BUGÜN DEĞİLSE NE ZAMAN

Tansu Çiller Başbakanlığı döneminde demokratikleşme ile ilgili olarak kimi adımlar atılması gerektiği yönünde açıklamalarda bulununca, dönemin Ana Muhalefet Lideri Mesut Yılmaz, dönüp ona "sen kırmızı kitabı okumadın mı" uyarısında bulunmuş, kendi Başbakanlığı döneminde okuduğu Kırmızı Kitaptan aldığı dersle Ona "AYAĞINI DENK AL" demişti.

Tansu Çiller de ayağını denk aldı, attığı yarım adımı geri alıncaya kadar akla karayı seçti.

Bütün mesele Türkiye Cumhuriyeti Devletinin İç Anayasası olarak kabul edilen bu Kırmızı Kitapta toplanıyor.

Biz o kitabı görmedik, ama basına yansıyan yüzünde iki ana konunun öne çıktığının yazılı olduğu biliniyor.

1-Kürt Meselesi
2-İslam Meselesi.

Hükümetten hükümete devredilen bu iç anayasada bu iki kesim düşman konseptinde değerlendiriliyor.

Oldurulmayacaklar, mümkünse "öldürülecekler"

Çünkü Türkiye Cumhuriyeti Demokratik, Laik ve Sosyal bir Hukuk Devletidir.

Buna göre Kürtlerin kendilerine bir Cumhuriyet istemeleri(İddia böyle), Müslümanlar da Devletin Laiklik ilkesini reddeden(Varsayıma istinaden) bir düşünceye sahip olmaları sebebiyle, "İç Düşman"  konsepti içerisindedirler.

Zaten birisine düşman dedikten sonra geriye ne kalıyor. Onlarla her türlü yol ile mücadele etmek. Başta da silahı kullanmak.

Kürtlerle 30 yıldan beri silahlı mücadele sürüyor.

Müslümanların silahtan uzak istek ve arzularına karşı ise"icat edilen süreçlerle" demir leblebi yutturuluyor.

Demirel iktidarlarının koltuktan uzaklaştırılmalarının bütünün altında yatan,islami taleplere gösterilen duyarlığın, asker kanadında yaratmış olduğu tehdit algılamasıdır.

Rahmetli Özal’ın bu bağlamda çekmediği dert kalmadı.

Ak Parti İktidarı 27 Nisan 2007 bildirisini bu bağlamda yedi.

Kapatma davası silahsız kuvvetlerin "tahta tüfeklerle" cansiperane saldırısından başka bir şey değildi.

Ak Partiyi ve Fethullah Gülen Cemaatini bitirme irtica eylem planının Genelkurmay Karargahında hazırlanmasından gerçekten Genelkurmay Başkanının haberi yok mu ki,

İhbar mektubunun basına sızdırılmasına dikkat çekilerek " bu tip davranışlar , soruşturmaların şüpheli hale gelmesine ve kurumlar arasında güvensizlik ortamının doğmasına neden olabilecektir.Yaşanan gelişmelerin , konuyla ilgili yeni deliller yaratmaya yönelik çabalar olarak algılanması dahi mümkündür ki, bu husus şüphesiz hukuk devleti ilkesi ile bağdaştırılamaz. Soruşturmalarda , soruşturmanın gizliliği ilkekinin ve masumiyet karinesinin her zaman dikkate alınması gerektiği açıktır. Bu kapsamda soruşturma konusu olaylarla ilgili olarak yargısız infaz sonucunu ortaya çıkarabilecek davranışlardan kaçınmalı, soruşturmanın gizliliğinin ihlali anlamına gelebilcek bilgi ve belge sızdırma eylemleri önlenmeli ve failleri cezalandırılmalıdır.Belirtilen bu hususlar Hukuk Devletinin olmazsa olmazlarındandır ve bugün gelinen nokta vahimdir" deniliyor.

Buna göre Genelkurmay bunca bilgi ve belgeye rağmen hala

1-Savcılığın yaptığı bu soruşturma şüphelidir.
2-Basına yansıyan bilgi ve belgeler kurumlar arasında güvensizlik ortama yaratmıştır.(Ordu ile Yargı)
3-Yaşanan bu gelişmeler konu ile ilgili yeni deliller yaratma çabasıdır.
4-Bu durum Hukuk Devleti İlkesi ile bağdaştırılamaz.
5-Bu gidişat yargısız infaza dönüşmek üzeredir.
6-Soruşturma ile ilgili bilgi ve belge basına sızdırıldığına göre ilgililer cezalandırımalıdır(Savcılar kasdediliyor)
7-Belirtilen bu hususlar Hukuk Devletinin olmaz ise olmazlarındandır ve gelinen bu nokta(yani ıslak ıslak imzaların ortaya çıkması için gösterilen gayretler, ihbar mektubu sonrasında soruşturmaya başlama) vahimdir.

Bütün bir Türkiye çalkalanıyor, herkes olan biteni hayretle ve dehşetle karşılıyor, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin vazgeçilmez ilkelerinden olan Demokrasi kurallarınca seçilmiş olan Parlamentoya ve onun içerisinden çıkardığı Hükümete saldırı planları inanılmaz , masum halka yönelik şiddet içeren, suç tasnii yapma hazırlıkları üzüntü ve dehşetle karşılanıyor, ama Asker yine o bildik açıklamalardan geri durmuyor.

En iyi savunma saldırıdır kuralını onlardan daha iyi kim bilebilir. İşte şimdi yine onu yapıyorlar.
Bu açıklamada açıkça suç işlediği belli bulunan kişi/ler ile ilgili ne var Allah aşkına.

O hiçbir şekilde vazgeçilmez olarak kabul edilen Demokrasinin kuralları içerisinde ,İktidar Partisine ve silah gördüklerinde fersah fersah kaçan , işleri güçleri memleket , millet evlatlarını ilimde, fende ,teknikte ve tabiiki Ahlakta en üst seviyeye çıkartmak isteyen masum insanlara suç tasnii yaparak saldırı planları yapmak var mı?

İşte o sebeple insanlar Sayın Genelkurmay Başkanına(üzülerek belirtiyorum) şöyle bir çık, karargahının koridorlarını dolaş, bak bakalım neler oluyor, neler planlanıyor diye soruyor.

İhbar mektubunda yazılanların doğru olduğunu o dönemde karargahta Askerlik yapan bir vatandaş Savcılara ifade etti.

6 çuval dolusu belge imha edilmiş, onlarca bilgisayarın hard diskinin içerisindeki bilgiler silininceye kadar her birisi 37 kez elden geçirilmiş ve geri dönüşü mümkün olmayacak biçimde bilgiler imha edilmiş. Bunları bir er biliyor da Karargah bilmiyor mu?

Askeri Savcılar 12 gün süre ile soruşturma yaptıktan sonra "soruşturmaya gerek olmadığı yönünde" karar verdiklerinde gerçekten hukuka uygun iş mi yaptılar.

Genelkurmay Karargahının 26 Haziran’da "bu belgenin doğru olduğuna ilişkin yeni delil, bilgi ve belge veya emare çıkarsa, elbette bu soruşturma tekrar açılabilir" beyanı "işin üstü şimdilik örtüldü, inşallah ortaya çıkmaz" anlamına gelmiyor mu?

Bu durumda da herşeyden Genelkurmay’ın haberinin olduğu ortaya çıkmaz mı?

Genelkurmay Başkanının Ordunun gurur ve onurunu korumak için belirgin bir gayret içerisine girdiği belli ve bu kısa vadede anlaşılabilir bir şeydir.

Fakat uzun vadede şimdi birileri pardon deyip, işe vaziyet etmez ise,

Yani

Kırmızı kitabı, İç Hizmet Kanunu, Anayasa’yı değiştirmez ve Ordunun Türkiye Cumhuriyeti Devleti içerisinde batılı örneklerinde olduğu gibi makul yerine oturtmaz ise,

Teknelerinizi hazırlayın.

Sel geliyor.