BİRAZ SİYASİ

Sayın Başbakan OECD Milli Eğitim Bakanlarının gayrı resmi toplantısında önemli bir konuşma yaptı.

Bu konuşmada, Sayın Başbakan,

“Ardı arkasına reform paketlerimizi açıklıyoruz,

Ülkemiz insanının saadeti, mutluluğu için elimizden geleni yapıyoruz,

Türkiye demokrasisi dünyanın birçok ülkesine örnek olacak durumdadır,

Bakın son olarak açıkladığımız Demokrasi paketi ile ülkemizde konuşulan tüm dillere özgürlük sağladık,

Ve özel okullarımızda isteyen herkese ana dilinde “eğitim” görme hakkı verdik.

Batılıların bu bakımdan bizden alacakları çok ders vardır.

Zira Avrupa’da 5 Milyon Türk kökenli insanımız yaşıyor,

Onların şu ana kadar hiçbirisine kendi lisanlarında eğitim alma hakkı sağlanmış değil.

Bu konuda çok mücadeleler verildi.

Ama başarı sağlanamadı.

Neden 5 Milyon insanımız Avrupada kendi ana dillerinde eğitim alamıyorlar.

Avrupa gibi hak ve özgürlüklerin en üst seviyede olduğu ülkelerde bu imkanın verilmemesi büyük ayıptır, gidin bunları kendi ülkelerinizin ilgililerine aynen anlatın ve uygulamakta olduğunuz yanlışlıktan dönün” dedi.

Demokrasi Paketinin açıklandığı günün ertesinde, Sayın Başbakanın göğsünü gere gere böyle bir konuşma yapması nasıl da gurur verici değil mi?

Avrupalılara dönüp, bakın bizim yaptıklarımızı siz yapamıyorsunuz diyebilecek üstünlüğü ele geçirmek elbette hepimizin göğsünü kabarttı.

Konumuz daha çok Kürt meselesi olduğuna göre/diğer halk ve dil sahipleri arkadan ister istemez sürüklenerek geliyorlar/ana dilde eğitim hakkını Devlet sadece “özel okullar” da vermiş bulunuyor.

Yani Parası olan Ana dilinde eğitim alabilecek.

Hem bu eğitimi aldıktan sonra kullanım alanı yok ise, böyle bir eğitim alma ihtiyacı yoğunluk teşkil edecek mi, işin doğrusu neye yarayacak, doğrusu şimdilik muamma.

Bunun yanlışlığı kısa zamanda ortaya çıkacaktır.

Zira insanlar hak ve özgürlükler sadece Kürt elit tabakasının mı hakkı, o haktan bizim de yararlanmamızın önündeki engelleri kaldırmak, Devletin görevi değil mi diyeceklerdir.

Aslında ben Devletin bu konuda daha birçok soruya muhatap olacağını bildiğini, biliyorum. Şimdilik böyle bir adım atılıyor, millet test ediliyor ve ardından tahkimat gelecektir.

Hani hatırlar mısınız, Ak Parti iktidarının zannediyorum ikinci yılında Radyolarda bir saat, ardından televizyonlarda iki saate kadar yerel lisanlarla yayın yapma serbestisi tanındı, bu iş biraz oturunca, günün yirmi dört saatinde Kürtçe yayın yapan televizyon işi ardından geldi.

Burada da böyle bir strateji uygulanıyor zannediyorum.

Öyle de olsa, atılan adımın Türkiye Toplumunda yüzde yetmişbeşler seviyesinde hüsnü kabul görmesi, henüz ortada hiçbir uygulama yok iken, toplum algısında olumsuzluk yaşanmaması, Sayın Başbakanın elini güçlendirdi ve göğsü kabara kabara, batılılara “bakın biz şu son zamanlarda attığımız adımlarla demokrasi alanında da sizden ileri bir seviyeye geldik” dedi.

Tabii burada gelecek şu itiraza göre bir takım söylemler geliştirmek de lazım.

Hani Avrupalılar bize dönüp de, ya kardeşim bizde yaşayan insanlar öyle veya böyle bizim misafirlerimiz, sonradan bu topraklara geldiler. Biz lütuf ve ihsanda bulunduk, onları vatandaşlığa aldık, ama sizde sayıları 15 ila 20 Milyon arasında olduğu söylenen Kürtler, o topraklara sonradan gelmediler ki. Araştırmaya muhtaç da olsa kendi beyanları, onlar Türklerden daha eski ve söz konusu toprakların kadim halkı olduklarını söylüyorlar. Siz daha yeni bir adım attınız, o da zenginler için, fukara Kürtlerin hakkı ne olacak diyebilirler.

Bu son söylediklerim gelecek itirazlara karşı tedbir almak için.