DEZGAHA GELME HALO

Özellikle PKK nın dağlarda bulunan militanlarını geri çekme kararı almasından sonra Türkiye’de iki şey çok belirgin bir şekilde hemen uç verdi.

Bunlardan birincisi gelişmeye ve zenginleşmeye başlayan Türkiye’nin önü alınamaz şekilde hamle üstüne hamle kaydedeceğinin ortaya çıkması, ikincisi ise, Demokrasisinin batı demokrasilerini bile kıskandıracak bir seviyeye gelme istidadı göstermesi.

Dünyanın gıpta ile bakacağı bu iki konuda “öznelerin” Ak Parti ve PKK nın şahsında BDP olması, yani mürteciler! ile bölücülerin! Bu ülkeye zenginlik ve demokrasiyi getirmesini biri türlü akılları almadı.

Çıldırmaları bundan.

Çünkü bu iki alanı yıllar yılı tepe tepe kullandılar.

Demokrasi onlar için, ülkenin her türlü zenginliği keza onlar içindi.

Kürtlerin hak ve talepleri bir bütün halinde anarşi ve terör olarak görüldü. Yani bu isteklerin yerine getirilmemesinin terörü tırmandırdığı hiçbir şekilde kabul edilmedi.

Terörü kabul etmeyebilirsiniz, hiçbirimiz de kabul etmiyoruz, peki insanların şahıslarına sıkı sıkıya bağlı, devredilmez, terk edilmez hak ve talepleri neden kabul edilmedi.

O hak ve taleplerin kabul edilmesinin terörü bitireceği birçok kez görüldüğü halde neden kaale alınmadı.

Duyarlı birçok insan terör sırf askeri mücadele ile bitmez, iktisadi, sosyal, siyasi bir takım tedbirler almak gerekiyor dedi.

Duyarlı insanların bu açıklamalarından sonra akıl almaz eylemler ortaya çıktı. Ve işte o zaman “güç” sahipleri, ülkenin kaymağını yiyen insanlar, görüyorsunuz ya, bunların demokrasi, hak ve özgürlüklerin olabildiğince genişletilmesi gibi bir talepleri yok, esas mesele bölücülük, bozgunculuk, o nedenle, bunlarla anladıkları dille mücadele edilecektir denildi.

Ve bizler hep bir daha, bir daha başa döndük.

Şimdi yine önümüze yüz yılın çözüm imkanı doğdu. Örgüt ile varılan mutabakat gereği, şimdi onlar dağlardan verdikleri söz uyarınca çekiliyorlar.

Bu arada milletin başına öyle bir çorap örüldü ki, tabii ki Sırrı Süreyya da çorap örücülerden birisi olarak temayüz etti, ülke, hepimiz ne dağdan çekilenleri gördük, ne onlara verilen “vaatlerin” gereğini yerine getirdik.

3 haftayı aşan süreden beri, ülke gündemi tam anlamıyla param parça.

En hayati konu olan Kürt meselesinde gerek Anayasal ve gerekse yasal zeminde herhangi bir adım atılamadı. Göz gözü görmüyor ki, bu tarihi sivil çözüm yolu için gerekli adımlar atılsın, zemin stabil hale getirilsin.

Kimi azgın kişilerin Vandallığı sebebiyle, AKM ye asılan yasa dışı örgütlerin bayrak ve flamaları hakkında yapılan açıklamalar, İmralıyı, Kandili ve BDP yi oldukça rahatsız etmiş bulunuyor.

Murat Karayılan yeni bir “aldatılmışlık” duygusu yaşamak istemediklerini açık açık söylüyor. Barış süreçlerine giden yollar, her zaman patlamaya hazır mayınlarla döşelidir. Bu Uluslar arasındaki barış anlaşmalarında da böyledir, Milletin kendi içindeki evlatları ile yapacağı barış anlaşmalarında da durum budur. Hatta ev içindeki barışlarda süreç daha kırılgandır.

Şimdi Sayın Başbakan yeni mitingler yaparak, milletin ne kadar yanında olduğunu bir anlamda göstermeye çalışıyor. Bu esnada pek tabii saflar geriliyor ve esas yapılması gerekenlere zaman ayırmak zorlaşıyor.

Bana söz düşmez ama, Demokrasi, İnsan Hakları, Kürt sorununda atılması gereken adımlar hususunda yapılacak çalışmalar, mitinglerden daha önemlidir. Muhalefet adına, hatta ülkeyi karıştırmak ve Ak Parti iktidarına zaafa uğratmak adına sokağa dökülenlerin tam da yapmak istedikleri, tansiyonu yüksek tutmak ve Sayın Başbakanın Kürt meselesine mesai ayırmasını imkansız hale getirmek.

Çünkü onlar gayet iyi biliyor ki, bundan sonra da yapılacak seçimlerde Ak Partinin alternatifi yok. Fakat Kürt sorununu çözememiş,

Kimlik meselesine Anayasal bir çözüm getirememiş,

Ana dilde eğitim hakkında yasal düzenleme yapamamış,

Yok taksim de Topçu Kışlası yapılmasına karşı çıkanlara yönelik yasal ve siyasi mücadele, yok duran adam acaba ne yapmak istiyor, yok daha kimler durur ve sayıları kaç olursa müdahale edilir, biber gazı sıkılır gibi gerçekten ülke gündeminde asla olmaması gereken konularla uğraştıkça,

Birden, bundan sonra yapılacak Cumhurbaşkanlığı ve ardından Genel Seçimler öncesinde, çok önemli olan Yerel Seçimlerin propaganda sürecinin başlamış olduğunu görürüz. Seçimlere üç ay kala, yani bu senenin sonu itibariyle TBMM sinin oturup çalışması imkansızdır. Ben bu tezgah sebebiyle, 1989 yılında ANAP ın başına gelen(Allah Korusun) manzaranın bu ülkeye yaşatılmak istendiğini, esas mücadelenin bu olduğunu düşünüyorum. Başarırlarsa, çivinin çiviyi sökme kuramını dayatacaklar.

Sayın Başbakanın büyük bir basın toplantısı ile Demokratikleşme konusunda yapacağı açıklamalar, inanın ortada taksim, maksim diye bir şey bırakmaz.