BUGÜN KÖŞEM SACİT ADALI’NIN-İLAVE BİR ŞEY GEREKMEZ
Düşünüyorum, herkes gibi ben de bir defa dünyaya gelme şansına sahibim. Rengine, diline, dinine bakmadan dünyamızı güzel, rahat, huzurlu geçirelim. Birbirimizin ayağına basmadan geçirelim. Karşımızdakini üzersek biz de üzüleceğiz. Devlet vatandaşı ile kavgalı, vatandaş vatandaşla ihtilaflı. Böyle bir kaos içinde yaşıyoruz. İç barışımızı neredeyse kaybeder durumdayız. Namık Kemal bir beytinde, "Bâisi şekvâ bize hüzn-i umumidir Kemâl/Kendi derdi gönlümün billâh gelmez yadımâ". "Benim de dertlerim var ama umumun o kadar büyük dertleri var ki, kendi dertlerimi düşünmeye vakit kalmıyor" diyor. Namık Kemal döneminden beri aynı durumdayız. Hem kendi dertlerimizle hem de bütün milletin başına gelmiş sıkıntılarla boğuşuyoruz.
Ne tür sıkıntılar?
Ekonomik, sosyal, kültürel, siyasi, askeri, hukuki.. Bir insanın ömrü bütün bunlarla uğraşmakla mı geçecek? Bir de oturup sohbet edelim, güzel konuşup fikir üretelim. Güzel bir söz vardır: Küçük insanlar kişilerle, vasat insanlar olaylarla, büyük insanlar da fikirlerle uğraşırmış.
Biz vasat mı, küçük müyüz?
Belli, birbirimizle uğraştığımıza göre.
Bütün kurumlar için söylüyorsunuz...
Hepsi için. Ailem için, çevrem için, Türkiyem için söylüyorum.
Toplum sürekli ikiye bölünüyor, uzlaşma görüntülerine hasret kaldık galiba...
Maalesef. Ama bunların olması iyi bir şey. Demokrasi menfaatlerin çatışması rejimidir. Bugüne kadar hakları hukukları hatta şahsiyetleri bastırılmış insanımız yavaş yavaş kendini buldukça, haklarının farkında olarak bunun mücadelesini veriyor. İster Kürt, Çerkes, Arap, Alevi, Sünni, ilerici, gerici, ister Atatürkçü deyin... Bunlar suni bölünmeler. Hak ve hukuk mücadelesi veriliyor şu anda Türkiye’de. Her sınıf, her grup, her zümre toplumda bir yer edinme mücadelesi içinde. Bu mücadele iki noktada cereyan ediyor: Eric Fromm’un dediği gibi ‘eşya açlığı hastalığı çekiyor’, yani mülkiyet sahibi olma kavgası veriyor ve makam sahibi olmak istiyor. Şimdi işler biraz karışık. Tam manasıyla herkes varlık ve iktidar peşinde, herkes saygıya, itibara, sevgiye, güvene susamış durumda.
Nasıl bir karışıklık
Bir kaos, bir geçiş dönemi. Ne var ki bu geçiş dönemi Tanzimattan beri bitmeyen bir dönem haline geldi. Kalıcı oldu sanki. Demokrasilerde bundan çıkılması lazımdı. Ama vesayetin ağır bastığı vakitlerden bugüne kadar çıkamadık. Şimdi millet devlete saygılı ama ben de varım diyor artık.
Ama bir yandan da BDP gibi ‘iki dil’ isteyen gruplar var.
İstesinler. Her şeyi istesinler. Lakin, diyalog kurarak, iyi niyet içinde, kırmadan ürkütmeden istensin. Bu memleket böyle düzelecek, kendimizi böyle bulacağız.
Bölünme tehlikesi görmüyor musunuz?
Hayır. Kürt kardeşlerimiz çok akıllı, iyi niyet sahibi insanlar. Ben de bazen öfkeleniyorum. O da öfkelenme hakkına sahip. Ben de hata yapıyorum, sen de yapıyorsun. Hatâ yaptı diye insan külliyen reddedilmez. Bizde külliyen ret veya kabul var. Oysa hatâsı kadar onu sil. Kaosun esasını bu teşkil ediyor. ‘Hatâ rahmanÓ, hatada ısrar şeytanÓdir’. Hata yapabiliriz ama ısrar etmeyelim.
Parti kapatmak doğru mudur? Ya da kriteri ne olmalıdır?
Tecrübeler gösteriyor ki, biri kapatılıyor hemen arkasından benzeri başka bir parti kuruluyor. Kapatıldığında oraya geçiliyor. Siyaseten yasaklanan insanlar varsa belli bir süre siyaset dışında kalıyorlar. Ama zamanı gelince, Erbakan hadisesinde olduğu gibi bu yaşında genel başkan olabiliyor. Kim ne engelleyebilir, bırakın millet karar versin.
Partileri millet mi kapatsın?
Evet. Millet o kadar akıllı ki seçimlerde hükmünü beyan ediyor. Mahkemeler o millet adına karar veriyor. Onlar vekili, aslı ortaya çıkıyor. Kim gelirse gelsin mesele bu memleketi biraz daha öne çıkarmaktır. Atatürk’ün söylediği muasır medeniyet seviyesi diyoruz da, bir şey yapmadık. Yurtta sulh cihanda sulh ifadesini hep kullandık ama son 10 seneye kadar hepsine düşmandık. Hiç sulh falan görmedik biz.
DEP ve HADEP’in kapatılmasına evet derken FP ve RP’ye farklı oy kullandınız. AİHM kararları ise ortada. Bir çelişki yok mu? Neden hepsine "hayır" veya hepsine "evet" demediniz?
AİHM içtihatlarında da, Türkiye AYM’nin içtihatlarında da şiddete bulaşma vardır. Şiddete, teröre yakın olma reddedilir. Ama bu olayları çağrıştırıcı sözler, hatta eylemler vuku buldu. Bunları Anayasa çerçevesinde değerlendirip karar veriyorsunuz. Bir de, irtica diye bir iddia ortaya atıldı. İrticanın odağı olduğu söylendi. 1950’li yıllarda rahmetli Menderes iktidarına karşı rahmetli İsmet İnönü çok sert, aşırı bir muhalefet sergilerdi. Radyolarda konuşurken, ‘İrtica hortladı’ sözü hala kulaklarımda çınlar. Bu çok kullanılan bir laftır. Bu laf 31 Mart vakası sırasında ortaya çıkmış ve Harekat Ordusunun İstanbul’a yürümesinin gerekçesi olarak ortaya konulmuştur. ‘Mürteciler geliyor’ deniyor. ‘Kim onlar’ diyorsunuz, ‘Bilmiyorum ama birileri işte’.
Yok mu böyle bir tehlike?
Ben 66 yaşındayım. 31 Mart dönemini de katarsanız, geliyor diyorlar ama gelen görülmedi henüz. İrtica 100 senedir gelmedi. Kafalarda üretilmiş bir tehlike. Fakat öbürünü yaşıyoruz. Her ocağa bir can ateşi düşüyor. Oradaki yavrucaklar da ölüyor. İki taraftan da birbirleriyle mücadele eden yavrucaklar kırılıyor. Ve bunların adına da "şehit" diyorlar. Şehit falan olmuyor kimse. Açık söylüyorum, Müslümanın Müslümanı kırması şehitliği ortaya çıkarmaz. Şehitlik başka bir şeydir. Biz çok suni, çok güdümlü bir mücadeleyi yürütüyoruz. Çok vahşi, hatta aptalca, kendini kaybetmiş bir mücadelenin içindeyiz. İki taraf lafı bile çok, taraf falan yok bu işte. Öyle diyorlar, Türk Kürt hiçbir farkı yok. Yaşayışıyla, düşünüşüyle, adeti, erkanıyle, misafirperverliğiyle mükemmel, olgun insanlar, hepsi. Birine Hristiyan öbürüne Müslüman diyorsun, ikisini tutuşturduğun gibi, birine Alevi diğerine Sünni, ilerici-gerici, Atatürk’ü sevenler sevmeyenler diye tokuşturuyorsun. Türkiye’nin yumuşak karnını çok iyi kullanmayı bilenler bu fitilin ucunu bir ateşlediler mi bombalar patlıyor. Ama yakın zaman sonra kardeşçe yaşama imkanını göreceğiz. Tek şartla...
Nedir o şart?
Kürt kardeşlerimizin de Türk kardeşlerimizin de bir iç mücadele tuzağına düşmemeleri şartıyla. Eğer bir kargaşa çıkmazsa Türkiye 10 yıl sonra dünyanın sayılı ülkelerinden biri olacak. 10 sene evvel söylediğim bu sözü siz o gün hatırlayacaksınız.