DÖRT ŞART

Bu dört şartın hiçbirinden vazgeçilmez başlığını taşıyan yazımız çıkalı 10 gün oldu. O yazımızda Dışişleri Sayın Bakanı  Ahmet Davutoğlu’nun , İsrail ile olan münasebetlerin düzeltilmesi için ileri sürdüğü şartların hiçbirinden geri adım atılmaması gerektiğini biz de belirtmiştik.

Gazze Şeridine yardım götüren Mavi Marmara Gemisine yapılan hunharca saldırıda 9 vatandaşımız hayatını kaybetti, onlarca vatandaşımız da yaralandı. Gemide 32 ülkeye ait insanlar var iken, hayatını kaybedenlerin tümünün Türkiye vatandaşı olması, İsrail’i iyice ele veriyor ve gemideki insanlarımızın  tesadüfen hayatlarını kaybetmedikleri ortaya çıkıyor.

Türkiye Filistinlilerin hak ve menfaatlerini korudukça, İran ile dostluk ve iyi komşuluk ilişkilerini geliştirdikçe, İsrail’in Türkiye’ye olan düşmanlığı, Filistinlilere olan husumetini aşan boyutlara ulaşıyor.

Bu katliamdan sonra İsrail Turizm bakanı Stas Misezhnikov Bat-Yam kentinde düzenlenen bir festivalde yaptığı konuşmada "Türkiye Başbakanı İsrail Halkının düşmanıdır. Bu sağlıklı bir durum değil, Türkiye Başbakanı görevi bırakmadığı sürece iyimserlik söz konusu olamaz" dedi.

Bu herifin konuşmalarına İsrail hükümetinden ve muhalefetinden hiçbir açıklama gelmedi. İsrail’i her hal ve şartta destekleyen ABD hükümetinden de yapılan bu kışkırtıcı açıklamanın,asla kabul edelimeyeceğine dair bir söz duyulmadı.

İsrail’in yaptığı şımarıklığın haddi hesabı yok.Onun bu şımarıklığının yegane sebebi şu anda ulaşmış olduğu nükleer güç. O başta kendi, sonra ABD adına bu gücünü sınırsız bir biçimde kullanma tehdidi ile ortadoğuda sürekli biçimde savaş borularını öttürmeyi ve kimsenin kendisine karşı çıkmamasını istiyor.

Tamamiyle insani amaçlı bir hareket sonrasında Türkiye’ye attığı tokatın yanına kar kalması için elinden geleni yapıyor. Bunu yaparken İsrail’in kendisini koruma hakkı var diyor.

Yardım gemisinde İsrail komandolarının ele geçirdiği silahlar!!!  dünya kamuoyunun gündemine taşındığında; herkes gerçekten büyük bir şoka girdi. Zira İsrail komandolarının kullandıkları dehşet silahlarına karşılık olarak  ele geçirilenler, birkaç bıçak, sopa ve zincirden ibaretti. Yani gemi seferini tanzim edenler işi öylesine sıkı tutmuşlardı ki, yüzlerce aktivistten bir tanesinin bile silahla gemiye binmesine imkan tanımamışlardı.

İsrail Devleti kendisini koruma hakkı , çakı bıçağına ve inşaat malzemesinin israil’e girmemesine indirgenmiş ise, bizim ve İran’ın İsrail’in elindeki ATOM BOMBALARINA KARŞI NE TÜR TEDBİR ALMA HAKKIMIZIN OLDUĞUNU LÜTFEN BİRİSİ İZAH ETSİN.

İsrail’in dünyadaki bir numaralı hamisi olan ABD, Mavi Marmara gemisine yapılan terör saldısısından sonra , Gazze şeridine insani amaçlı yapılacak yardımların geçişine izin verilmesi gerektiğini, ancak İsrail’in de kendisini terör tehdidine karşı koruma hakkı bulunduğunu söyledi.

Ancak aynı ABD,

Gazze’ye yapılan insani amaçlı yardım malzemelerinin, İsrail’e nasıl bir terör tehdidi yarattığını söylemedi.

Gıda, çocuk maması , çocuk bezi, inşaat demiri ve çimentosu, ilaç,su,Gazzelilerin en asgari insani bir yaşam sürmeleri bakımından vazgeçilmesi imkansız malzemeler. Zahir bu insani malzemelerle Gazzelilerin ayakta kalması mı İsrail’e tehdit oluşturuyor?...

Gazze Şeridindeki Müslümanların YAŞAMASI, İsrail için tehdit oluşturuyor ise,İsrail’in elindeki atom bombaları ne oluyor?

Bu bombaları kendileri için tehdit gören bölge insanlarının,İran’ın, Türkiye’nin yapılan haksızlıklara karşı çıkmaları, insanlık dışı bir şey mi?

Batı dünyası, özellikle ABD bunu neden anlamıyor?

İsrail’e artık yaptığın yeter, insanlık dışı hareketlerden vazgeç,      gördüğün her Müslüman’ı ölüm kusan silahların ile hedefine almayı bırak, biraz olsun yaşatmaya bak, göreceksin işler her zamankinden daha iyi olacak denildikçe, adamlar bu tevazümüzü bir zillet olarak görüyor, bizi yiyip bitiriyor, ardından dişinin kirasını istiyor.

 O açıdan Sayın Başbakanın Kanada’nın Totonta kentinde G.20 ler zirvesinde ABD başkanı Barack Obama’ya Mavi Marmara gemisine İsrail’in yaptığı saldırıdan ötürü,

1-Türkiye’den özür dilenmesi,

2-El konulan gemilerin serbest bırakılması,yardım malzemelerinin Gazze’ye ulaştırılması,

3-Saldırıda hayatını kaybedenlerin yakınlarına tazminat ödenmesi,

4-Gazze’ye olan ablukanın kaldırılması ve Uluslar arası bir heyetin konuyu soruşturması  şartlarının yerine getirilmemesi halinde, münasebetlerin hiçbir zaman eskisi gibi olamayacağını söylemiş ve bu konuda Türkiye’nin taleplerinden vazgeçmeyeceğini açıkça deklare etmiştir.

Zaten biz de yukarıda belirttiğimiz gibi, bundan 10 gün önceki yazımızda bu taleplerin bir tekinden bile vazgeçilemez demiş, yapılacak uluslar arası görüşmelerde bu maddelerin sulandırılmasına fırsat verilmemesi gerektiğini açıklamıştık.

ABD başkanı Obama, biz İsrail ile Türkiye arasında yaşanan sorunların çözümü için,elimizden gelen gayreti göstereceğiz demeleri önemlidir.

Türkiye’nin istekleri öyle atla deve değil. Bu istekler onurlu bir Devlet olmanın asgari şartıdır. O açıdan sulandırılmasına asla fırsat verilmemelidir.

Sayın Başbakanın iktidarı sürdükçe İsrail’lilerin bu talepleri yerine getirmeleri elbette canlarını acıtacaktır.

O cehpedekiler, bizim canımız acıyacağına sizin canınız acısın diyorlar.

Şemdinli’de gerçekleşen son PKK saldırısında İsrail’in can dostu ABD,taahhütleri gibi,Türkiye’ye istihbarat vermiş mi? sorumuzu yeniden gündeme taşımanın zamanı.

Bunu şunun için yazdım, Türkiye’nin canını acıtan eylemler, Başbakanı zayıf düşürsün, iktidar çöksün, Türkiye,ABD ve İsrail tarafından kendisine biçilen kölelik gömleğini yeniden giysin… istiyorlar.

Ak Parti İktidarları öncesindeki o durumlara düşmeye, bu milletin artık müsaade etmeyeceği gün gibi aşikardır.

Asgari taleplerimizden geriye  atılacak her adım, yüzümüze tokat, sırtımıza tekme olacaktır.

Türkiye onurlu dış politikanın kodlarını çözmüştür. ABD nin her dediğine körü körüne evet denilmeyecek, Filistin sorununun çözümü, Kürt sorununun çözümü kadar elzem olacak.

                                                           SİPER

Hakkari ili Şemdinli İlçesi Gediktepe Karakoluna yapılan PKK saldırısı sonrasında Genelkurmay Başkanı ve Başbakan burayı ziyaret ettiler. Bir mevziye giderken tabiiki ayakta idiler ve yürüdüler. Mevzide askerler siper almış durumdaydılar. Doğal olarak Genelkurmay Başkanı da, Başbakan da Askerlerle görüşmek için çömeldiler. Onların bu durumu kimi muhaliflerin canını sıktı ve yaptıkları açıklamalarda, biz diz çökmüş Başbakan istemiyoruz dediler. Aslında siper vaziyette hududu bekleyen Askerlerle kouşmak için çömelmek insiyaki bir durumdur. Zira birisi sizi ziyaret ederken koltuğunuzda iseniz ayağa kalkarsınız veya ziyaretçinizin de oturmasını istersiniz. Bu kadar basit.

Taze Ana Muhalefet lideri Kemal Kılıçdaroğlu’da bu durumu tenkit edenler arasında yer aldı. Sayın Başbakanın Askerlerle çömelmiş vaziyette konuşmasını hoş karşılamadığını belirtti. Ancak Başbakanın mevziye giderken ve ayrılırken sürünür vaziyette değil de yürüyerek gittiğini görmezden geldi. Askeri bir gerekliliği gereksiz biçimde büyüttü.

Kemal bey şimdi Genelkurmay ile görüşüyor ve baskına  maruz kalan karakola gidişin planlarını yaptırıyormuş.

Sen çok yiğit bir insansın Kemal bey. Bu planları yaptırmaya ne gerek var. Genelkurmay başkanı vesair komutanları yanına alman da anlamsız. Alırsın yanına birkaç CHP liyi, atlarsın arabaya, Gediktepe Karakoluna gidersin, hatta Sayın Başbakanın gittiği o mevziye de şöyle bir uğrarsın. Askerlerle ayakta hatıra fotoğrafı da çektirir dönersin.

İlk atışta çömelmek de yok.

Sürünerek olay yerinden ayrılmak da yok.

Tamam mı.

Sana Güveniyorum.
NOT:"Dört Koşul" başlıklı eski bir yazım dün sehven yayınlandı. Okudum, iyi olmuş dedim. Yazılarımın arkasındayım.