CUMA GÜNÜ YAŞADIKLARIM

Kocapete Camiinde Cuma namazına gittim. Cami bana yürüyüş mesabesinde. 10 dakikada gidiyorum. Bazen vakit namazlarını da kılmaya bu camiye gidiyorum. Biraz yokuş çıkıyorum, ama olsun, hem ibadetimi yerine getiriyorum ve hem de spor yapmış oluyorum.

Bu Cuma günü namazı özellikle Kocatepe Camiinde kılmak istedim.

Zira,

Sarı saçlarını deli gönlüme bağlamışım çözülmüyor Mihriban,

Ayrılıktan zor belleme ölümü görmeyince sevilmiyor Mihriban.

Dizelerinin yazarı Şair Abdurrahim Karakoç bey vefat etmiş ve cenaze namazı bu camide kılınacaktı.

Zaten sabahtan beri onun bestelenmiş dizelerini kendi kendime mırıldanıp duruyordum.

Sarı saçlarını deli gönlüme bağlamışım çözülmüyor Mihriban,

Ayrılıktan zor belleme ölümü, görmeyince sevilmiyor Mihriban.

Cuma namazı sonrasında Kocatepe Camiinin avlusunda cenaze namazı kılmak için saf tuttuk.

Ben bir sütunu kendime dayanak yaptım.

Kendi ölümümü düşündüm.

O tabuta konuluşumu, musallaya alınışımı, sessiz ve sedasız kalışımı, sevdiklerimden mufarakatimi düşündüm.

Sonra eller üstünde cenaze arabasına konuluşumu, mezarlığa gidişimi ve kazılan bir çukura bir nevi atılışımı hayal ettim.

İşin doğrusu çok ürperdim.

Sonra Allahu ekber sadası ile namazın başladığını anladım.

Ben de Allahu ekber dedim, ellerimi kulaklarıma götürdüm, göbeğimin üzerinde bağladım.

Ben hanefiyim ama, cenaze namazlarında  Şafiiyi taklit eder ve Fatiha okurum.

Elhamdulillahi Rabbil Alemin, Errahmanirrahim, Maliki Yevmiddin, İyyake ne’bu du ve iyyake nesteiyn… ila ahir. Deyince kendime geldim.

Özellikle tansiyonum düştüğünde bende garip bir rahatlama olur. Bunu ruhun bedenden birazcık olsun ayrılığı olarak görürüm. Demek ki, insanın esas rahatlaması ölüm ile gerçekleşir. Ruh maddi bedenden azad olur ve insan huzura erer diye düşünürüm.

 

Yazıhaneye tam gireceğim sırada bir arkadaş arkamdan koştu, ağabey buyur yemek yiyelim dedi.

Aslında namaz öncesinde biraz peynir ekmek yemiştim.

Fakat kıramadım, sizinle beraber olalım dedim.

Dışarı çıktığımda bir Ak Partili Milletvekili ve bir de bürokratı gördüm.

İsimlerimizi söyleyince bizden sonra Milletvekili olan arkadaş ooo ağabey sizi tanıyorum, biraz önce Nevzat Pakdil bey ile sizden söz ettik dedi.

Diğer bürokrat arkadaşta, bende sizi tanıyorum, ama yaptığınızı size hiç yakıştıramadım dedi.

Birden şaşırdım kaldım, neyi yatıştıramadın dedim.

Ya gazetede okudum, Diyarbakır’da bir PKK lının davasına girmişsin dedi. Hatta evde hanımla konuştuk, nasıl olur da Cavit bey böyle bir davaya girer dedi.

Bir taraftan adam konuşuyor, bir taraftan az yakındaki lokantaya gidiyoruz.

Ben de o arada olayı anlatmaya çalışıyorum, ama adam atışını yapmış, avını vurmuş olmanın keyfiyle beni dinlemiyor bile.

Neyse sen dinleme Allah kerim, biraz sonra oturacağız ve artık Allah ne verdi ise kozumuzu paylaşacağız dedim, kendi kendime.

Yemeğe oturduk.

Ben az döner istedim. O bir şey yemek istemedi.

Diğer arkadaşlar da döner istediler.

Yemek isteme faslı bitince, ortalık mide derdinden biraz olsun kurtuldu.

Dedim bak arkadaş sen yolda böyle bir şey söyledin.

Müsaade edin ben konuyu biraz açıklayacağım dedim.

Önce sizin mesleğinizi öğrenmek istiyorum dedim.

İktisatçıyım ama biraz da hukuk okuduk dedi.

Bak kardeşim ben de biraz iktisat okudum ama hiçbir yerde aynı zamanda iksitatçıyım demedim. Ben hem İslam Hukukunu ve hem de Medeni Hukuku okudum. Öyle biraz okudum demekle hukukçu falan olunmaz.

Sözünü ettiğin olaya gelince;

Olay şu.

Dağda bir mağaraya baskın yapılmış, içeride 8 kişi varmış, ikisi huruç harekatı yapmış ve öldürülmüş. İki kişi kaçmış kurtulmuş, iki kişi silahlarını bırakarak teslim olmuşlar ve geriye kalan iki kişi de içeride öldürülmüş.

Ben bu teslim olan iki kişinin Avukatlığını yapıyorum. Orada yaptığım savunmada dağın insanlara normal bir yaşam vaad etmediğini, erkeklerin en fazla üç sene, kadınların ise 5 sene sonra hayattan kopup gittiklerini, bu yönü itibariyle dağın bir ölüm çukuru olduğunu söyledim. Savunmam üç aşağı beş yukarı bundan ibaret. Vekilliğini yaptığım kişiler pişmanlık izhar etmişler. Ama hukuk ölçüleri içerisinde kalarak Avukat herkesin vekilliğini yapar, senin mesleğin itibariyle bu işlerden bir şey anlamadığın, üstelik okuduğunu bile anlamadığın ortada. Ne o öyle elini ağzına koyuyorsun. Bu hareket aynı zamanda karşındakini dışlamak anlamına geliyor, elini ağzından çek. Bu memlekette oluk oluk kan akıyor, bizler gibi insanlar yangına körükle giderse, bu iş nasıl bitecek. Hepimizi kaynayan bir kazana koymuşlar, alttan ateşi körüklüyorlar, biz kazandan nasıl çıkacağımızın hesabını yapacağımıza, biri birimizin paçasından tutmuş aşağıya çekiyoruz. Kazanın dibine yapıştıkça, avaz avaz ateeşşş, ateeeeşş diye bağırıyoruz.

Bak efendi ben ölçülerim içerisinde uygun bulduğum davalara da girerim, orada, dağda olan biteni tasvip etmediğimi de söylerim, aynı zamanda Selahattin bey ile karşılaştığımızda biri birimize sarılır, bu azim sorunun nasıl çözüleceğini de konuşuruz.

Adaleti ve hakkı teslim eder ama, oluk oluk akıtılan kanın hiçbir şeye çözüm olmayacağını da ifade etmekten çekinmem. Kanın her şeyi gölgelediğini, uluslar arası entellijans örgütlerinin bu konuya olan müdahalelerini görmememiz halinde düştüğümüz oyundan çıkamayacağımızı ifade ederim.

Daha başka şeyler de söyledim. O arada aklıma adamın(bürokratın) nereli olduğunu sormak geldi. Batmandan, Mardinden söz etti. Böyle söyleyince daha fazla duramadım/dayanamadım/ ve size afiyet olsun deyip mekandan ayrıldım.

Saat 16.00 da Türk Parlamenterler Meclisinin yeni seçimi sonrasında devir teslim töreni var. Oraya gideceğim.

Beni de Yüksek İstişare Kurulu üyeliğine seçmişler.

Oy verme anına kadar haberim yoktu.

Parlamentoya gittim.

Eski yeni vekil arkadaşlarla görüştük.

CHP Kırşehir eski vekillerinden Mustafa beye ismimi söyleyince çok iltifat etti. Seçilme dönemime, ilime ve aileme varıncaya kadar tanıyormuş. Seni yakından takip ediyorum, etmeye devam edeceğim dedi.

İlk toplantıda ne oldu biliyormusunuz.

Yeni yönetime seçilen arkadaşlara, aman Milletvekili maaşları ile ilgili bir angajmana girmeyin, bu konuda konuşmayın, mütenebbih olun. Bu memleket memuruna, işçisine yıllık bazda % 8 in biraz üzerinde artış yapabilirken, ağdalı görünen Milletvekili maaş zammı gibi konular bizi çok yorar dedim.

Milletvekili maaş zammı gibi konuları düşünenler, beni Yüksek İstişare Kurulu üyeliğine seçmekle başlarına iş aldılar. Ne yapalım kendi düşen ağlamaz.

Bir Cuma gününde bunları yaşadım.

Çok mu?