminin kaslarını gevşettikçe, hem kendi insanımız nezdinde ve hem de batı dünyası nazarında büyük saygınlık kazanıyoruz.
Ergenekon davası sebebiyle yapılan tutuklamaların da etkisiyle, yani bunlar gibi kötü niyetli kişilerin ülkeyi kaosa sürükleyen eylemlerinin bir anlamda son bulması ile, PKK eylemleri de çok şükür nerede ise sıfır mesabesinde seyrediyor. Tabii ki, bu aşamadan sonra biz ülkede cereyan eden olayların ne kadarının PKK eylemi ve ne kadarının "derin operasyonel faaliyet" olduğunu bütünü ile bilmiyoruz. Bildiğimiz bir şey var ise, bu ülkede ismine örgüt eylemi denilen hareketlenmelerin yüzde doksanının faili "yüzey"deki PKK değildir. Derindekinin ismine ister PKK deyin, ister Ergenekon deyin, millet için farketmez. Eğer Şemdinli de Seferi Yılmaz’ın dükkanına atılan bomba ile Erzincan DSİ baraj gölünde Ergenekon kapsamında yargılananlara ait olduğu söylenen bomba ve bir PKK eyleminde!!! Şehit edilen Polis Memurunun naçiz vücudunan parçalanmasında kullanılan bomba aynı ise ve bu bombalar Askeri Mühimmattan sayılıyor ise, bizleri şimdiye kadar nasıl da aptal yerine koydukları ayan beyan ortaya çıkıyor. Yalnız Seferi Yılmaz’ın dükkanına bomba atılınca "bu bir organizasyondur ve operasyonel faaliyettir, SERÇE PARMAK BİRŞEYİ BİLİYOR İSE BAŞPARMAĞIN HERŞEYDEN HABERİ VARDIR" çekincemi bugün de hepimizin hatırlaması lazım.