BÜYÜK KABUSTAN ACABA UYANACAKMIYIZ

Türkiye nice acılar çekti, nice kahırlara katlandı.

Bizim kültürümüze, örfümüze, adetlerimize hiç mi hiç uymayan eylemler uç vermeye başladığında, hepimiz eylem faillerinin din, diyanet ile ilgilerinin olmadığını biliyorduk.

Marksist, Leninist düşüncenin zebunu olan gençlik, ülkem insanın beyninin çeperlerini zorlayan eylemlere imza attıklarında; gözler Moskovaya, Çin’e çevriliyor, Komünizmin ağababalarının bu eylemler yolu ile ülkemizi mecrasından çıkarmaya çalıştığı söyleniyordu.

Aslında Kemalist uygulamalar ve eğitim sistemi gençlerimizi öz benliklerinden koparmış, hatta ona düşman hale getirmişti.

Kemalist aydınların! Çocukları, babalarının getirdiği noktayı yeterli bulmadılar. Çünkü onca çabaya rağmen Camiler açık, Ezanlar okunuyor, Dini Bayramlar kutlanıyor, kurbanlar kesiliyor, İmam Hatip Okulları açılıyordu.

O halde babalarımızın eksik bıraktığı işi tamamlamamız ve Devrim yapmamız lazım diye yola çıktılar. Bu işlerden Türk gençleri bir etkilenirken, Kürtlerde etkilenme bin oldu. Neticede Türkler evin sahibi, Kürtler kapının kullarıydı. Başkaldırıları da ağır oldu.

Uzun hikaye, zaten herkes kıyısından köşesinden olup bitenlerden haberdar.

Evet, 30 seneden beri yapılan eylemler sebebiyle herkes fazlası ile etkilendi.

İçimiz acıyor.

Bu işin daha ne kadar süreceğini bilmemek ayrı bir kahır.
Öğretmen olarak atandığı Yüksekovaya küçücük çocuğu ile giden eşini yalnız bırakmayan, onları yerleştirmek bahanesi ile birkaç gün yanlarında olmak isteyen Mühendisin arkadan 7 kurşunla öldürülmesini dünyada izah edecek hiçbir fikir ve ideoloji yoktur.

Oysa biz bir insanın haksız yere öldürülmesini bütün alemin öldürülmesi ile eşit gören bir iman ve inancın çocuklarıyız.

Hamile kadınları, yanlarındaki küçücük çocuklarını öldüren PKK ve avaneleri şirazeden çıkmıştır.

Bu yolla başarılı olmaları asla mümkün değildir.

Bütün bunlara rağmen Türkiye dönüp kendisine bakmalı, biz evlatlarımızı neden bu duruma getirdik, iş nereye varıyor, soruna nasıl bir çözüm bulmamız gerekiyor demelidir.

Yani Türkiye sistemi ile sorunun kaynağı olduğunu kabul etmez, çaresini üretmenin de kendisine düştüğünü akl etmez ise, bu fasit çemberden dışarı çıkamaz.

Şimdi diyelim ki, PKK yok, Kandil Yok, Abdullah Öcalan yok.

Bunlar hiç olmadı da.

Ama bu ülkenin Kürtleri var, sorunları var ve çözüm üretmek de onların değil, bağlı oldukları ülkenin sorumluluğunda değil mi?

15 veya 20 Milyon insandan söz ediyoruz.

Bu insanların ana dilleri ile ilgili problemleri var mı? var.

Ana dillerinde eğitim alabiliyorlar mı? hayır.

Ana dillerini kendilerine öğretecek bir kurum bu ülkede bulunuyor mu? Hayır.

Asimilasyondan kurtulabilmişler mi? hala hayır. Bir insan ana dili ile eğitim almaz ise veya hiç olmaz ise anadilini okula başlar başlamaz yazmak, okumak imkanını bulamaz ise, onların asimilasyon cenderesinden çıktığını kim söyleyebilir.

Asimilasyon cenderesinde olanlara, sen varsın, seni tanıyorum demek, biraz da onlarla alay etmek değil midir?

Kürt kültürünün ve dilinin yaşatılması için devletin desteği ile faaliyette bulunan bir kuruluş var mı? hayır. Bir iki Üniversitemizin akademik anlamda yaptığı çalışmanın evrensel özelliği bulunmadığından ve yaygın bir niteliğinden söz edilemeyeceğinden, bunu bir nimet olarak görmek mümkün değildir.

Kürtlerin, büyük istifade ettiklerini söylediğimiz TRT 6 in yasal güvencesi bulunuyor mu? Hayır.

Türkiyede istediğiniz kadar Türk kimliğinden, kültüründen, şanlı geçmişinden, şaşaalı geleceğinden söz edebilirsiniz, bunda hiçbir beis yoktur. Ancak aynı oranda Kürt kimliği ve kültürü ile ilgili yapacağınız çalışmanın etnik ayrımcılık yolu ile engellendiğini söylediğinizde, kendinizi birçok dava ile karşı karşıya bulursunuz. On binlerce insan bu tür söylemleri sebebiyle Hakim karşısına çıkarılmış ve ceza almıştır.

Yerel yönetimlerde daha çok özerklik ve bu yolla Kürt kimliğini pekiştiren çalışma yapma isteğinin yasal zemini hala bulunmuyor.

Hiç kimseye üstünlük ve öncelik sağlamayan Anayasal vatandaşlık hakkı temin edilmiş değil. Şu anda Türkiye’de Türk olarak tanımlamak koşulu ile yasaların tanıdığı haklardan kısıtlı olarak yararlanıyor Kürtler.

Bizler Apoyu, PKK yı, Kandili yapmak istediklerimizin engeli olarak gördüğümüz sürece, aklı başında hiçbir doğru adım atamayız, yaptığımız güzel şeyler de, damat ikramı, kaynana emeği olmaktan öte bir değerlendirme olarak kabul edilmez.

Son merhalede BDP nin Meclise gelme kararı alması, onların gelişi ile birlikte Partiler arasındaki görüşme trafiğinin hızlanması, yeni Anayasa yapma çalışmalarına BDP nin katılacağını açıklaması ve Türkiye’yi Medeni Milletler seviyesine çıkaracak yeni düzenlemelerin getirilecek olması büyük umut kaynağımız.

BDP lilerin kravatlı kandil ayağını bırakıp, bir ulusun ağır başlı, ne dediğini bilen, neyi ne kadar ister ise sonuç alabileceğini umut eden asil davranışlar içerisine girmeleri gerekiyor.

Yeni Anayasa inşallah umumi bir affa da kapı açar. Ve biz bütün bir ülke olarak o büyük kâbustan uyanmış oluruz.