BEN O KONUDA DA GEREĞİNİ YAPTIM ÇOK ŞÜKÜR
O değerlendirmeyi yaptığım günden bu güne herhalde en az bin kişi, evet evet yanlış okumadınız, bin kişi ve belki daha fazla insan öldürülmüştür.
Partinin her sene bir iki kez mutad olarak düzenlemiş olduğu Kızılcahamam toplantılarından sonuncusunda bu ülkede yaşanan Pompalı tüfek rezaletini dile getirmiş ve bu tüfeklerin satılması, evde veya arabada bulundurulmasının ruhsata bağlanmasını istemiştim.
Ben bu konudaki talebimi dillendirince salonda hafif bir protesto mahiyetinde uğultu koptu. Vekil arkadaşlar benim bu çıkışımı büyük çoğunlukla beğenmemişlerdi.
Ama ben öyle paparayı yiyince hemen geri adım atacak adam değilim. Sözüme devam ettim ve “Sevgili arkadaşlar hemen ön fikirli olmayalım. Biraz beni dinlemenizi rica ediyorum. Bakın adam öldürmek günahların en büyüğüdür. Biliyorsunuz bir insanı haksız yere öldüren bütün insanlığı öldürmüş, bir insanın yaşamasına imkân veren de bütün insanlığı yaşatmış olur. Ülkemizde insanlarımızın silah tutkusunu biliyorum. Bu; kendinde olmayan gücü, demirin ve barutun gücü ile elde etme arzusudur. Biliyorsunuz ülkemizde en küçük, 5.35 Milimetre çaplı silahların bile ruhsatsız olarak bulundurulması halinde 1 yıldan başlayan cezası var. Silahların cins ve çapı arttıkça verilen cezalar da artıyor. Ama pompalı olarak nitelendirilen ve istenildiğinde otomatik olarak kullanılma özelliği olan tüfeklerin alınması, bulundurulması suç teşkil etmiyor. Bu tüfeklerin alımında herhangi bir sınırlama yok. İşte bu silahtan nerede ise herkes bir tane ediniyor, canı sıkıldığında, morali bozulduğunda veya birisi ile tartışma ortamına sürüklendiğinde, kapıyor silahı, dayanıyor milletin evine, işyerine bir anda 3 kişiyi, 5 kişi öldürüyor. Farkında mısınız bilmiyorum, çıkan kavgalar sırasında pompalı tüfek kullanılmış ise, ölü sayısı hiçbir zaman 3 ten 5 ten eksik olmuyor. Biz iktidarız ve büyük sorumluluğumuz var. Gelin bu silahların alınması, satılması, bulundurulmasını 6136 sayılı Ateşli Silahlar yasa kapsamına alalım, böylece bu türden silahları, gerçekten alması, bulundurması sakıncalı olan kişilere satışına engel olalım. Çünkü ateş düştüğü yeri yakıyor, en basit bir kavga sırasında, aynı aileden 4-5 kişinin bir anda ölümüne sebep olan pompalı tüfekleri kullananların sorumluluğunu biraz da üzerimizde hissediyorum” dedim.
Başlangıçta çıkarılan uğultu yerini sükûnete bıraktı. Ama bugüne kadar bir şey yapılmadığına göre, talebim hüsnü kabul görmedi.
O günden sonra pompalı tüfeklerle öldürülen insanların sayısı, hiç abarttığımı zannetmiyorum, zira gün geçmiyor ki, bir pompalı rezaleti yaşanmasın, herhalde 1000 i geçmiştir.
İşte bakın daha geçen hafta gazetelere şu haber korkunç görüntülerle yansıdı.
Haber şöyleydi:
“Tekirdağ'ın Saray ilçesinde yaşayan Salih D, eşi Filiz D'nin babası İsmet Dik'in Kırklareli'nin Lüleburgaz ilçesine bağlı Güneş Mahallesi'ndeki evine pompalı tüfekle geldi. Evdekilerin üzerine rastgele ateş açan Salih D, evdeki kayınpederinin kardeşleri Şakir Dik (46) ve Sabri Dik (44) ile komşuları Ali Çakan (31) ve Volkan Çadır'ı (30)yaraladı.
İhbar üzerine giden polis ve sağlık ekipleri, yaralıları Lüleburgaz Devlet Hastanesine kaldırdı.
Yaralılardan Şakir ve Sabri Dik kardeşler ile Ali Çakan hastanede öldü.
Yaralanan Volkan Çadır'ın tedavisi ise sürüyor.
Salih D'nin, eşi Filiz'in evi terk etmesi sonucu kayınpederinin evini bastığı öğrenildi. Olaydan sonra kaçan Salih D'nin yakalanmasına çalışılıyor”
Evet Salih D. İsimli kişi bir aile içi anlaşmazlık sebebiyle kayınpederinin evini basmış, Şakir Dik, Sabri Dik ve Ali Çakan’ı öldürmüş, Volkan Çadır’ı da yaralamış. Volkan Çadır tedavi görüyormuş. Durumu nasıl oldu bilmiyoruz. Zaten bizde bu tür haberler öylesine ahvali adiyeden ki, üzerinden 24 saat geçmeden tazeliğini/özelliğini/ yitiriyor. Çünkü bundan daha beter olan öldürme haberleri sıraya girmiş, gündemdeki yerini almaya çalışıyor.
Biliyorsunuz bundan 10 gün önce bir Libyalı, ülkemize geldi, İstanbul Fincancı yokuşunda pompalı tüfekleri satan dükkanlardan birisine gitti, pasaportunu gösterdi, silahını aldı, geldi ülkemizin pırlanta misal değerindeki ata yadigarı Topkapı Sarayını bastı, iki güvenlik görevlimizi yaraladı. Birisinin durumu ağırdı, ne oldu, onu da bilmiyoruz. Daha sonra kendisine operasyon düzenlendi ve öldürüldü. Bu olay üzerine İstanbul Valiliği bir genelge yayınlayarak yabacıların pasaportlarını göstermeleri ile rahatlıkla alabildikleri pompalı alımını durdurdu. Sanki ülkemizde bu türden meydana gelen olaylara, sırf yurt dışından gelen paranoyaklar sebebiyet veriyor!!! Oysa bu türden sergerdelerin sayısı bizde o kadar çok ki. Allah korusun ileriki günlerde bu ve buna benzer hadiselere hiç kuşkunuz olmasın şahit olacağız.
Silah bugüne kadar benim hiçbir işime yaramadı. Ondan şu veya bu işte yararlanmayı aklımın ucundan bile geçirmedim. Vekil olunca bize de bir tane verdiler. İnanın tek bir el bile ateş etmedim. Öylece duruyor. Belki paslanmıştır. İnşallah öyle olur da, yarın bir gün hurdaya çıkar.
Biliyorum bu yazının da, herhangi bir pompalının çıkarmış olduğu gürültünün, binde biri kadar bile sesi çıkmayacak. Kimse aldırış etmeyecek. Olsun bize düşen sadece ve sadece tebliğ etmek/anlatmak, duyurmak/ .
Anlattı isem, şahit olun.
GÜL ALLAH GÜL.
Memleketin önde gelen gazetelerinden birisinde yazıyor. Hani gezip tozduğu, insanlardan bilgi alarak yazdığı için, yerinde oturanlara göre biraz daha saygınlığı var.
Ama ona rağmen öyle gaflar yapıyor ki, gül Allah gül.
Melle neymiş; din eğitimi almadığı halde dini bilgisi olan kişiymiş. Aynı lafları Samanyolu televizyonu haberlerinde de duyduk. Melle(Molla) din eğitimi almayan kişi. Bir insan din eğitimi almadan dini bilgisi nasıl oluyor. KULAKTAN DUYMA HAFIZ GİBİ BİR ŞEY HERHALDE. Bu kişiler köyleri, camileri dolaşıp halkın arasına giriyormuş, dini konularda millete nasihat çekiyormuş.
Şimdi buradan bağıracağım, kafamın tasını attırmayın diyeceğim ama olmuyor, olmuyor.
Bak arkadaşım o Melle dediğin insanlar Medreselerde önce Arapçayı öğrenirler. Bizim gramer dediğimiz Sarf ve Nahiv bilgileri alırlar.(Bina, İzi gibi) Ardından Molla Camiye kadar olan kitapları okurlar. Ne okuması, ezberlerler. Talebe önce Melle’nin önüne gelmez. Her yeni gelene bir üstteki guruba geçmiş olan ağabeyi ders verir. Tüllaplık seviyesine gelen öğrenci, en son Melle’sinden dersleri alır. Artık bu seviyedeki tüllaba Hadis, Fıkıh, Kelam, Usuli Fıkıp,Usuli Hadis,Usuli Tefsir, Mantık, Astronomi ve Tefsir dersleri verilir. Asgari 12 yıl süren bu eğitim İCAZETNAME/Üniversite Diploması/ verilerek neticelendirilir. İcazatnamelerin yazıları çok özenlidir. Harika bir sanat eseri gibidir. Doğu ve Güneydoğunun hemen her ilinde, hatta köylerinde bulunan medreselerden mezun olanlar, din diyanet konularında halkı irşat ederler. Kimisi işine gücüne bakar, ama kimileri de, bugüne kadar Diyanetin sağladığı imkanlar ölçüsünde/İmam Hatip Liselerinin fark derslerini vererek/imamet görevini yerine getirirler. Kutu la yemuvt yaşarlar.
Bir de Seydalar varmış, onlar Mellelerden biraz daha üst seviyede, ağzı laf yapan insanlarmış. Kimi mellelere Seyda denildiği doğrudur ama, senin verdiğin örnekler gibi değil. Bahsini ettiğin örneklerdeki kişilerin Mellelerin eline su dökecek kadar bilgisi ya vardır, ya yoktur. Çünkü o suyu dökmenin de bir edebi, adabı vardır.
Seyyidlik, Hz.Peygamberin sülalesinden gelen insanlara ülkemizde verilen bir ünvandır ki, çoğunun kerameti de kendinden menkuldür.