BURHAN HOCA
Prof Dr Burhan Kuzu ile aynı yıl, yani 1972 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesine girdik. Sınıf arkadaşıyız.
Onun 1976 yılında Fakülteyi birincilikle bitirdiğini öncelikle belirtelim.
O İstanbul Üniversitesinde kariyer yaptı, biz Avukatlık.
Yıllar döndü dolaştı ikimiz de Ak Partiden 3 Kasım 2002 seçimlerinde Milletvekili olarak seçilip Parlamentoya girdik.
Burhan hoca seçildiği tarihten beri TBMM si Anayasa Komisyonu Başkanlığı yapıyor.
Her yiğidin gönlünde nice aslanlar yatar, şimdi onları burada sayıp dökmenin bir anlamı yok.
Ama Burhan Hoca ile hem okul arkadaşı, hem meslektaş ve hem de aynı partiden siyaset yapan kişiler olarak çok samimi konuşmalarımız olurdu.
Ben gerek TBMM sinde ve gerekse Parti Gurubunun toplantı yaptığı yerlerde hiç, ama hiç boş konuşmadım.
Özellikle gurubun kapalı oturumlarında kendi iç meselelerimizi görüşür iken, Bakan arkadaşlarımızın kimi uygulamalarını, hukuki açıdan değerlendirmeye tabi tuttuğumda, başta Sayın Başbakanımız olmak üzere hiç kimse yanlış beyanda bulundun dememiştir. Bu yönüm Burhan Hocanın çok dikkatini çekmişti.
Anayasa değişikliği ile ilgili kanun teklifleri görüşülür iken, istek üzerine üyesi olmadığım halde Anayasa Komisyonunun toplantılarına katılır ve fikrimi beyan ederdim.
Burhan hoca memleket için, millet için daha önemli görevler nasip olduğunda, seni de yanımda isterim deyince, hocam ağzınızdan bal damlıyor der ve karşılıklı tebessüm ederdik.
Burhan hoca seçilmemizden hemen sonra hazırlamış olduğu 55 maddelik Anayasa değişikliği ile ilgili metni bana vermiş "Cavit hele bir incele" demişti.
O metin hala bende duruyor.
Sayın Hocamızın hazırlamış olduğu o Anayasa değişikliği metninin kimi maddeleri TBMM sinde kabul edilerek yürürlüğe girdi.
Anayasa değişikliği ile ilgili maddelerin 367 sayısının üzerinde bir kabulle geçmemesinden ötürü, Hocam yine Halk Oylaması yapılacak dediğimde, " ne var bunda, olsun, bu halk ters bir iş yapmaz, bizi mahcup etmez" derdi.
İçerisinden çıkıp geldiği halkın nabzını bu kadar iyi tutan, halkı bu kadar iyi tanıyan, insanların kadirşinaslığına bu kadar ehemmiyet veren az insan vardır.
O her şeyden önce çok saygılıdır.
Çok mütevazidir.
Afra tafra yapmasını bilmez.
Ama yeri geldiğinde, ilmin, bilginin, görgünün haysiyetini zedelemek isteyenlere anında cevabını verir. O’nda "Vehbi" bir taraf olduğunu görmeyip ileri gidenler ayağını taşa, başını örse vurur.
Hocamız bu hafta Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesinde engin bilgi ve görgüsünü "muhtaçlara" anlatmak için gittiğinde, kimi "görgüsüzler" ona yumurta atmışlar.
Siz hiç tavukların o yumurtayı yumurtlarken nasıl da vücutlarını yere yakın hale getirdiklerini ve en yumuşak, en nazenin bir yere yumurtalarını bıraktıklarını gördünüz mü?
Tavuklar rahmet hazinesinden gelen o yumurtaları, insanlar istifade etsinler, çocuklar protein ihtiyacını karşılasınlar diye, en hassas terazilerin bile gıpta edeceği biçimde hareket ederken, "bizim ilmimizi tartacak adam anasından doğmamıştır" aymazlığında olan ve gerçekten bir çok bilmedikleri şeyi bilmiş gibi havalara bürünen kişiler, o merhamet eserlerini, bir ilim adamını güya küçük düşürmek için fırlatmışlar.
Ama "tevazu aynı rifattir, anın çün sun’i yezdanı kakülü balayı seri çeşmi izzet etmiştir" tevazu bir nevi yüceliktir, onun için yaratan, iki nur gibi gözü bir tutam saçın altında yaratmıştır" vecizesine uygun mütevazilikten zerre kadar taviz vermeyen Hocanın "izzet" tokadına çarptılar.
Yumurtaların fırlatıldığı anlarda hocanın jest ve mimiklerine baktım, şöyle diyordu:
Zavallılar.
Altın yere düşmekle kıymetinden bir şey kaybetmez.
Düşer kalkar, ama yine en kıymetli yerindeki şeref kürsüsüne oturur.