BUGÜNLERİ ÇOK ARARIZ BENDEN SÖYLEMESİ(2)
Türkiye’ye bunları kazandıran kadronun başındaki insanların zarar görmemesi lazım.
Bunlar sayılı birkaç kişi idi. Şimdi o temsil kabiliyetine sahip iki kişi var. Abdullah Gül beyin Cumhurbaşkanı seçilmesi ile parti bütünü ile Sayın Başbakanın denetiminde.
Olumlu olumsuz gelen her şeyi şimdi o göğüslüyor.
Böyle bir değeri kaybetmemek hepimizin görevi olmamalı mı?
Evet ben de aynen böyle düşünüyorum, böyle bir değeri kaybetmemek lazım.
Ben pek tabii dün söylediğini bugün unutan, dön babam dön fırıldak insanlardan değilim.
Ak Partiye şu 10 yılda dünkü yazımda da kısmen belirttiğim üzere bir katım tuzaklar kuruldu.
1.Mart. 2003 tezkeresi böyle bir şeydi.
Parti hakkında, benim de sanık olduğum kapatma davasının açılması ikinci büyük operasyondu.
Bana göre üçüncü büyük operasyon Suriye meselesinin Türkiye üzerine ihale edilmesi ve maalesef kardeşlerin biri birlerine düşman hale getirilerek, bu konuda muvaffak olunması idi.
Bam teli orada koptu.
Suriye operasyonu öyle bir hal aldı ki, Suriye’den sonra en büyük zararı Türkiye çekiyor. Ve bizim destek olduğumuzu söylediğimiz Özgür Suriye Ordusu, şu anda ne bizim ideallerimize ve ne de Suriye’nin ideallerine hizmet edecek durumda değil. Oldukça da başarısız ve tükenmek üzere.
O işte başarı elde eden uluslar arası komplocular, bu defa son tuzaklarını kurdular ve son vuruşu yapmak üzereler.
Anneler, babalar, kardeşler, yeğenler, dayılar, amcalar biri birine düşürülmüş durumda. Evet aynen böyle ve bu çok tehlikeli.
Ak Parti ne kadar cemaat, camia, hizmet ise, Cemaat,Camia da o kadar Ak Parti idi.
Şimdi ayrılık rüzgarları esiyor ama, göreceksiniz, kısa sürede bu fırtına dinecektir. Dinmek zorundadır, bu ülkenin başka çaresi yoktur.
Rabbim gönlümüze göre versin.
BDP liler biz PKK ya asla terörist bir örgüt demeyiz, bu bir özgürlük hareketidir, Zira her ikimizi var eden temel yapı, halkımız ve bu sebeple kimse bizi biri birimizden ayıramaz, ayırmaya da kalkmasın, girişimleri kursaklarında kalır diyor haklı olarak.
Ak Parti ile Camianın veya Cemaatin halktaki tabanının ayrı gayrı kişi veya kuruluşlar, guruplar olduğunu kim söyleyebilir. BDP lilerin aklı kadar aklımız yok mu?
Bakın ne diyorum, anneler, babalar evlatları ile karşı karşıya gelmiş durumda.
Bunu ne ile izah edeceğiz.
Anneler, babalar mı haklı, evlatlar mı?
Uluslar arası tezgah çok iyi işledi.
Cemaate, bunca yoksulluğa rağmen ülkede yolsuzluk var, Müslümanlar yolsuzluklara bulaşmamalı, muhataplarına bunları siz ifade edebilirsiniz, daha iyisi bulunamaz mı gibi argümanlarla güya “sorumlulukları” hatırlatıldı. Onlar da orada burada bu tür şeyleri yerli yersiz dile getirdiler. Hani Üstadımızın her türlü hakkı bilmen hakkındır, ama her türlü hakkı her istediğin yerde ifade etmen hakkın değildir kuralı biraz çiğnendi.
Adamlar döndüler İdareye, bunlar oluşturdukları paralel yapılarla, ayağınızı kaydırmaya çalışıyorlar, bürokrasiyi ele geçirdiler, bir büyük Bürokratik devrim/darbe/ peşindeler. Her iki tarafın da karnı söylenenlerle şiştikçe şişti.
Ve şimdi sanki biri birlerine asırlardan beri düşmanmış gibi davranışlar sergilemeye başladılar.
Fransız ihtilalinde olduğu gibi “vatan evlatları” şimdi biri birini yiyor.
Mehmet Barlaslar hayatlarının en büyük keyifli günlerini yaşıyor. Şunu hemen ifade edelim, o, hiçbir zaman, ama hiçbir zaman Ak Partiye öncülük edecek, yol gösterecek, delillik yapacak vasfa sahip değildir. Onun Ak Partinin idealleri ile zerre kadar ilgisi yoktur.
Sayın Başbakanın idealleri arasında, ülkenin her tarafında görev yapacak olan kamu görevlilerinin “doğru, dürüst, çalışkan, imanlı, inançlı, Allah’ını, Peygamberini bilen, hak ve hakikatin hakim olması için gayret gösteren,bilgili, görgülü, ince, zarif, nazik, çalmayan, çaldırmayan, alan el olmaktan ise, veren el olma gayretinde olan, ülkesinin ilerlemesi için her türlü çabayı gösteren, kainat kitabını okurken tespit ettiği büyük kevni hakikatler karşısında Ya Rahim, Ya Rahim diye inleyen, hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya, hemen yarın ölecekmiş gibi ahretine çalışan, dünyada barışı sulhu temin etme gayretinde olan, yurt dışında görev yaptıkları her yerde kendilerinden tek bir şikayet gelmeyen, yüzümüzü “AĞ-AK” eden, güvenli, emin” insanlar olduğunda zerre kadar şüphe yoktur. Ben buna paralel maralel yapı gözü ile bakmıyorum. Aksi gibi devletin laik, elitist ve ültra seküler yapısını kutsamış oluruz.
Ve Sayın Başbakan, Mehmet Barlas gibi hemen her iktidar döneminde evinde topladığı liderlere,yöneticilere, bürokratlara/sanki evinde ne matah bir şey varsa, bunun evine gitmeyen kalmamış ve giden iflah olmamış/, iki tek attırıp ortaya saldığı insanlar gibi yöneticilerin olmasını asla istememiştir.
Bu paralel yapılanma diye yönetimin ayağına kurşun sıkmayı ifade eden insanlardan acaba hangisi, Sayın Başbakanımızın isteklerinin, arzularının, emellerinin haricinde bir özelliğe sahiptirler?
Bu son olayların fitili gerçekten o insanlar tarafından mı ateşlendi?
Yoksa Uluslar arası entellijans örgütleri , aynı hedefe kilitlenmiş olan iki büyük gücü düşman diye karşı karşıya mı getirdi?
Biliyorum 17 ve 25 Aralık operasyonları hepimizi derinden yaraladı. 4 Bakan vazifesini bırakmak zorunda kaldı. O olaylar sebebiyle Sayın Başbakan “eğer evladım da böyle şeylere bulaşmış ise, devlet gereğini yapar, gitsin hesabını versin, iddia varit olur ise, ben de onu evlatlıktan siler atarım” diyor.
Ailesini, çocuklarını gerçekten çok seven, onlar için adeta ruhu titreyen bir insan olarak daha ne desin.
Söz gümüş ise, sükut altındır. Sayın Emine Erdoğan hanımefendinin dün bir konuşmasında dediği gibi, şimdi olaylara biraz da gönülden bakma zamanı.
Fethullah Gülen çok pişman olduğunu zannettiğim o mülaanesinden sonra konuşmuyor. Keşke yönetimden de o hepimizi ürküten sözler gelmese idi.
Neyse olan oldu.
Şimdi tamirat zamanı.
Herkes diğeri ile uğraşacağına, kendi hasarı ile meşgul olsun.
Ve hiç şüphe yok ki, Kur’anın söylediği gibi “başımıza gelenler kendi ellerimizin yaptıkları sebebiyledir” ilahi düsturunun manasını daha iyi anlama gayretine girme zamanı.
İki büyük seçime giderken ellerimizin, yüzlerimizin bu tozlu topraklı hali bize yakışıyor mu?