DİYARBAKIRIN SÖZ'Ü

Evvelki günkü yazımın başlığı Fransa Savaş Suçu İşlemedi mi şeklindeydi. Bu başlık altında şunları yazmışız.

"Birleşmiş milletlerin almış olduğu Libya Hava Sahasının Uçuşa yasaklanması kararını bahane eden Fransa hiç beklemeden Libya’ya saldırdı. Ardından ABD ve İngiliz Uçakları Libya’yı vurmaya başladılar.

Libya Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin  kararlarını kabulle ateş kes ilan ettiğini söylese de, artık atı alan Üsküdarı geçmiş ve silahlar ölüm kusmaya başlamıştı.

Fransa hiç kimseye danışmadan Güvenlik Konseyi kararını "bahane" edip, Libya’ya saldırmakla tam bir savaş suçu işledi. BM kararında Libya’ya hava sahasını hava trafiğine kapatmak vardı, amaç ta Libya Liderinin halkına karşı havadan bir harekât yapmasını engellemekti. Bu karardan sonra Libya hava sahasını Libya askerlerinin ihlal ettiğine dair hiçbir haber gelmedi. Ama Fransa sanki ihlal varmış gibi Libya’ya ilk saldıran taraf olmanın şerefini!!!  Doya doya yaşamak istedi.

Türkiye, NATO’nun komutayı ele almasına ve olaya müdahalesine, BM’in almış olduğu kararlara riayet edilmesi koşulu ile onay verdi. İşte o kararda sözü edilen ana konu, Libya’nın iç işlerine müdahale edilmemesi, Libya’lıların sorunlarını kendi aralarında çözmelerinin temini, bu arada Diplomasinin  sonuna kadar işletilmesi ve ancak Libya hava sahasının hükümet güçleri tarafından ihlal edilmesi halinde müdahale seçeneğinin kullanılmasıydı.

Ama maalesef gördüğümüz şey, UÇUŞA YASAK BÖLGE İLAN EDİLEN LİBYA HAVA SAHASI NATO GÜÇLERİ TARAFINDAN SÜREKLİ OLARAK İHLAL EDİLİYOR VE LİBYA SİLAHLI KUVVETLERİNE AİT TANKLAR VURULUYOR, SİVİLLER HAYATINI KAYBEDİYOR.

Bu durum itibariyle başta Fransa olmak üzere müttefikler savaş suçu işlemiş olmuyor mu" demişiz.

Bugün The Guardian gazetesi operasyonun meşruiyetinin Uluslar arası hukukçular tarafından sorgulandığını ve müttefikleri, BM kararının yetkisi dışında hava harekâtı yaptıkları suçlamasıyla Uluslar arası Adalet Divanın’da yargılanabileceğini yazdı. BM kararında Libya Liderinin sivil halka yönelik katliamlarını engelleme çağrısı yapıyor. Oysa ki, isyancılar karşısında geri çekilirken bile, Libya Askerlerinin müttefiklerin saldırısına maruz kaldığını ve bunun da bir savaş suçu olduğunu söylüyorlar.

Sevgili SÖZ GAZETESİ okurları; gazetenizde yapmış olduğum hukuki ve siyasi değerlendirmelerin dünya çapında özelliğinin olduğunu sizlerde görüyorsunuz.

3 gün önceki yazımın bir bölümünde, başta Fransa olmak üzere müttefiklerin Libya saldırılarının BM Güvenlik Konseyinin almış olduğu karara aykırı olduğunu ve hukuki zeminin bulunmadığını, bu eylemi yapanların SAVAŞ SUÇU İŞLEDİKLERİNİ beyan etmiştim. 

Bu aymazlığa başta Sayın Başbakan olmak üzere Dışişleri Sayın Bakanımızın, Reforumcularla Libya lideri arasında arabuluculuk yapma suretiyle çözüm üreteceğini söylemiştim.

Yani biz buradan iki hususu belirtiyoruz.

1-BM ler Güvenlik Konseyinin aldığı kararın özünün, Libya hava sahasında bir ihlal olmaması halinde, müttefiklerin Libya’ya müdahale hakkının olmadığını, bunu yapanların savaş suçu işlemiş olduklarını ihtiva ettiğini ve,

2-Bu sorunu çözmek için, Sayın Başbakanımızın ortamı yumuşatan görüşmeler yapmasından sonra, Dışişleri Sayın Bakanımız Ahmet Davutoğlu’nun en kısa zamanda Libya’ya gitmesinden başka çözüm yolu olmadığını ifade ediyoruz.

            NE SÜNNİ NE ŞİA

İslam’a Sünniliği ve Şialığı insanlar soktu.

Allah’ın kitabında Sünnilik ve Şialık diye bir şey yoktur.

İnsanlar her devirde Cenabı Allah’ın tertemiz tebliğini, kendi çirkin söz ve davranışlarına benzetmeye çalıştılar.

Bunu yaparken hiç kuşkusuz ilahi kelama fitne fesat karıştırdıklarının farkındaydılar.

Manzara ortada.

Kur’anı Kerimde 24 peygamberin ismi geçer.

Hadi soralım bakalım, kimilerine göre 124 bin, kimilerine göre ise 224 bin peygamberin geldiği haberi nereden çıktı. Kim bunların çetelesini tuttu.

Kuranda ismi geçen Peygamberlerin getirmiş oldukları ilahi mesajın kaynağı birdir ve tektir. Hiçbirinin diğerinden farkı yoktur.

İnsanlardan tek istenen Allah’ın varlık ve birliğinin yani, vahdaniyetinin asla sorgulamaya tabi tutulmamasıdır.

Yani İmandır.

İnsanın imanı hele bir de KUR’ANCA olursa, nurun ala nurdur.

Allah’ın varlık ve birliğine şeksiz ve şüphesiz iman eden diğer inanç mensuplarının kurtuluşunda şüphe yoktur.

Düşünsenize biz Müslümanların Sünni Devlet Büyükleri şimdiye kadar Hz.Ali Efendimizin kabrini, Şiaların cesaretlenmesine sebep olur diye, ziyaret etmemiş.

İçerisine düştüğümüz inanç yobazlığının bizi sürüklediği yer ortadadır.

Sayın Başbakanın "Ne Sünniyim, Ne Şia, Müslümanım" şeklinde formüle ettiği İslam anlayışı, Kur’anidir.

Allah’ın kitabından ve Peygamberin sahih sünnetinden başka yol arayanlar Müslümanları biri birlerine düşürdüler.

"İmana" taalluk etmeyen "siyasi" meseleleri din gibi dayatmak, İslama atılan en büyük bühtandır.