BİR EL ŞARAP KADEHİNDE DİĞER EL DUADA TABİİKİ OLMAZ

Bana göre değil ama, yinede meramımı ifade etmesi bakımından yazayım.

“Adamın birisi baldızını çok seviyormuş, sürekli evlerinin yanındaki yatıra gidip dua ediyormuş. Şu hanımım ölsün de baldızımı alaylım diye. Adeti olduğu üzere bir gün yine gitmiş, uzun uzun yalvarmış, yakarmış. Dualarını tekrar etmiş. Evine dönmüş. Bakmış ki, evde kızılca kıyamet kopuyor. Ağlayan ağlayana sızlayan sızlayana. Bu iş tamam demiş. Koşarak içeri girmiş. Hanımı adamın kollarına atılmış, başlamış ağlamaya. Gördün mü başımıza gelenleri demiş. Herif ne oldu diye sormuş. Baldızın öldü, baldızın öldü diye hanımı inleyip durmuş. Adam hanımını kollarından attığı gibi yatıra koşmuş. Açmış elini yummuş gözünü. Başlamış söylenmeye. Yatır olmaya yatırsın da, lafı tersinden(onun malum söyleyişi var, bana uymaz) anlıyorsun” demiş. Tabii ki ölülerden medet umanların hali budur.

Ertuğrul Özkök’ün bugünkü yazısını ve ekindeki fotoğrafı görünce bu vakıa aklıma geldi.

Ertuğrul Özkök Hürriyet Gazetesinin Genel Yayın yönetmeni ve yazarı idi. Genel yayın yöneticiliğinden ya alındı veya kendisi vazgeçti. İşin o kısmı bizi ilgilendirmez. Ama Hürriyette kendisine yakıştırılan Pop Yazar sıfatı ile yazmaya devam ediyor. Onun bu nitelemeden oldukça memnun olduğunu biliyoruz.

Kendisine herkesten farklı bir sıfat verilsin, hele bunlar pop, mop gibi isimler taşısın da, ne olursa olsun, ne manaya gelirse gelsin, önemli değil.

Çünkü bu tür sıfatlar “moderniteyi” temsil ediyor. O da bu kavramı bir “ilah” gibi görüyor.

Bu niteleme içerisinde toplumun değer yargıları ile bağdaşmayan, hatta onları irrite edip tiksindiren hareket ve düşünceler varsın olsun, önemli değil.

Örneklemek gerekirse, ya bakıyorum kimileri ile aynı ilçede doğmuşuz, biri birimizi çok iyi biliriz. Annelerimiz babalarımız ağabeylerimiz kardeş gibi geçinmiş. Her ikimiz de hayatın getirdiği mecburiyetler sebebiyle yerimizden yurdumuzdan ayrılmışız. Eğitim seviyemize baktığımda, ben daha iyi okumuşum, daha güzel eserler verecek konuma gelmişim. Ekonomik durumumuz ondan iyi değilse de eh çok şükür idare eder. Aç, açıkta değiliz. Harcımız çok yok ama, borcumuz da yok. Kimseyi fırıldak gibi dolandırmamışız, fakir fukaranın kör bir kuruşuna tenezzül etmemişiz. Kimileri gibi çeşitli manipilasyonlarla harama hile katıp, onun bunun parasını cebimize indirmemişiz. Kimseyi kandırmamışız. Yalan dolan peşinde koşmamışız. İnsanlara yardım etmekten /yüksünmek ne kelime/büyük zevk almışız. Gece oraya buraya takılıp iki kadeh indirmeden eve gitmenin ne olduğunu bilmeyiz. Ama diğerinde nerede ise bunların tamamı var. Bu halleri ile adamla hasbelkader bir araya geldiğimizde, öyle bir havası var ki, yeri göğü sanki kendisi yaratmış. Üstten bakışı, alttan alışı bir alem. Balgam çıkarır gibi gırtlaktan güldüğünde ciğerimi söküyor zannederim. Bu hareketlerde Osmanlının o meşhur incelik ve zarafetinden eser bulamazsınız. Mersedesine binip ayrıldığı zaman tozu dumana katar.

Arkasından bakarken düşünürsünüz.

Ya bu ne ya dersiniz.

Bunlar yer yüzünün yeni firavunları mı?

Hani Firavun, İsrail Kavmini kölelikten kurtarıp, Mısırdan çıkartmak isteyen Musa’ya karşı “ben mal ve evlatlar olarak sizden daha fazla güce sahip, gerçek rabbiniz değimliyim. Ben sizi yedirip içirmiyor muyum? Niye benim yurdumu terk edip de Musa’nın Rabbine iman edeceksiniz. Musa size neyi vaat ediyor.

Siz eğer onun isteklerine uyarsanız, şunu iyi biliniz ki, ben hepimizi yakalayacağım, çaprazlama olarak ellerinizi kollarınızı keseceğim” demişti.

Evet bunları söyledi ve askerleri ile birlikte Musa’nın peşine düştü. Hz.Musa ve İsrail Kavmi denizi geçip kurtuldular. Firavun ben de geçerim zanneti ama, Kızıldenizin ortasında boğulup gitti. Çürümeyen cesedi, bugünün insanlarına ibreti alem için kaldı.

Mısır’ın yeni firavunlarını Tahrir meydanından hareketle tahtından indiren Yusuf’un çocukları seçim yaptılar ve yeni parlamentolarını dualarla açtılar.

Parlamentonun % 71 ini İslami geleneğin temsilcileri olan İhvanı Müslümin ve Selefilerden oluştu. Şimdilik 6 Hırıstiyan Milletvekili de Parlamentoya girmiş durumda.

Onlar da Parlamentonun açılışı sırasında, bizim ilk Meclisin açılışında Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları milletvekillerinin Hacı Bayram Camiinde Cuma Namazı kıldıktan sonra Büyük Millet Meclisinin açılışında yaptıkları dualar gibi, dualar etmişler.

Mısır Parlamentosunun açılışında dua eden Milletvekillerinin bir kısmının arkadan resimleri çekilmiş. Kimisi ceketli, kravatlı, kimisi yerel kıyafetleri ile abalı ve külahlı. Yarım ay şeklinde arkadan resimleri çekilen bu insanların fotoğrafını veren Özkök, bilin bakalım, bu resim nerede çekildi diye soruyor.

Ardından,

Amman’da bir Cuma namazında,

Trablusta bir bayram namazında,

Medine’de teravih namazında diye düşündünüz değil mi diye cevaplıyor ve bizim İslami hafızamızın ancak bunları çağrıştırması gerektiğini cevap olarak kendisi veriyor.

 

Adam İslamdan ve onun değerlerinden/ritüellerinden/ o kadar uzak ki, ne Amman’da  Cuma namazında, ne Trablusta bayram namazında ve ne de Medine’de kılınan teravih namazında insanların ayakta elleri dua vaziyetinde havaya kalkık olmaz. Bu namazların kılınışı sırasında insanların önünde masalar bulunmaz ve söz konusu namazlar sırasında insanlar halka vaziyeti almazlar. Ertuğrulun ilmi!!! Vaziyeti kurtarmaya yetmemiş, bizim adımıza da verdiği cevaplar yerini bulmamış.

Yanıldığımızı ifade ediyor, hiçbirini bilemediniz diyor ve kendisi söz konusu fotoğraftaki kişilerin Mısır Parlamentosunun açılışında dua ederlerken aldıkları vaziyeti gösterdiğini söylüyor.

Yalan yanlış kuramlar üzerine inşa ettiği sonraki bilgilerin kendisini doğruya götürmeyeceğini bilemeyecek kadar aymazlıklarla dolu açıklamaları, elde kadeh sonrası yapılan yorumlarına, yeni bir çeşni katmıyor.

Mısır’ın tahrir meydanında aylarca demokrasi mücadelesi veren, bu uğurda yüzlerce insanını kaybeden Mısır halkının Parlamento seçimlerini yaptırarak, toplanmalarını, “Camiden başlayan yürüyüş bir toplumu demokrasiye götürür mü” diye sorduğunu ve Parlamentonun açılışında insanların Rabbe dua edişlerini gösteren resmin hem de arkadan çekilmiş biçiminin, kendisini yanıltmadığını, sorunun cevabının olumsuz olduğunu, ve İnsanların bir işe başlarken kendilerini yaratana dua etmelerinin demokrasi ile bağdaşmayacağını belirtiyor.

Beyefendiye sorsan, ABD de Demokrasi var mı? bu da nereden çıktı, ABD de demokrasi yoksa başka nerede olabilir ki, diye cevaplayacaktır.

Çakır keyf hallerde zihinlere üşüşen saçmalıklar, toplum mühendislerinin son numaraları diye ülkenin en büyük gazetesinde pop star versiyonu ile arzı endam ederse, dünyanın ekser ülkelerinde seçilen liderlerin İncil üzerine yemin ederek göreve başladıklarını insana unutturur.

Adamın hangi yanlışını düzelteceksiniz.

Tahrir meydanı cami değil.

Tahrir meydanından başlayan Mısır Halk harekatı, yapılan serbest seçimlerle taçlandı.

Halk serbestçe seçimlerini yaptı ve şimdiye kadar, tu taka olarak nitelendirilen düşünce ve görüş sahipleri iktidara geldi.

Milyonlarca Mısırlı bu yazının yazıldığı saatlerde Camilerde değil, Tahrir meydanında toplanmışlar Demokrasi zaferlerini kutluyorlar. Ama bu, gelişmeler için Camide dua edilmesine engel teşkil etmez.

Bir yerde demokrasi var ise, artık orada dua edilmez diye bir şey yoktur.

Duasız Demokrasi, Şarapsız Ertuğrula benzer.

Şarapla Demokrasinin, dua ile Ertuğrulun bir ilgisi yoktur.

Tayyip bey ve Ak Parti ile ilgili söyledikleri de var da, inanın hiç değerlendirmeye gerek duymadım.

Son bir şey söyleyeceğim Pop Yazar’a.

Ben o Meclise girip İstiklal Marşını okumaya başladığımda, savaştan yeni çıkmış bir gazi gibi, duanın, imanın, inancın uyandırdığı heyecan, tüylerimi diken diken etmişti.

Uzaklar yakın olur dualar uzunsa.

Yusuf’un bir kardeşi de Ankara’dadır.