BİR SEYAHATTE UFUK TURU VEYA TÜRKİYE ANATOMİSİ

Dışarıdan bakıldığında bir çok kişinin bir araya gelemeyeceği, sorunlarını konuşamayacağı, aralarındaki çelişkiyi asgariye indirme hususunda diyaloğ kuramayacakları zannedilir. Hiç te öyle değil.

Ben,cehaleti veya kibri başından ziyade değilse, her insan ile en kısa sürede konuşacak bir şeyler bulurum, hatta tartışabilirim. Yeter ki, karşıdaki insanda dinleyecek kulak, görecek göz, anlayacak akıl bulunsun.

Ne pahasına olursa olsun mevzimi terketmiyeyim, fikrimden geri adım atmayayım, ,geri adım atarsam tüm enerjimi kaybederim noktasında değilseniz,elbette hemen herkes ile bir uzlaşı alanı bulunabilir.

Dışarıdan bakıldığında benim ile eski DİSK, şimdi Tekstil İşçileri Sendikası Genel Başkanı Rıdvan Budak beyin bir araya gelmesi, konuşması çok zor görünür değil mi?

Aslında bizim bu çep bakışımızdır bizi biri birimize hasım eden.

Yaratılanı Yaratan dan ötürü severiz felsefem, Rıdvan beyin yıllardan beri en alt gelir seviyesindeki insanlara/işçilere/ sahip çıkma konusundaki gayreti, görüşme kanallarının oluk oluk açık olması anlamına geliyor.

Öyle de oldu.

Ben Rıdvan Bey ile bir araya gelmiş isek,  kırdan, kıştan, kanaryaların ötüşüden mi söz ederiz? Elbette değil.

Rıdvan Beyi Türkiye’de siyasetle az buçuk ilgilenenlerden tanımayan yoktur.

Gaziantep’te  Avukat arkadaşım Yılmaz Demirdelen ile Muharrem Usta(inşallah ismi yanlış yazmadım)nın et lokantasına gittik. Lokanta,Gaziantep’in eski yerleşim yerlerinden birisinde.Nostaljik bir havası var. Gazianpet mutfağı enteresandır. Genel geçer yerlerdeki lokantaları biraz harcı alem bulurum. Ama burası öyle değil. Bence Türkiye’nin en güzel etini, en güzel biçimde pişiren yerlerden birisi burası. Bu kalitede et servisi yapan bir mekan,Ankara’da bile yok.

Biz henüz yemeğe başlamıştık ki, Rıdvan Budak bey bir arkadaşı ile geldi.

Avukat Yılmaz Bey aynı zamanda CHP si Gaziantep İli Disiplin Kurulu Başkanı(imiş) .Onun siyasi yönünü bu gidişimde öğrendim.

Rıdvan Budak bey ile ayak üstü tanıştık. İsmimi duyunca, Ooo Sayın Torun’u siyasi değerlendirmelerinden ötürü çok iyi biliyorum  dedi.

Bunun üzerine,Sayın Başkanım herhalde "sizi  gayet iyi tanıyoruz dememiz abes olur" diye karşılık verdim. Estağfirullah dedi, teşekkür etti.Ayrıldık.

İstanbul üzeri Ankara’ya dönmek için Gaziantep Havalimanına biraz erken gittim. 10 Dakika sonra Rıdvan Bey, Tekstil İşçileri Sendikasının Genel Sekreteri olan Antepli bir bey ile Havaalanına geldi.

Sohbete başladık.

Rıdvan Bey "Sayın Torun AKP nin içinden gelen birisi olarak bugünü nasıl değerlendiriyorsunuz" dedi.

Ben aslında 15 gün kadar önce Sayın Budak’ı CNN Türk’ün Ahmet Hakan tarafından sunulan bir proğramında izlemiştim. Günlük gelişmelere ilişkin olarak görüşlerini biliyordum.

Tabii ki benden beklenen doğru bildiklerimi ifade etmem.

Şunları söyledim.

Türkiye Ergenekon’u, PKK nın geldiği noktayı ve CHP sinin dünü ile bugününü doğru okuyamaz ise Ak Partiyi ve Türkiye’nin gidişatını kesinlikle anlayamaz.

Türkiye Ergenekon davası ile Askeri vesayetten , onun insanlar üzerine geçermiş olduğu deli gömlediğinden sıyrılmaya çalışıyor.

Durum stabil değil. Yol alabildiğine tumturaklı.

Hatta yer yer aşılması imkansız gibi görünen bariyerler var.

Yolcu,engeller sebebiyle "geriye" bakarak "ileriye" gitmeye çalışıyor.

Bunun ne zor bir çaba olduğunu görmemek imkansız.

Kaldırılan her bir bariyerin altından büyük tuzaklar ortaya çıkıyor. Mayın tarlası gibi. Hepimiz ha patladı, ha patlayacak diye büyük korku ve endişe içerisindeyiz.

Ancak engeller aşıldıkça, herkes derin bir oh çekiyor.

Bu defa "YOLCU" çok kararlı, geri adım atmıyor. Geriye bakarak ta olsa "öne" doğru yol alıyor.

Tuzak kuranların kurtuluşu kalmadı. Geriye dönüşün imkansız olduğunu onlarda görüyor.Ancak direniyorlar. Ya engellersek havasındalar.

Eski günlere dönüş,halka kalsa imkansız.Ancak yöneticelerin biraz daha "cebanetten" kurtulması lazım.

Mesala İç Hizmet Kanunun 35.maddesinin değiştirilememesi, Anayasa’da Askerlerin yargılanması ile ilgili 145.maddenin yerli yerinde durması "inkisar" yaratıyor.

Ceza Yargılaması Kanunun 250 ve 251.maddeleri uyarınca özel yetkili ağır ceza Mahkemelerinde yargılanması gereken kişilerin görevlerine devam etmeleri, bunların geçici de olsa işten el çektirilmemesi gerçekten büyük handikap.

Hem Milli Savunma Bakanlığının da bu konuda elinden bir şey gelmemesi, "direnççi"lerin sabrınının sonu yokmuş algısını yaratıyor.

Bütün bunlara rağmen, gerek muvazzaf, gerekse emekli subaylar ardı arkasına Mahkeme önüne çıkarılıyorlar. Tutuklanıyorlar.

Bu kararları veren Hakim ve Savcılar , Türkiye 2.Cumhuriyetinin temellerini yükseltiyorlar.

Cumhuriyet Demokrasiye evriliyor.

Her ne kadar Sayın Baykal olan bitene inanmasa da, besbelli ki, onun yaptığı "inadında ısrar" dan başka bir şey değil.

Hani bu kadar dava açıldı, ne oldu, bir tek ceza alan oldumu dediğinde, kimse çıkıpta tabii oldu. Adapazarı’nda görev yaptığı sırada SAPANCA’daki evine 22 el bombası, çok sayıda Kaleşnikov mermisi bulunan YARBAY MUSTAFA DÖNMEZ(SÖZNMEZ) Ankara K.K.K lığı Lojistik Destek Komutanlığına atandıktan sonra ZİR VADİSİNDE SAKLADIĞI SİLAHLAR, MÜHİMMAT ve BAŞBAKANIN EVİNİN KROKİSİ sebebiyle Ankara Askeri Mahkemesi tarafından 4 yıl cezaya çarptırılmadı mı?

Askerlikten İhraç edilmedi mi? Bu kişi aynı zamanda Ergenekon davası sanığı değil mi? demiyor.Yarın devam edelim.