BOĞAZINA YARIM BIÇAK ATILAN ESED ESKİSİNDEN DAHA TEHLİKELİ OLUR

Arap baharı kimi ülkelerde ılık, kimi ülkelerde ise sert esmişti. Mesela Tunus’ta Zeynel Abidin bin Ali çok fazla direnmeden uçaklar dolusu altın ile Suudi Arabistan’a kaçmış, canını ve ailesini kurtarmış, Tunusluların da doğrusu çok büyük zarar görmemesini temin etmişti.

Yine bu baharın estiği ülkelerden birisi olan Libya’da ise Muammer Kaddafi, kolay kolay iktidarı bırakmayacağını ifade etti. Halkı ile savaştı. Ülkenin doğusundan itibaren başlayan ve giderek güneye yayılan isyan hareketinde dış müdahale olmadan halkın başarıya ulaşmasının mümkün olmadığı görüldü.

Zira Kaddafinin elinde halkın elindeki ile kıyaslanmayacak çapta büyük silahlar vardı. İş uzun sürdü. Zaman zaman muhalefetin tümü ile yenilgiye uğrayacağı endişeleri bile hakim oldu kimi insanlara.

Sonunda batının müdahalesi geldi. Kaddafi doğduğu kente, Sirteye kaçarken yolda yakalandı ve öldürüldü. Onun ölüm görüntülerinin İslamın öngördüğü kurallara uygun olmadığını bir çok kimse fikren paylaştı.

Şimdi sıra Suriye’ye gelmiş bulunuyor.

3 yaldan beri devam eden iç savaşta Suriye nerede ise yer ile yeksan oldu.

Ben Suriye’nin bu duruma gelmesini hiçbir zaman istemedim.

Zira Türkiye Dış İşleri Bakanı Ahmet Davutoğlunun Esed ile yaptığı ve 6 saat süren son ziyaretinden sonra iplerin koptuğu noktaya gelindiği düşüncesinin seslendirildiği anlarda bile, ne olur Türkiye Şam’a bir Demokrasi çadırı kursun. Burası benim evim desin.

Suriye’de bir iç çatışmayı beraberinde getirecek olumsuzluklara Türkiye olarak biz fırsat vermeyeceğiz, bunlar bizim dinen, ırken kardeşlerimiz, komşularımız, şimdi kardeşler arasında bir problem var, biz üçüncü bir taraf olarak bu kardeşlerimizin biri birini öldürmesine fırsat vermeyeceğiz, dinimiz de bunu gerektiriyor, zira Kur’an “ iki kardeş arasında bir ihtilaf çıktığında, onların aralarını bulmaya çalışın” diyor, biz bunu yapacağız, Sayın Cumhurbaşkanımız, Sayın Başbakanımız bir daha bir daha Suriye’ye

gitsinler, tarafların sıcak bir çatışmaya girmemesi için ikna faaliyeti yürütsünler dedim.

Ama olmadı, Ahmet Beyin son ziyaretinden hemen sonra işler bütünü ile çığırından çıktı. Karşılıklı silahlı çatışmalar başladı, insanların toplu olarak bulundukları yerlere fosfor bombaları, sarin gazları atıldı. Her iki tarafın biri birlerini acımasızca katlettiklerine şahit olduk.

Hatta muhalefet de şimdi kendi arasında çatışıyor. En Nusra PYD ile çatışır iken, En Nusra ile birlikte hareket ettiği söylenen El Kaide şimdi Esed’in yanında En Nusra ile çatışma halinde.

Oysa En Nusra El kaide ile, El Kaide Hizbullah ile, nerede ise aynı siyasi çizgide hareket eden siyasi guruplar.

Ne oldu da bu insanlar biri birlerine düşman oldular.

Olan şu: El Kaide ile Hizbullah, Suriye olayının İslam eksenli bir hareket olmaktan çıktığını ve batı menfaatlerini gözetmeye başladığını, çatışmada kullandıkları silahlar ile harcadıkları paraları ya doğrudan veya dolaylı yollardan batıdan temin ettiklerini gördü. Gidişatın Suriye’yi batı menfaatleri doğrultusunda dizayn etmek amaçlı olduğunu anlayınca, bu defa Esed’in yanında çatışmaya girmeye başladılar.

Şimdi Suriye’de iş tahammül edilmez, katlanılmaz hale geldi.

Artık her iki tarafın da biri birine sarin gazı attığı, eline geçirdiklerini acımasızca katlettiği, boğazlarını keserek çatılardan, onlarca metre yükseklikten aşağı attıklarına şahit olduk.

Hele bir de bu yaptıkları katliam sırasında Allahu Ekber demeleri yokmu, o ağızlardan lafzatullahın böyle bir anda kullanılmasını, en büyük günah olarak gördüğümü ifade etmeliyim.

Zira her türlü vahşet ile Rabbimizin en büyük ismi olan lafzatullahın bu esnada kullanılması, zalimlerin sebbine sebep olduğunu biliyorum.

İş gerçekten çığırından çıkmış bulunuyor.

Görüyorsunuz değil mi? Yine ABD ye muhtaç olduk.

Gel buradaki vahşeti bitir diye artık herkes bas bas bağırıyor.

Evet bu zulmün artık bir şekilde bitirilmesi lazım.

Zaten ABD de bu günleri bekledi.

Çağrılınca erinmeyeceksin, istenmeyince görünmeyeceksin kuralını harekete geçirmenin tam zamanı.

Bir iki gün içerisinde ABD “erinmekten” vazgeçerek, ısrarlı taleplere cevap verecek.

Bakalım işin sonu nereye varacak.

Suriye rejiminin tümden gitmesi ABD taraından istenmiyormuş.

Sınırlı bir şekilde Esed’in silah depoları, stratejik alanları vurularak, kolu kanadı kırılacakmış.

Esed yine iş başında kalacakmış. Çünkü Esed rejiminin yerine neyin konulacağı henüz belli değilmiş.

Tabii bunlar silahların patlamasından önceki öngörüler.

Bir de silahlar patladıktan sonra ortaya çıkacak manzaraya elbette dikkat etmemiz gerekiyor.

Esed kendisine yapılan bu saldırılara nasıl cevap verecek, cevap verecek mi? bir iki batılı uçağın vurulması nasıl bir sonucu beraberinde getirecek, bunları şimdiden bilmiyoruz.

Bu konularda yapılan istişarelerde eminin Türkiye, Esed’in iş başından uzaklaştırılmasını istemiştir. İşin uzamasının, horozun boğazına yarım bıçak atmaktan başka bir anlamı olmayacaktır.

Bu durumda kan her yere bulaşır, işler eskisinden daha beter bir hale gelir.

Halimizi görüyor musunuz?