BÖYLE OLMASINI HİÇ AMA HİÇ İSTEMEZDİK

Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, İç işleri Bakanı Muammer Güler, Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın mahdumlarının karıştığı söylenen yolsuzluk sebebiyle büyük operasyon başlatıldı.

Bu operasyonda göz altına alınanlar arasıanda, başta Ağoğlu şirketler gurubu başkanı Ali Ağaoğlu ile Ebru Gündeş’in Azeri iş adamı eşi Reza Zerrab da var.

İlk önce bunların isimleri ortaya çıktı.

İlerleyen saatlerde daha kimlerin isimleri dosyaya ilave edilecek, göreceğiz. Çünkü çok sayıda saygın iş adamının yolsuzluk eylemlerine karıştıklarına dair bilgiler geliyor.

Aynı operasyonda Halk Bankası Genel Müdürü ile Fatih Belediye Başkanı, Çevre ve şehircilik Bakanı ile Ekonomi Bakanının ikişer danışmanın da gözaltına alınanlar arasında isimleri geçiyor. İş daha nereye kadar uzanır bilmiyoruz.

Bu kişilere şimdilik kamu ihalelerinde yolsuzluk yaptıkları, rüşvet verdikleri, rüşvet aldıkları, babalarının yetkisini kullanarak, sit alanı durumunda bulunan taşınmazların imara açılmasını sağladıkları, belediyelerin vermedikleri imar izinlerini Çevre ve Şehircilik Bakanlığı aracılığı ile imara açtıkları, menfaat temin ettikleri, kamu görevini kötüye kullandıkları isnatları yapılıyor.

Tek başına iktidar olan bir partinin üç önemli bakanının mahdumları ile ilgili olarak yapılan isnatlar, yine Fatih gibi İstanbulun gözbebeği bir ilçesinin Belediye Başkanın menfaat karşılığında görevini kötüye kullandığı iddiası, Halk Banktan 450 Milyon Dolar kredi kullanan Yıldızlar Holdingden yeterli ipotek alınmadan kredi kullandırıldığı ve Yıldızlar Holdingin bir enerji şirketine EPDK tarafından el konulması ile şirketin battığı yolundaki beyanlara rağmen, şimdi gözaltına alınan Halkbankası Genel müdürü Süleyman beyin elini dahi kıpırdatmaması ve Bankalardan borç alarak büyük taahhüt işlerini yürüten müteahhitlerin bu işlerin içerisinde oldukları iddiaları, elbette yenilir yutulur şeyler değil.

Bir süreden beri kamu kurumlarının zararlarına yönelik Sayıştayın hazırladığı raporların kamuoyundan gizlendiği, Sağlık Bakanlığının maaş ödemelerini yapan Bankalardan aldığı 2,5 Milyar(eski katrliyon) promosyonun usulsüz harcandığı yolundaki beyanlar, gerçek manada bizleri üzüyor. İsnatlar doğru mu, yoksa tezvirat mı yapılıyor, böyle şeyler toplumda güven bunalımına neden olmaz mı? Aslında hiçbir zaman küçük bir şey yoktur. En küçük şeyin zamanla en büyük bela olduğunu hepimiz tecrübelerimiz ile biliyoruz.

Operasyonun/soruşturmanın-gizli tahkikatın/ bir yıldan beri devam ettiği, yeterli delile ulaşıldıktan sonra Mahkeme kararı ile göz altıların başlatıldığı anlaşılıyor.

Sayın Bakanların çocuklarının yaşlarını bilmiyorum. Genç insanlar olduklarını düşünüyorum. Varsın 30 ila 35 yaşlarında olsunlar.

Bu gençlerin yapmaya kalkıştıkları işler ve edindikleri söylenen malvarlıkları, her 30 yaşına gelenin bir de ben bu işleri yapayım dedikleri cinsten işler midir?

Bu gençler, gerçekten isnat edilen eylemleri yaptılar ise, bunu acaba kendi başlarına yapabilirler mi? Yani bu gençler Zafer Çağlayan’ın, Erdoğan Bayraktarın ve Muammer Güler’in oğulları olmasalardı, böyle bir eyleme kalkışabilirler mi idi? Aklı başında olan herkes gayet iyi biliyor ki, hayır.

Ben bu üç sayın Bakanın olaydan haberlerinin olup olmadığını belirleyecek donelere, delillere sahip değilim. Savcılığın elinde şu anda ne tür belgeler var, yapılan bu işler ile ilgili olarak zanlıların babaları ile konuşmaları söz konusu olmuş mu? Yani bu kişiler Mahkeme kararı ile dinlendiler ise, babaları da telefon konuşmalarına takıldılar mı, doğrusunu söylerseniz, bu aşamada bilmek imkansız. Yalnız İç İşleri Bakanının oğlunun da gözaltına alınanlar arasında yer alması, konunun Bakandan bile saklandığının, gizli soruşturmaya zarar gelmemesi için azami gayret gösterildiğinin delilidir. Yoksa Sayın Bakan kendi oğlunun kendi memurları tarafından gözaltına alınmasına varıncaya kadar bir eyleme kalkışmasına izin verir mi idi?

Ama ben bir ilk olarak fikrimi söylemem gerekir ise, ben Sayın Bakanların böyle bir eyleme cevaz vereceklerine asla inanmak istemiyorum. Umarım dilerim böyle bir şey olmamıştır.

Savcıların elindeki belgeler işin o yönlerine işaret edecek delilleri içeriyor ise, bu durum sadece üç kişiyi ilzam etmez, bütünü ile hükümeti telafisi imkansız zarara sokar.

Bakanların Sayın Başbakan tarafından istifalarının istenmesi ile bu iş çözülür mü? Kamu vicdanı bu kadar bir şey ile yetinir mi, bunu zaman gösterecek.

İş adamı Ali Ağaoğlu ile ilgili olarak 25 Temmuz 2011 de, 31 Mart 2012 de ve 13 Temmuz 2013 te üç yazı yaşmışım. Gazetenizde.

Onun Vakıfbanktan ve Türkiye Halk Bankasından kullanmış olduğu kredileri zamanında ödeyip ödemediğini,

Aldığı kredilere karşılık teminat verip vermediğini, vadesi gelen ve ödenmemiş kredilere karşılık kendisine yeni kredi açılıp açılmadığını,

Yeni açılan krediler ile eski borcun kapatılıp kapatılmadığını, üstüne üstlük bu işlemden sonra elinde avucunda yeni milyon dolarlar kalıp kalmadığını ve daha birçok soru sormuşum.

Ama başta Ali Ağaoğlu olmak üzere kimse bize dönüp de ya kardeşim sen ne söylüyorsun, bizim kimseye beş kuruş borcumuz yok veya var, aldığımız kredilere karşı şu kadar teminat vermişiz, devletin “VAKIFLARIN” kör kuruşuna tenezzül eden alçaktır dememiş. İş öyle kalmış. O öyle dememiş ama, ilgililer ve yetkililer sen ne söylüyorsun diye de sormamış. Çünkü biz yerel basının parasız pulsuz yazan emekçisi olduğumuzdan, daha doğru deyimi ile bu işi fi sebilillah yaptığımızdan kimse bizi kaale almamış.

Hatta ben 25 Temmuz 2011 deki yazımda Ali Ağaoğlunun ödenmeyen borçları sebebiyle Bankalar bir atak başlatırda, alacaklarını tahsil cihetine giderlerse, işini sonu nereye varır, ona güvenerek mal mülk alan insanların hakkı hukuku ne olur diye sormuşum. Şom ağızlı olmaya gerek yok. İnşallah işin altından zannım gibi çapanoğlu çıkmaz. Ne ülkemiz, ne milletimiz, ne devlet ve hükümetimiz zarar görmez.

Bundan birkaç ay önce Yeni Şafak Gazetesi işte rüşvetin belgesi diye Vakıfbank Eski Genel Müdürü Bilal Karaman’ın eşine Ali Ağaoğlu tarafından verilen iki daireden söz etmişti. O konu ile ilgili olarak Savcılar tarafından nasıl bir işlem başlatıldı, işe el koymuş iken bu konuyu da gündemlerine alıp almadıkları, yakın zamanda anlaşılır. Aslında bu hamur çok su kaldırır. Durun bakalım daha neler çıkacak, göreceğiz.

İnşallah söylentiler yalan yanlış olur, el alem çıkıp da başkalarından ne farkınız var demez.