CEVDET SAİD BUNLARI SÖYLEDİ CAVİT TORUN İLAVE ETTİ

Arkadaşım, kardeşim Tokat eski Milletvekili Resul Tosun’un HİLAL TV de ki programına konuk olan Suriyeli mütefekkir, büyük düşünür, Cevdet Said bunları söyledi. Yazılanların bir kısmı ona ait, bir kısmı benim ilavelerim. Netice itibariyle aynı havuzdan suyumuzu içiyoruz. İslam ülkeleri ve son iki senedir Suriye konusunda yazdıklarım ALNIMIN AKIDIR.

Cevdet Saidi dinledikten sonra “Yarabbi hiçbir şey için istikametten ayırma” diye yaptığım dualarımın bir önemi varmış dedim.

Suyun gidişine göre kürek çekmek gerekmez, sonunda gider deryada boğulursunuz, ama akışına doğru kürek çektikçe zorlanırsınız, dünyevi kaybınız çok olur, uhrevi kısmını Allah bilir.

“Batı hukuku ve adaleti üstün tutarak sanki sahabe devrini görmüş gibi yaşamaya başladı.

Kur’an bize “la ikrahe fiddiyn, Qad tebeyyene r-rüşdi minel ğay-dinde zorlama yoktur, iyilik ve kötülük artık belli olmuştur”. Bu nedenle Müslümana düşen görev tebliğden başka bir şey değildir.

İlk Müslümanlardan birisi olan Hz.Bilali Habeşiye yapılmadık kötülük bırakılmadı. O bir köle olduğu için hamisi yoktu. Bir de Müslüman olduğu duyulunca, Kureyşliler ona çok işkence yaptılar. Mekkenin kızgın güneşi altına yatırıp, kalkmaması için üzerine ağır taşlar koydular/bağladılar. Ve O, Rabbim Allah dedikçe işkencenin envai çeşidini uyguladılar.

Bilal’in efendisi/sahibi olan Ümeyye bin Halef’i işkenceden vazgeçirmek için Hz.Ebubekir çok uğraştı ve benim yanımda Bilal’den daha güçlü bir köle var, hem de senin dininden, istersen onu sana vereyim, Bilal’i bize geri ver dedi.

Ümeyye Bin Halef bu teklifi kabul etti ve Bilal işkenceden kurtuldu.

Daha sonraki dönemlerde de Bilal işkencelere maruz kaldı. Durum Peygambere anlatıldığında, Bilal senden ne istiyorlar diye sordu. Dinimden vazgeçmeyi, putları ilah olarak kabullenmeyi ve rabbimi inkar etmemi istiyorlar dedi. Sana bir daha böyle davranırlarsa, işkenceden kurtulmak için dediklerini yap dedi Peygamber.

Evet İslam’da kısas vardır, ben yok olduğunu söylemiyorum, ancak ayetin devamını da okumamız lazım. Zira Cenabı Allah kısas ile ilgili ayetin devamında “eğer affeder, bağışlarsanız, bu sizin için daha iyidir” diyor, Müslümanlar neden ayetin o kısmına bakmıyorlar?

Bizim dinimiz “silm”-barış- dinidir. Müslümanlar Mekkeden Medineye hiçret ettiklerinde, bu şehirde her dinden insanlar vardı. Hiristiyanlar, Yahudiler, Putperesler /Müşrikler. Allah Resulü bunların bütünü ile iyi ilişkiler kurdu. Uzunca yıllar barış içerisinde yaşadılar. Kimse kimsenin dinine, inancına müdahalede bulunmadı.

BEDİR savaşına Müslümanlar harp etmek amacı ile çıkmamışlardı. Onların amacı sürekli kendilerini taciz eden, ticaretlerine engel olan Mekkelilere bir ders vermek ve Kervanlarının önünü kesmekti.

Mekkeliler kervanın önünün kesileceğini haber alınca bin kişilik bir ordu ile MÜSLÜMANLARA saldırdılar, savaş öyle çıktı.

Biri maune faciasında Müslümanlar yetmiş Kur’an öğreticisini kaybedince, zalimlere hadlerini bildirmek için Mute seferi düzenlendi ve bu sefere çıkılır iken, geride kalan yaşlı, kadın, çocuk ve hastalara dokunulmaması, dışarıdan gelecek saldırılara karşı geride kalanların müdafaası için Medineli Yahudilerle saldırmazlık anlaşması imzalandı. Ama Yahudiler buna uymadılar. Yahudi gençleri Müslümanları ağır bir şekilde taciz ettiler. Mallarına el koydular.

Muteden dönüş yolunda Allah Resulünün almış olduğu ilahi ikaz ile Beni Nadir ve Beni Kureyza Yahudilerinin Hayberden çıkarılmalarına, sürgüne gönderilmelerine karar verildi.

Hayber kalesi günlerce kuşatıldı. Sonunda Yahudiler buradan çıkmayla mecbur kaldılar.

Yahudilerin Hayberi terk edişleri esnasında Medineli Müslümanlar, Ey Allah’ın Resulü Hayber Yahudilerinin yanında erkek çocuklarımız var, onlar ne olacak dediler. Peygamber (s.a.s) sizin erkek çocuklarınızın Hayber Yahudilerinin yanında ne işi var diye sordu. Onlar, Ya Resulallah biz eskiden erkek çocuklarımız olmadığında, putlara yalvarır, erkek çocuğumuz olsun, Yahudilere verelim vaadinde bulunurduk. Bu şekilde çok sayıda erkek evladımız onların yanında, onlar çıkarken halleri ne olacak dediğimizde Peygamber muhayyer kaldı, cevap vermedi. Sonra “La İkrahe Fiddiyni, Qad tebeyyenürrüşdi, Minel Ğayyi-dinde zorlama yoktur, iyilik ve kötülük belli olmuş” ayeti nazil oldu ve biz Hayberi Yahudilerden boşaltırken, çocuklarımızı muhayyer/serbest/ bıraktık, isteyen geldi, isteyen gitti.

Sürekli olarak hayatı bir cidal/savaş/ olarak görmek yanlıştır. Avrupalılar birinci dünya harbinde 8,5 milyon ölü, 22 Milyon yaralı, 7,5 Milyon kayıp verdiler. İkinci dünya harbinden 14 Milyon kişi öldü, 22 Milyon kişi yaralandı. Ama sonunda yaptıklarının ne kadar yanlış olduğunu gördüler ve biri birlerinin kan katili olan insanlar aralarındaki husumeti ortadan kaldırıp, kardeş oldular, ülkelerini birleştirdiler.

Biz neden yapamıyoruz, hani Müslümanlar nerede? 23 Arap ülkesi var, bunlar bile bir araya gelmiyor, daha nerede kaldı sayıları 56 ya ulaşan İslam ülkeleri bir araya gelsin. Peki bu iyi bir şey mi?

Bir buçuk Milyar nüfusa sahip Müslümanlar param parçadırlar. Halifeleri yok. Liderleri yok. Bu sebeple onun bunun sömürgesi olmaktan kurtulamıyorlar.

Batılı ülkeler kendi menfaatleri gereği bu ülkelerin insanlarına yapmadıklarını bırakmıyorlar. Türkiye’nin başına PKK yı sardılar, korumaya kollamaya devam ediyorlar. Türkiye bu konuda biraz basiretli davrandı, Abdullah Öcalan’ı asmadı. Bir nevi affetti, hayatını bağışladı. Türkiye bu konuda iyi bir şey yaptı.

Cenabı Allah Hz.Musa’ya da , Hz.Harun’a da Firavuna gidin yumuşak söyleyin demişti.

Size kötülük yapanlara karşı, affeder bağışlarsanız, size büyük düşmanlık besleyenlerin çok iyi bir dost olduklarını görürsünüz ilahi hakikatini neden gözden ırak tutuyoruz.

Şimdi Suriye’de olaylar patlak verdi, burada güya bir din mücadelesi verildiği söyleniyor. Bu doğru değil. Orada tam bir güç mücadelesi yapılıyor, batılı ülkeler yangına körükle gidiyorlar,

Türkiye de bu konuda yanlış yaptı. Keşke kardeşler arasında çıkan ihtilafta taraf olmasa idi, onları barıştırmak için araya girseydi, çok başarılı olurdu. Ama bu konuda Türkiye batılı müstevliler gibi davrandı.

50 bin insan hayatını kaybetti ve daha ne kadar insan hayatını kaybedecek belli değil. Yapılan bu hareket İslami değil. Zira orada çatışan tarafların İslami bir dertleri olduğunu asla düşünmüyorum. Zira bu olayda Müslümanca davranmıyorlar.

Esed rejiminin adamlarından daha beter bir şekilde kadın, kız, çoluk, çocuk demeden katlediyorlar, insanları damlardan aşağı atıyorlar.

Çatışan taraflardan bahsediliyor, kimdir bunlar? Kimden destek alıyorlar ve bunun bedelini nasıl ödeyecekler, bilen varsa izah etsin.

Ben bu ülkenin insanıyım. Ben, ailem baba Esed zamanında çok zulme uğradık. Kardeşim bir şarapnel parçası ile hayatını kaybetti. Ben hapislere düştüm, ama yılmadım, ilahi hakikatleri anlatmak için, tebliğ yolundan sapmadım.

Ben de elime silahı alıp onların canına düşseydim, bu doğru olur mu idi. Ülkem Suriye çok mesafe kat etmişti, çok güzel şeyler olacaktı, elbette Beşşar’ın yanlışları vardı ve bunu tebliğ yolu ile düzeltme yoluna girilmişti, olmadı, Müslümanlar yine birilerinin payandası oldular, çok kan akıttılar.

Bunun manevi sorumluluğunu kim omuzlarına alabilir.

Bakınız Saidi Nuirsi’nin uyguladığı metoda. Ülke içerisinde kardeşler arasındaki ihtilaflarda silah çekilmez, kardeşler biri birini vuramaz. Onun metodu sayesinde milyonlarca insanın hayatı kurtuldu. Sizde Saidin Nursinin müspet hareket etme metodunu benimseyen Müslümanlar, ülke içerisinde bir denge unsuru oldular. Bu insanlar kavgaların önüne geçmeye çalışıyorlar ve muvaffak oluyorlar.

Benim metodum da budur, bütün Mü’minler kardeştir, kardeşler aralarını ıslah etsinler diyor Cenabı Allah. Bakın Müslümanlar demiyor, Allah’a iman edenler kardeştir diyor. Müslümanların hayda hayda kardeş olmaları, aralarındaki husumeti sulh yolu ile halletmeleri gerekmez mi?

Nedir bu silah. Silah necistir. Dokunan kim olursa olsun pisliğe bulaşmış olur” dedi, dedim.