DOSTÇA

Saadet partisi yeni kongresini yaptı ve Genel Başkanlığa Necmettin Erbakan’ı seçti. Erbakan hoca yapmış olduğu konuşmada bundan önceki başkan ve ekibinin partiden ayrılışları ile ilgili olarak "sular kendi mecrasında aktı, bu işin dünyası var, ahreti var, sorgusu, suali var, hiçbir şey yapmadan herkesin kendi yolunu seçti" biçiminde değerlendirme yaptı. Böylece manevi açıdan üzerindeki sorumluluğu atmaya çalıştı.

Numan bey ve arkadaşları gerçekten kendi rızaları ile mi partiyi bıraktılar. Seçilerek geldikleri parti yönetiminde bir elleri yağda, bir elleri balda mı kaldı. Hiçbir olumsuzluk yaşamadan "kongreyi kazandık ve şimdi işimize bakma zamanı" dedikleri için mi 90.nıncı gün dolmadan partiden ayrıldılar.

Tabii ki bunların hiçbirisi olmadı.

Numan bey ve arkadaşlarının, analarından emdikleri süt burunlarından geldi. Parti yönetimine gelmelerinden sonra basının karşısına çıkarak, bundan sonraki plan ve programlarını açıklayamadılar, nasıl bir yol takip edeceklerini izah edemediler. Bunları düşünecek  halleri bile olmadı.

Hep hakarete ve istiskale uğradılar.

O ekibin hiç alışık olmadığı biçimde kongre salonunda başlayan pet sandalyeli savaş hiç dur durak bilmedi. Yabancı misyon şeflerinin davet edildiği iftar yemeğinde, eşi de yanında olduğu halde Numan bey ve arkadaşları bu defa çatal, bıçak ve tabak darbelerine maruz kaldılar.

Önder Sav’dan alınan bilgiler ışığında Saadet Kongresi Mahkemeye taşındı. Mahkemenin verdiği yeni kongre yapılması konusundaki karar bardağı taşıran son damla oldu.

Ve Numan Bey yaptığı istişareler sonucunda yeni kongrede aday olmayacağını ve Saadet Partisinden istifa ettiğini açıkladı.

ASLINDA MUNAN BEYE 2007 YILI 22 TEMMUZ SEÇİMLERİNDEN HEMEN ÖNCE, HAZİRAN AYI SONLARINDA OLABİLİR, BENİMLE GÖRÜŞME İSTEĞİNİ İZHAR ETMESİ SEBEBİYLE, ANKARADA YAPTIĞIMIZ GÖRÜŞMEDE ŞUNLARI SÖYLEMİŞTİM.

"Siz şu anda 22 Temmuz seçimlerinde Saadet Partisinden İstanbul Milletvekili adayısınız.  Eğer siyasette önemli yerler edinmeyi düşünüyor iseniz, çıkın Saadet Partisinden de, Milletvekilliği adaylığından da istifa ettiğinizi açıklayın, bir köşeye çekilin ve kaderin bundan sonra biçeceği role Dilbeste olduğunuzu açıklayın" dedim.

Numan bey "ben saadet partisinin genel başkanlığına gelmek istiyorum, o nedenle bunu yapamam" dedi.

Cevaben "Erbakan hoca hayatta iken/ki Allah uzun hayırlı ömürler versin/ Saadet partisinin başına gelmenizin bir kıymeti olmaz. Çünkü hoca bütün işlere müdahale eder, başkanın siz mi, yoksa Erbakan hoca mı olduğu belli olmaz. Türk siyaseti ve parti anlayışı iki başlılığı kaldırmaz, siz bir gün Saadetin başına gelebilirsiniz, ama sonuç alamaz ve çok yıpranırsınız" dedim.

Ben bunları söylerken "acaba kırıyor, döküyor muyum" diye büyük endişe ile Numan beyin gözlerinin içine bakıyordum.

Ama Numan bey gerçekten çok ince, çok zarif bir adam.

VE ÇOK GÜZEL BİR MÜ’MİN.

Ben bu endişeler içerisinde iken, o bana döndü "neden şimdiye kadar tanışmamışız" deme zerafetini gösterdi. Görüşmemiz 3 saat sürdü.

O’nun Saadet’in başına gelme, ayrılma sürecinde bir daha bir araya gelme imkânımız olmadı.

Numan bey de parti kurar ise aynı cenahın üç siyasi partisi olacak.

Saadet Partisi ile Numan beyin kuracağı parti şu anda ne yapar?

Üzülerek söyleyeyim ki, bu aşamada hiçbir şey.

Her birisi yüzde iki, üç dolayında oy alır,  Ana gövde durumunda olan Ak Partiye, belki de katlanılması imkânsız büyük zarar verir.

Randevu ister isem, muhakkak görüşür ve fikirlerimi ifade etme imkânı bulurum. Ama ben buradan samimiyetle ve herkesin duyacağı biçimde Numan Bey kardeşime şunları söylüyorum.

"Şu ana kadar Ak Partinin söylemlerinin dışında çok değişik bir siyaset duruşunuz söz konusu değil. Sadece siyasetin daha düzgün yapılması gerektiğini ifade ediyorsunuz, o zaman ana oluşuma zarar verecek her bir hareket en başta sizi üzer, gelin Parti kurmaktan vazgeçin. Mustafa Sarıgül’ün gösterdiği basireti göstermekten aciz kalır iseniz, bunun kimseye yararı olmaz, size siyaset arenasında bir gün önemli bir rol düşecek, o teklifin yapılması zamanını bekleyin" dersem, benim bu kadar yalın, ancak SAMİMİ fikrimden umarım alınmaz.

Görelim Mevla meyler, neylerse güzel eyler.