DEDİLER
Başörtüsü Allah’a İman gibi, namaz gibi, oruç gibi, hac gibi dinin umum erkanını ilgilendiren meselelerde dördüncü, beşinci planda kalır. Kişinin imanı vardır, inancı vardır, namaz kılar, oruç tutar, ama çeşitli sebeplerle başını örtme meselesinde biraz terahiye düşmüştür, işte onun bu halini nazara verip dışlamaya kalkarsanız ve esasa ilişkin konunun önüne geçirirseniz, hata edersiniz ve insanları kendinizden soğutursunuz.
Başörtüsü Allahın bir emridir ve asla ihmale gelmez, getirilmemelidir.
Okuma mevzuunda diyorlar ki, biz başımızı açmadan okuma imkanı vermiyorlar, oysa bizim esas amacımız hem tahsilimizi yapmak, hem de bu yolla tebliğ görevimizi ifa etmek istiyoruz. Ama başımızı açmakta bize zor geliyor. Ne yapmamız lazım.
O meseleye şöyle cevap verilebilir. Eğer siz Allah’ın bir emrini yetine getiren insanlar olarak okumadan men ediliyorsanız, bu zülümdür ve Allah bunu yapanın yanına kar bırakmaz.
O zaman bu işin(tebliğ görevinin) başları açık kişiler tarafından yapılıp yapılmadığına bakacaksınız. Eğer çevrenizde böyle bir görevi ifa edecek kardeşleriniz var ise başınızı açmayın. Ama bu işi bizi daha iyi yaparız, bu alanda başka hizmet insanları var mı yok mu bilmiyoruz, bu alan bütünü ile boş kalacak ve Allah indinde manen mesul olacağız diyorsanız, onu da vicdanınıza danışın ve öyle karar verin. Zira Hz. Bilali Habeşiye Mekkeli müşrikler güneşin çatında kızgın kuma yatırmış, karnı üzerine ağır taşlar koymuşlar ve Hz. Resulullahı inkar etmesini istemişler, o bunu kabul etmemiş, akşama kadar zulmettikten sonra serbest bırakmışlar. Durum Resulullaha intikal etmiş. Bunun üzerine Allah Resulü(s.a.s) bir daha böyle yararlarsa, işkenceden kurtulmak için onların dediğini yap demiş.
Bizler eliz, ayağız, diliz, dudağız, topuğuz, ayağız, başız tüyüz. Bunlardan birisine en küçük bir günah sıçrarsa ve bu bizim arkadaşlarımızdan birisi ise bütün bir cemaat ilzam edilmiş olur.
Sabah akşam duamızda niyazımızda Allah’ım beni arkadaşlarımla mahcup etme, onları da benimle mahcup etme demeliyiz. Günahlardan herhangi birisine tevessül edenler bu camianın insanı ise, umum camianın hukukuna tecavüz etmiş olur ve Şeytandan daha zararlı bir halin meydana gelmesine sebep olur.
Camia hakkını helal etmez ise, Cennete girmek imkansızlaşır.
Amme hakkıdır. Yav falanlarda da şu var. Filanlarda da bu var. onlara göre bizim ufak tefek zellelerimizin ne kıymeti var demeyin.
Müslüman geçinen kimi insanların öyle halleri bize ulaştı ki, çok uzakta bulunduğumuz halde yemin ederim iki büklüm olduk. Keşke yapmasalar, keşke nefislerine uymasalar, böyle bir denaati, böyle bir fecaati hem de İslam adına işlemeseler dedim.
İnnenefse le emmaretun bissuvi-Şüphesiz nefis çok kötü şeyleri yapmayı insana adeta emreder. Nefsi emarenin şerrinden Allaha sığınsalardı, sadakat gösterselerdi.
Allah’ım senin hoşlanmadığın bir şeye göz dikecek isem canımı al, belimi kır deselerdi, Yiğitçe davranmasını bilselerdi.
Umumun hukuku adına, yol peygamber yoludur demeli, öyle davranmalı, Allah ve Resulünün hoşlanmadığı en küçük şeylere bile tevessül edilmemeli. İ
ffet çok önemlidir, ismet namuslu yaşama, dost doğru olma, sadakat gösterme, nifaka, şikaka meydan vermeme, bütün işini tebliğe bağlama, peygamber yoludur.
Oturup kalkılmalı, buzullarda olsa bile Namı Celili İlahiyi yayma, anlatma mücadelesi verilmeli, arkadaşlarımız buna kendilerini bağlamalılar. Tebliğ ruhunun başarısı fetanete(çabuk ve doğru kavrama, zihin açıklığı) bağlıdır.
Muvakkat dünya lezzetleri için baki lezzetler feda edilmez. Böyle bir duruma düşenlere Fetanetsiz insanlar demek zannımca uygun düşer.
Dünyaya meylü muhabbet edenler, şeytanın şerrinden kendilerini kurtaramazlar ve Rabbin huzuruna babayiğitçe gitme imkanı elde edemezler.
Nifaka sapmama günümüzde çok önemlidir. Kardeşler arasındaki ihtilafları büyütmeme, kardeşinin hak ve hukuku gözetme ve onun da çeşitli meselelerde hissiyatına önem verme düsturumuz olmalıdır.
İslamın İffeti ve İstemi adına çok ama çok dikkatli yaşamak mecburiyetindeyiz.
Levhalarda var.
İffet yahu, ismet ya hu, fetanet ya hu, sadakat ya hu.
Alemin usul ve erkanı içerisinde kendinize bir yer bulmak istiyorsanız, iffet lazım, İsmet lazım, Fetanet lazım, Sadakat lazım.
Yitirdiğimiz şeyler bunlar. Yitirdiğimiz cennetin temel unsurları bunlar. Cennetteki yerimizin ne olduğunu bilmek istiyor iseniz, dünyadaki cennetinizi ihya etmeye bakın.
Dünya Ahiretin bir mezraıdır. Ekin yeridir. Cennetimizin ihyasını istiyor iseniz iffetli, ismetli, fetanetli ve sadıkane bir yol izlemelisiniz. Bu Peygamberane bir yoldur, asfiya, ağniya, evliya, mukarrebin böyle bir yol çizmişler ve bundan başka daha doğru bir yoldan kimse söz etmemiş.
İsmet, Fetanet, Sadakat, Tebliğ, iffet. Eyne entüm(siz neredesiniz) ve Eyne Nahnu(biz neredeyiz), Eynel Müslimuvn-Müslümanlar nerede.
Müslümanlık nerede, bizden geçmiş insanlık bile
Adem aldatmaksa maksad, aldanan yok nafile,
Kaç hakiki Müslüman gördümse hep makrebededir,
Müslümanlık, bilmem amma, galiba göklerdedir.
Halimiz hiç de hoş görünmüyor.
Hasibuv kable en tuhasibuv-Hesaba çekilmeden önce kendinizi hesaba çekin. Hesabınızı burada doğru dürüst yapın ki, orada hesap vermekte güçlük çekmeyesiniz. Yük ağır, iş zordur. Bir bakış, bir gülüş, bir kelime, bir tutuş, bir gözlerden kaybolma, bir lokma, bir dane evet bir buğday tanesi, insanın batmasına sebep olabilir. Günaha saplanınca da işin sonu gelmez.
Nazar şeytanın zehir oklarından bir oktur. Göz bakar, ayak atar, el uzanır, münkerat yaşanır ve sonra utandırıcılık bir camiaya mal olur.
Dost bildiğiniz nice düşman sipere yatmış, şimdi ok yerine geçen kamerasını ayarlamış, hedefe kilitlenmiş, eli deklanşörde, sizin bir kusur işleminizi bekliyor. Derlemiş toplamış olduğu bilgileri bilgi havuzuna aktarıyor, mevsimi geldiği zaman suratınıza çarpmak için fırsat kolluyor. O fırsat doğduğunda internetin de imkanlarından yararlanarak, işte siz busunuz diye suratınıza çarpmayı bekliyor.
Gelin Allah aşkına, gelin o tür densizliklere girmeyelim. Günahlarla, masiva ile aramıza mesafe koyalım,
Sur üstüne sur, kapı üstüne kapı kuralım.
Şeytana boşuna geldin, beyhude yorulma, senin için tüm günah kapılarını kapattık, biz Rabbimizin emirlerini yerine getirmeye müheyya Cennet Asa insanlarız, senin kölelerin olmaya ve önlerine geçtiğimiz insanların da bu şekilde sapmasına fırsat vermeyeceğiz.
Bugün ülkemize süper devletlere verilmeyen imkanlar verildi.
Namı Celili Muhammediyi dünyanın dört bir yanına sunma imkanımız oldu. O insanlar yeminle söylüyorum, niye geç kaldınız, neden biraz daha erken gelmediniz, neden anamın da, babamın da bu hakikatleri görmesine yardımcı olmadınız diye adeta yakamıza yapışıyorlar, işte bu sebepten bizlerde onlar gibi ne kadar göz yaşı döksek. ne kadar dizlerimizi dövsek azdır. işte bu sebepten durup dinlenmeden Elhamdulillah, Elhamdulillah desek rabbimizin bize olan lütfunun karşılığını ödeyemeyiz.
Allahım bize lutfet, ihsanda buyur, nefsimize uyarak bu ebedi hakikatlerin yıkılmasına müncer olarak hareketler bizden sudur etmesin.
Elimize geçmiş olan fırsatları keselerimizin dolmasına harcamayalım, Karunlaşmayalım, SALEBELEŞMEYELİM, Firavunlaşmayalım. Ene Rabbukumul A’la-ben sizin en büyük rabbimiz değil miyim diyenlerden şimdi hayırla yad edilen var mı. Hiç kimse evladına Firavun, Karun, Salebe, Nemrut ismi koydu mu?
Ruhu seyyi dül enam gibi davranalım.
Rabbim zayıfım, güçsüzüm, El Aman diliyorum, af istiyorum, yüce dergahından tazarru ve niyazda bulunuyorum ki, nefsime güvenmeye fırsat verme, şeytana uydurma, arkadaşlarımızı bizim yüzümüzden hüsrana uğratma, kimseyi bizim yüzümüzden mahçup etme, yük ağır, yol uzun, istikameti bulmak çok zor.
Dua eskortuna, ibadet eskortuna, taat eskortuna, iman eskortuna, namaz erkortuna, oruç eskortuna, hac eskortuna, teheccüd eskortuna, hacet eskortuna ihtiyacımız var. Eğer emanet bize tevdi edilmiş ise, bu emanetin kılına dokunulmasına sebebiyet vermeden, götürüp ilahi huzura arzetme mecburiyetimiz var.
Ey üç yüz seneden sonraki yüksek asrın arkasında gizlenmiş ve sakitane Nurun sözünü dinleyen ve bir nazar-ı hafî-i gaybî ile bizi temaşa eden Said'ler, Hamza'lar, Ömer'ler, Osman'lar, Tahir'ler, Yûsuf'lar, Ahmed'ler, vesaireler!.. Sizlere hitap ediyorum. Başlarınızı kaldırınız, "Sadakte" deyiniz. Ve böyle demek sizlere borç olsun. Şu muasırlarım, varsın beni dinlemesinler. Tarih denilen mazi derelerinden sizin yüksek istikbalinize uzanan telsiz telgrafla sizin ile konuşuyorum. Ne yapayım, acele ettim, kışta geldim; sizler cennetasa bir baharda geleceksiniz. Şimdi ekilen nur tohumları, zemininizde çiçek açacaktır. Dediler.
Vesselam.