DOKUNUN DOKUNUN

22. Dönem Parlamentosunda bir ara haklarında fezleke tanzim edilen Milletvekillerinin durumuna bir bakayım, acaba kime neden dokunulmak isteniyor demiştim de,

Ne yazık ki Milletvekillerinin envai çeşit suçlama ile karşı karşıya kaldıklarını maalesef görmüştüm.

Yolsuzluk yapan mı, rüşvet çarkına bulaşan mı, ihalelere fesat karıştıran mı, görevli memura hakaret, hatta darp eden mi, bütün bunlardan vazgeçtik hırsızlık suçlaması ile karşı karşıya kalan mı? dersiniz. Evet vekillerden bu ve benzeri suçlamalarla karşı karşıya kalan, haklarında C.Savcılıklarınca fezleke hazırlananların sayısı hiç de azımsanmayacak kadar çok.

Bir kısım Milletvekilleri için, Milletvekili seçildikten sonra işlemiş oldukları suçları sebebiyle haklarında fezleke hazırlanarak TBMM sine gönderiliyor ve dokunulmazlıklarının kaldırılması isteniyor, diğer bir kısım Milletvekili için ise, Milletvekili seçilmeden önce işlemiş oldukları suçları sebebiyle dokunulmazlıkların kaldırılmasına karar verilmesi isteniyor.

Milletvekili seçilmeden önce işledikleri iddia olunan suçlarla ilgili olarak soruşturmaları devam edenlerin veya haklarında açılmış olan, ancak neticelendirilmemiş bulunan davalar yönünden dokunulmazlığın kaldırılmasını C.Savcıları veya Mahkemeler TBMM sinden talep ediyor.

Adalet Bakanlığına gelen fezlekeler,  Bakanlığın incelemesinden geçtikten sonra TBMM sine gönderiliyor, Anayasa ve Adalet Karma Komisyonlarının toplantısında yapılan incelemeler sonuncunda, eğer dokunulmazlığın kaldırılmasını gerektiren suçlamalar yeterince delillendirilmiş ise genel kurula intikal ettiriliyor.

Peki bu komisyon gelen fezlekeler ile ilgili olarak bir çalışma yapıyor mu? Hayır yapmıyor. Yani bir anlamda görevini ihmal ediyor, hatta daha ilerisini söyleyebiliriz, bu konuda hiçbir çalışma yapmamakla adeta görevini kötüye kullanıyor.

Demem o ki, bir de bunlar hakkında fezleke tanzimi gerekiyor.(Gülmeyin Allah aşkına). İşin hukuki boyutuna baktığımızda hiç de yanlış bir şey söylemiyorum. Eğer bu şekilde bir ihmal veya görevinin gereklerini yerine getirmeme, bu ülkedeki herhangi bir kurum tarafından işlenmiş olsa idi, Savcılıklar çoktan ilgilileri hakkında dava açardı.

1993 yılında DEP li Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılmasından başka son 20 yılda dokunulmazlığı kaldırılarak Yargıya havale edilen Milletvekili yok.

Bu sene Ağustos ayında bir kısım BDP li Milletvekilinin Hakkari kırsalında örgüt militanları ile buluşması, sarılıp sarmalanmaları, Türkiye’nin can damarlarına bir anlamda kazık sokma harekatı idi.

Onlar istedikleri kadar bu bir tesadüftü, ne yapalım örgüt yol kesmiş, biz de o yol kesmenin içine düştük, karşılıklı olarak selamlaşmak zorunda kaldık desinler, bunlara kimseyi inandırmaları mümkün değil. Zaten daha sonra teslim olan kimi örgüt mensuplarının bu karşılaşmayı planlı, provalı bir operasyon olarak nitelemesi, bu yönde olan bilgilerini aktarması, toplumun hassasiyetlerini derinden yaraladı.

Aslında şunu açıkça belirtmemiz lazım, dünyanın hiçbir ülkesinde, kendi ülkelerine savaş ilan etmiş olan 50 bin civarında insanın ölümüne sebep olan militan kadrolarla milletvekillerinin kırsalda da olsa buluşup, sarmaş dolaş olması, gerçekleşmiş değildir.

Böyle bir durumu batılı anlamda demokrasilere sahip olan ülkelerde görmek zaten mümkün olmadığı gibi, daha otoriter sistemlerle idare edilen ülkelerde de, mesela İran’da da, Rusya’da da görmek mümkün değildir.

BDP li vekillerle PKK militanlarının bu vaziyetleri dünyada bir ilk olma niteliğini korumaktadır.

Ona rağmen uzunca süre BDP lilerin dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda toplumsal anlamda gelen baskıyı Ak Parti biraz öteledi, biraz görmezden geldi, sanki bu kişiler hakkında tanzim edilmiş olan fezlekelerin dönem sonuna bırakılması ülke barışı için daha iyi olur düşüncesi Partiye hakim oldu.

Amma BDP lilerde dur durak yok ki.

Hemen her gün dışarıda cereyan eden eylemlerde baş çekmeye başladılar. Özellikle nerede bir coplu, panzerli, su ve gaz sıkmalı gösteri yapılacak ise, onlar hemen orada bittiler ve adeta hadi ne duruyorsunuz, panzeri üzerimize sürsenize, gaz sıksanıza, su fışkırtsanıza demeye başladılar.

O da yetmedi, kimi milletvekillerinden silahlanın çağrıları gelmeye başladı.

Her şeyin bir bam teli var değil mi? ne yapıp edip o bam teline dokunmayacaksınız. Zira o dokunuş son tahammül noktasıdır. Bu tür dokunuşlar toplumu felç eder, altından kalkılmaz sıkıntılara sokar. Hani bizde “adamı kör tavuğa çevirdiniz” diye bir laf var. Adam zaten sizin için yelkenleri indirmiş, ya sabır diyerek her türlü sıkıntıya tahammül etmeye çalışıyor, bu yetmiyormuş gibi, bir de halka “ayaklanın, silahlanın” çağrıları yaparsanız, kimse bu ağırlığın altından kalkamaz.

Siz eğer “biz bir özgürlük mücadelesi veriyoruz, o açıdan ne yaparsak yapalım, bizim için meşrudur” gibi bir anlayışı dayatmak istiyor iseniz, bunun kendi jargonu içerisinde pek ala anlaşılabilir bir yanı vardır, ama bu anlayış sadece sizi bağlar, toplumda hukuk ve nizamın hakim olması için kanunlar çıkaran TBMM sinde geçerlik bulması söz konusu olmaz.

Kanunlarla çerçevesi çizilmiş toplum düzeninde kimi hususlar hiçbirimizin hoşuna gitmeyebilir, ama toplumların ayakta kalabilmesi için de buna ihtiyaç vardır, aksi durum kaos yaratır ve herkes benim dediğim kanundur gibi bir zehaba kapılır.

Tamam siz ve biz bu düzeni  “etik”-Ahlaki bulmayabiliriz. Yapmamız gereken şey, meşruiyet sınırları içerisinde yanlışı vurgulamak ve değiştirilmesini sağlamaktır. Bakınız İmam Hatipliler nereden nereye geldi? İmam Hatip okullarının nerede ise köküne kibrit suyu döküldüğü günlerden, bugün ülkenin bütün okullarında, hatta Askeri liselerde bile seçmelik nitelikte de olsa Kur’anı Kerim dersinin konulması, Peygamberimizin hayatını içeren Siyeri Nebi dersinin okutulmaya başlanması, yeterince fikir veriyordur sanıyorum. O onurlu mücadele sonucunda Taksimde de, Göztepe’de de, Çamlıcanın doruklarında da Cami yapılmasına bugün kimsenin diyecek lafı yok, hatta o kesimlerin gıkı bile çıkmıyor. Demek ki hakkı hak bilip, batılı batıl bilerek hareket edildiğinde, gelinen nokta zulmü ortadan kaldırmaktır ve büyük başarıdır. İmam Hatipliler bu başarıya imza atarken, tek bir silah kullanmadılar, hatta sapan taşı ile güvenlik güçlerinin üzerine gitmediler.

Ben bütün bunlarla birlikte sadece BDP li Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılmak istenmesine, aman ne iyi oldu, hadi dokunun dokunun demiyorum.

Enti püften suçlamalarla haklarında fezleke tanzim edilen, mesela güneş battıktan sonra seçim konuşması yaptı biçimindeki suçlamalar haricinde, gerek seçilmeden önce ve gerekse seçildikten sonra suç işleyen tüm Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılmasını, dahası bu konunun Anayasada yapılacak değişiklik ile yeniden bir düzenlemeye tabi tutulmasını, TBMM si çatısı altında yapılan siyasi konuşmalar haricinde, işlenen suçların kovuşturmasının Meclis iznine tabi tutulmamasını istiyorum.

İşin şu andaki özel durumuna gelince, Ak Partinin Genel Merkezinde yapılan istişarede önemli bir sonuca ulaşılması istenen neticeyi hasıl etmekte çok önemlidir.

Evet sadece BDP lilerin değil, rüşvet, irtikap, yolsuzluk, evrakta sahtekarlık, dolandırıcılık, dolanlı iflas, hırsızlık(evet hırsızlıktan fezlekesi olan Milletvekili var biliyor musunuz), ırza tasaddi, tecavüz gibi ne kadar dokunulmazlık dosyası var ise, TBMM sine gelmeli ve bu “sizden” , bu “bizden” demeden tümünün dokunulmazlığı kaldırılmalı, vekillerimiz gidip yargılanmalı ve alınlarının akı ile tekrar huzurumuza çıkmalıdırlar.

Bu sonuç hepimizi tatmin eder.

Aksi gibi bir tasarruf en büyük zararı Ak Partiye verir.

Peki Ak Parti niye zarar etsin?