BİZİMKİLER(2)

Genelkurmayımız’ın çok değerli İkinci Başkanı: Sayın Komutanım

Son günlerde medyamızda yeniden gündeme gelen ve yanlışlıkla ismimle birlikte anılan okullarla ilgili olarak, şu birkaç satırla huzurlarınızı işgal edeceğim için yüksek af ve hoşgörünüze sığınıyorum.

“Yanlışlıkla ismimle birlikte anılan okullar” ifadesini kullandım. Bir defa, bizzat Atatürk gibi, bir enkazın üzerinde büyük bir devlet kurmuş askerî, siyasî ve idarî bir dâhî bile, “Benim nâçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır. Fakat Türkiye Cumhûriyeti, ilelebed pâyidâr kalacaktır” derken, vatan, millet ve ülkeye hizmet aşkı tıpkı İstiklâl Harbimiz yıllarında olduğu gibi şahlanan insanımızın ortaya koyduğu bir hizmetin, benim gibi, ne askerî, ne idarî, ne siyasî hiçbir dehası bulunmayan ve “nâçiz vücudu toprak olup gidecek” aciz bir insana mal edilmesi, o insanların hizmet, aşk ve şevklerinin ve gayretlerinin mahsûlünü gasp etmek manâsına geleceği için, “yanlışlıkla ismimle birlikte anılan okullar” dedim.

Mutlaka mâlum-u âlîleriniz olduğu, âcizâne her zeminde fedalarca tekrarladığım ve bizzat okulları yapan ve işletenlerin de itiraf edecekleri üzere, bu okullarla alâkam, sadece bir teşvik, bir çağrı ve bazılarının yanlışlıkla hakkımda taşıdıkları hüsn-ü zannı ülkeme ve devletime hizmet adına bir kredi kartı gibi kullanmaktan ibarettir.

Değerli Komutanım. Kahraman ordumuzun şerefli bir mensubu ve en yüksek rütbede bir komutanı olarak takdir buyuracağınız üzere, bilhassa Kars, Erzurum, Ardahan gibi serhat şehirleri sık sık düşman işgaline uğradığı için, bu şehirler halkında milliyetçilik duyguları çok ileridir.

Birinci Dünya Harbi’nden çıkmış, Kurtuluş Savaşı’nı vermiş bir ülkede, İkinci Dünya Harbi’nin hemen arkasında Sovyetler Birliği tarafından tehdit altında tutulan bir doğu vilâyetimizde çocukluğu geçmiş ve büyük acılar içinde büyümüş bir insan olarak, çocukluğumdan beri içimde uyanan milliyetçilik ve ülkeme hizmet duygularımı, resmî bir Diyanet görevlisi olarak görev yaptığım hemen her yerde ve cami kürsülerinde dile getirmeye çalıştım.

Fırsat bulduğum her defasında, insanımızın ruhunda taşıdığı kabiliyetleri, vatan ve millet sevgisini ateşlemeye ve onları, dünyada, hattâ Ahiret’te bile hiçbir karşılık beklemeden devletimize ve milletimize hizmete davet ettim.

Batı, Rönesansını ilme ve sanata açılarak yaptığı ve dünya devletleri arasında geri planda kalışımızın en büyük üç sebebi cehalet, fakirlik ve tefrika olduğu için, cemaati her defasında çocuklarını okutmaya, bilhassa müsbet ilimlerle zihinlerini aydınlatıp, bağnazlıktan ve hurafelerden kurtulmaya, çalışıp kazanmaya ve devletimize ve kanunlara bağlılık içinde iç bütünlüğümüzü korumaya çağırdım.

Bu şekilde teşvik ettiğim insanlardan bazıları, devletimiz özel okullar açılmasına izin verince, değişik yerlerde bir araya gelip, birbirleriyle yarış içinde malûm-u âlîleriniz olan okulları kurdular.

Verdikleri eğitim ve gerçekleştirdikleri başarılarla kendilerini Türkiye’mizde ispat eden bu okulların benzerlerini, Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra Türkî Cumhuriyetlerde ve ardından, küçülen bir dünyada, ülkemizin önünü açmak ve dünyanın her tarafında ülkemiz adına lobiler oluşturmak, her yerde Türkiye dostluğunu mayalamak için gidebildikleri her yerde açmaya çalıştılar.

Tamamen Türk eğitim sistemine bağlı olarak faaliyet gösteren bu okullarda eğer, Türkiye Cumhuriyeti’nin lâik, bağımsız ve sosyal bir hukuk devleti özelliğinin aksine bir faaliyet varsa, devletimizden önce ben, bu okulların açılmasını teşvik etmiş biri olarak kapatılmalarını teşvik ederim.

Eğer, bazılarının iddia ettiği gibi, bu okullarda herhangi bir dış ülkeden veya ülkemize düşman kuruluşlardan alınmış tek kuruşluk destek varsa, zaten hastalıklarla sonuna gelmiş hayatımı bizzat kendi ellerimle noktalarım.

Bununla birlikte, devletimiz, zaten kendisinin olan bu okulları dilediği zaman devralabilir. Kaldı ki, bu okullar zaten devletimizin olduğu için, böyle bir devirden söz etmek bile abestir.

Türkiye Cumhuriyeti’ni koruma ve kollama vazifesini deruhte etmiş şanlı ve kahraman ordumuzun seçkin ve şerefli bir mensubu ve Genel Kurmayımız’ın İkinci Başkanı olarak, ne zaman, nerede ve ne şekilde arzu buyurursanız bu okulları şereflendirebilir ve her türlü teftişi yapabilirsiniz.

Böyle bir mektupla kıymetli vakitlerinizi işgal etme sû-i edebinde bulunduğum için tekrar özür diler, yeni yılda sıhhat ve afiyet dileklerimle birlikte, en derin saygılarımın kabûlünü arzederim efendim.

Hocam aşırı tazim haricinde Mektubun içeriğine elbette katılıyorum. Çok güzel işler yaptınız,yapıyorsunuz.

Bu işleri yaparken zerre kadar bir maddi menfaatiniz söz konusu olmadı ve olmayacak da. Buna bütün kalbimle inanıyorum.

Bu işlerde mi’yar/ölçü, maddi menfaatlerdir.

Hizmet insanlarının himmetleri ile yeşeren bahçelerde biten çiçekleri, siz koklamaya bile kıyamazsınız. Değil ki, koparıp yakanıza takasınız.

Ama başkaları Rabbin kendilerine tevdi ettiği/ihsanda bulunduğu işlerden nemalanıyorlar ise, bunun büyük haksızlık olduğunu, umum ümmetin zararına hareket ettiklerini, bugün olmasa yarın bileceklerdir. Başta cemaat ehli insanlar olmak üzere.

Ruzi mahşer zaten bu işler için var.

28 Şubat sonrası estirilen zemheride, mini mini bebelerin zarar görmesinin önünü almak için Osmanlı terbiyesi ile Çevik Bire yazdığınız yazının esas amacının, zerre kadar vicdanları var ise, el atmaya utanırlar düşüncesini oluşturmaya yönelik olduğu gün gibi ortada. Ne

yapacaksınız ki, bu mektubu yazdığınızda millet onu öne çıkarmıştı. İsmi gibi insanları doğramaya hazır bir nazır gibi duruyordu. Men amene bilkaderi emine bilkederi-kadere iman eden kederden emin olur.

Bunu bile 28 Şubat ile iş tuttuğunuza hamlettiler

Ne ayıp.

Hele Akit gibi herkesten çok kendilerinin İslami hassasiyet içerisinde olduğunu ima etmeye çalışan arkadaşların yapması, bizimkilerin halü pür melalini göstermesi açısından ibretlik.

2004 Ağustos şurasında alınan kararlar zahiri yönü itibariyle bir bela gibi görünüyor. İlk tepki olarak kolum kanadım kırıldı dediniz. Şimdi ise değişik bir noktadasınız. Hz. Resulullahtan insanlar aşırı taleplerde bulununca “Ene Beşerun Mislikum-ben de sizin gibi bir beşerim ayeti nazil olmuştu. Beşer şaşar.

Mühim olan bu kararların o dönemde alınması değil. Önemli olan iki husus var, bunlardan birincisi o kararların daha öncede yazdım, uygulanıp uygulanmaması, ikincisi o kararları alan komutanların! şimdi seslerinin nereden geldiği.

Taraf gazetesinde 2004 MGK sının aldığı kararları ihanet belgesi olarak gösteren Akit’in 2010 yılında fişlenmelerden söz etmesine ilişkin rezervim elbette saklı. Müslüman basiret sahibi olmalı.

Bunu yapanlardan/yani fişleyenlerden, hesap sorulacak olur ise, tüm şüphelerim izale olacak.

Allah akibetimizi hayreylesin.