CUMHURBAŞKANIMIZIN BU PERFORMANSINA DAHA ÇOK İHTİYACIMIZ VAR.
ABD nin New York kentinde bulunan BM ler genel kurulu toplantılarına katılmak üzere giden Sayın Cumhurbaşkanının performansını batılılar eni konu test etmeye çalıştılar.
Özellikle ABD liler Sayın Cumhurbaşkanının sağlığı ile yakından ilgilendiler.
Türk Cumhurbaşkanının uçağa binişinden New York kentine ininceye kadar, Sayın Cumhurbaşkanının daha önce geçirmiş olduğu kulak ameliyatının ne gibi sonuçları oldu, bu konuda yeni bir sıkıntı yaşaması söz konusu mu, tamamen sağlığına kavuştu mu gibi konuları yakından takip ettiler.
Çok şükür bizim de aldığımız bilgilere göre, Sayın Cumhurbaşkanının sağlığında geçirmiş olduğu Ameliyat sebebiyle bir problem yaşanmadığı ortaya çıktı. Kulak hastalığının en baş belası olun uzun uçak yolculuğu sorunsuz neticelendi.
Zaten gerek New York sokaklarını dolaşırken, gerek BM ler binasına gelişte ve gerekse Genel Kurulda yapılan toplantılar esnasında Sayın Cumhurbaşkanının görüntüleri, ruh ve beden sağlığında bir sıkıntının olmadığını ortaya koydu.
Ruhen ve bedenen dingin bir hali yansıtan Cumhurbaşkanımızın uzun süreli sayılabilecek New York gezisi, elbette ona yeni ufuklar açmıştır.
Türkiye’den ülke ve dünya meselelerine bakışla, dünya liderlerinin hemen tamamının bulunduğu bir ortamdan bakışın elbette çok farklı olduğunu herkes kabul eder.
Evinizin içinden çarşıya bakmak ve olan biteni yorumlamak başka, çarşıdan, yani global dünyadan çevreye ve evin içine bakmak başkadır.
Evinizin içinde, gücünüz de yerinde ise, herkes sizin yaptıklarınızın ne kadar mükemmel olduğunu söyler. O zaman evinizdeki hiçbir eksiği, hiçbir gediği göremezsiniz.
Bu durum giderek sizin yıpranmanıza sebep olur ve farklı bakış açılarını yakalamanıza engel teşkil eder.
Söz konusu olay başkaları için de geçerlidir.
Aldığınız kadar verirsiniz de.
O açıdan zaman zaman bulunulan mekanı terk etmek, konu komşuyu dinlemek ve bundan sonra evin içine bakmanın faydaları tükenmeyecek kadar çoktur.
Peygamberimiz Hz.Muhammed(s.a.s) “Siyhuv,tesihhuv-Seyahat edin sıhhat bulun” diyor.
Bu cümleden olarak Sayın Cumhurbaşkanımızın görüşme ve kendileri ile fikir teatisinde bulunduğu insanlar, Türkiye’nin iç ve dış meselelerine yönelik olarak bir çok şey söylemişlerdir.
Mesela Gezi olayları.
Bu konuyu Sayın Cumhurbaşkanı yorumlar iken, işin başlangıcında olan bitenlerden gurur duyuyordum. Ancak daha sonra iş çığırından çıkartıldı, vandalizme dönüştü beyanı, ülkede her yapılanı olduğu gibi kabul etmenin mümkün olmadığını ortaya koydu.
Yani gezi olaylarını başlatanlar, İstanbul’un ender yeşil alanlarından birisine de AVM yapılmasına karşı çıkmışlardı.
AVM lerin Ak Parti Hükümet çalışmalarında da var, illerin merkezi konumunda bulunan alanlarının dışına çıkarılması gündemde iken, İstanbul’un göbeği sayılan bir alanına bir yenisinin yapılmasını maşeri vicdan kabul etmedi ve insanlar “YEŞİLİME” dokunma eylemleri başlattılar.
AVM ler vahşi kapitalizmin azgın çocuklarının en çok görünür oldukları gösteri alanları haline geldi Türkiye’de.
Buralara bir giriş çıkış en azından 3-5 yüz liraya mal oluyor.
Adamlar iğneden ipliğe ne varsa satıyorlar. Bunları öyle böyle değil, asgari 40-50 Milyon tl si(eski trilyonu) olanlardan başkası açamıyor.
Bir AVM nin bir semtte açılması ile en az 500 esnaf kepenk kapatıyor. Orta sınıf denilen şey, yani “ESNAF” lık tamamen ortadan kalkıyor.
İstanbul boğazından bakınca, gözleri bulandıran ve hiçbir estetik yanı olmayan gökdelenlerin hemen yanı başında o güzelim alana bir benzerini yapmayı bizler de istemedik. Hele Topçu Kışlası adı ile inşa edilecek olan yapının bizler açısından hiçbir albenisi olmadığını ifade ettik. Top ve Kışla ile bizim ne işimiz olabilirdi ki.
Görüldüğü üzere Sayın Cumhurbaşkanı bu konudaki net görüşlerini bir Yurt Dışı gezisinde ifade etti.
Sayın Cumhurbaşkanı İranlı meslektaşı Hasan Ruhani ile yapmış olduğu görüşmeden sonra Suriye meselesinde Türkiye’nin ve İran’ın takınmış olduğu tavırda da kimi açıklar olduğunu kabul etmiş midir bilmiyorum.
Biz yerel gazetede yazıyoruz. Yazılarımız bilmem o makamlara ulaşıyor mu? Ama tekrar etmekte yarar var. Suriye meselesinin patlak vermeye teşne olduğu o ilk günlerde, “aman Suriye’de bir kavganın sebebi olmayalım, Ahmet beyin son Suriye ziyareti, sanki iplerin kopartılması için yapılmış gibi geldi. Bunu bizim vicdanımız kabul etmiyor, Suriye başkenti Şam’a Türkiye bir demokrasi çadırı kursun. Konuyu Başbakanımız yeniden ele alsın, diplomasi kuralları bir tarafa bırakılarak, Suriye’yi ziyaret etsin, taraflara itidal çağrısında bulunsun, biz Esed’in kötülüğünü görmedik. Öyle olsa idi, Suriye ile sabah akşam görüşmeler yapılabilir, ortak Bakanlar kurulu toplantıları tanzim etmek mümkün olur mu idi? Sayın Cumhurbaşkanımız da inisiyatif alsın Suriye’ye gitsin. Yoksa işler çok karışacak, maddi ve manevi olarak en çok zarar eden ülkelerden olacağız. Bu iş İsrail’in güvenliğini sağlamak, Türkiye’nin orta doğudaki liderliğini tamamen yok etmek ve tabii İsrail ile bir barış anlaşması yapmayan, Türkiye ile yaptığı ortak yatırımlar ile belirleyici bir güç haline gelen Suriye’nin belinin kırılması için tezgahlanmış gibi gözüküyor” demiştim.
Olan oldu. Ve herkes başımıza nelerin geldiğini gördü.
Hasan Ruhani ile Cumhurbaşkanımızın görüşmesinden sonra her iki ülke Dış İşleri Bakanlarının nehir kıyısında baş başa görüşmeleri ve ardından İranlı Bakanın Türkiye’ye davet edilmesi, hem her iki ülke arasındaki sorunların çözümünde ve hem de her iki önemli ülkenin bölgelerindeki meselelere bakışlarındaki farklılıkların giderilmesinde önemli rol oynayacaktır.
Türkiye ile İran arasındaki bu sıcak diyaloğ, başka tıkalı kanalların açılmasında da önemli bir görev ifa etmemiş midir? Mesela 36 yıl aradan sonra Obama Ruhani görüşmesi öyle durduk yere mi oldu?
Sayın Cumhurbaşkanımızın bu dış gezisi elbette iç siyaset alanında da kendisine yer bulacaktır. Kimilerinin Cumhurbaşkanlığından sonra Başbakanlık olur mu, bu bir tenzili rütbe sayılmaz mı söylemini ben bir ön kesme olarak görüyorum.
Sayın Başbakanımız halk tarafından Cumhurbaşkanı seçilecek olur ise, ki inşallah olur, biz de gider çalışırız, Anayasa değişmediği sürece yetkileri bellidir. O açıdan parlamenter sistemin cari olduğu ülkemizde, BAŞBAKANLIK hala en güçlü makamdır. Böyle bir makama pek tabii yine en güçlü bir siyasi şahsiyetin gelmesi, ekonomi, iç ve dış siyaset alanında sahibi olduğu bilgi ve becerisini ülkesi için sarf etmesi bir mecburiyettir.
O açıdan Cumhurbaşkanlığı seçimleri ile Genel Seçimlerin birlikte yapılması ve kimi gelişmelerin devre dışı bırakılması yönünde bazı aklı evvellerin yaymaya çalıştıkları düşünce, fesattan başka bir şey değildir.