DÜNYA KAMUOYU ULUSLAR ARASI CAMİANIN MÜŞTEREK MÜDAHALESİNİ BEKLİYOR.

Suriye olayının geldiği bu nokta, en azından Türkiye tarafından başlangıçta öngörülebilse idi, olaya bu kadar müdahil olunur muydu? doğrusu hiç tahmin etmiyorum.

Yüz binden fazla insanın öleceği, ülkenin yerle bir hale geleceği, çocukların sarin gazlarını soluyarak can çekişecekleri bir durumu, diğer ülkeleri bilmiyorum, ama Türkiye asla kabullenmezdi.

İnsan zihni nisyanla maluldür. Hadi hatırlayalım.

Suriye’de Arap baharının zemheri biçiminde esmeye başladığı günlerde sadece cami çıkışı hareketlerin olacağı ve işin bu şekilde seyredeceği düşüncesi zihinlere hakim oluyordu. Ama doğrusunu söylemek gerekir ise Esed kadar muhalefetin de silaha sarılacağı şüphe götürmez bir hakikat olarak görünüyordu.

Hani gösterilerin biraz sertlikle bastırılmaya başlandığı günlerde, başta Türkiye olmak üzere kimi ülkeler Esed’e iktidarı bırakıp gitmesini yüksek sesle dile getirdiler.

Bunun üzerine Esed kendisinden, ülkesinde demokratik adımlar atılmasının istenmesinin ötesinde, iktidardan uzaklaşmasına yönelik talepler olduğuna kanaat getirdi ve kapısını çalanlara kim o demeden silahla cevap verdi.

Türkiye bu gelişmeler üzerine Suriye ile ortak sınır kapılarını sonuna kadar açtı ve şu anda resmi, gayri resmi rakamlara bakıldığında Türkiye’de 500 bin civarında Suriyeli sığınmacı geldi.

Başta komşu ülkeler olmak üzere dünyanın dört bir yanına dağılan milyonlarca Suriyeli mülteci var.

İçeride kalanlar ölümlerden ölüm beğenme durumundalar. Ağır silahlarla ölenler, yaralananların yanında, şimdi de sinir gazları, kimyasal silahlarla başta çocuklar olmak üzere kadınlar ve yaşlılar can veriyorlar.

İnsanım diyenin bu manzaralara katlanması asla mümkün değil. Suriye’de kimyasal silahlarla ölümlerin, hem de birkaç kez gerçekleştiği bir hakikat olarak ortaya çıkmış bulunuyor.

Ancak ortada bir sorun var. kimyasal silahları kim veya kimler kullandı.

Esed ben askerlerimin bulunduğu yerlere kimyasal silah nasıl atarım diyor.

Muhalefet ise kendi insanlarımızın oturduğu, Esed askerlerinin bir türlü içerisine giremediği mahallelerimize biz nasıl kimyasal silah atarız diyorlar. Yani kimyasal silahın kullanıldığı artık aşikar ama, bunu kimin yaptığı meselesi ortada duruyor. Her iki taraf ta bu konuda biri birlerini suçluyor.

Gerçekçeler aynı. Ben kendi adamıma kimyasal silah kullanmam.

Ah zavallılar ah. Kim kimin insanı? Aynı ülkenin insanları, aynı dinin mensupları biri birini imha ediyor, dedeler torunlarını katlediyor, dünyayı kendilerine güldürüyorlar, farkında değiller.

Şimdi BM ler gözlemcileri Esed’in izin verdiği yerlerde araştırma yapacaklar ve hiç kuşkusuz kimyasal silah kullanıldı yargısına varacaklar. Ancak yukarıda değindiğimiz gibi kimyasal silahı Esed mi muhaliflere karşı kullandı, muhalifler mi Esed’e karşı kullandı bunu nasıl tespit edecekler göreceğiz.

Bu alanda çok büyük bir korkum var. kimyasalları Esed’in kullandığı yargısına varılır da, ABD, İngiltere ve Fransa, Libya örneğinde olduğu gibi BM lerden bağımsız bir şekilde harekete geçme kararı alırlarsa, işin nerelere varacağını kestiremiyorum. Pek sesini çıkarmamakla birlikte Çin, Suriyeye müdahaleyi kırmızı çizgilerin aşılması olarak kabul eden İran ve kimse Rusyanın bu konudaki tavrını görmezden gelemez diyen Rusyanın tutumu devam ederken, içerisinde Türkiye’nin de olacağında artık kuşku bulunmayan bir koalisyonun hareketi acaba nelere mal olur.

Ben lafı eğip büğmesini sevmem, doğrusu bir Üçüncü dünya savaşının çıkmasından çok ciddi şekilde endişe ediyorum. Atom bombaları, hidrojen bombalarının havada cevelan edişi insanlığın sonunu getirmez ise, geride pek fazla bir şey bırakmaz.

O açıdan ABD önderliğinde oluşturulacak koalisyonun Suriye de yapacağı operasyonu birinci şart olarak Rusya ve Çin’nin bilgisine sunması ve Libya örneğinde olduğu gibi Esed’in gidişini sağladıktan sonra, yönetimi halkın tümünü ifade eden Suriye’lilerin eline vermesi gerekir.

Yani Suriye’de gerçekleştirilecek operasyonun asla Irak örneğinde olduğu gibi işgalcilerin katliamına sahne olmaması işin başarısı için ikinci şarttır.

Suriye bütünü ile bitmeden insanlığa düşen süratli karar almak ve hemen uygulamaya koymaktır.

Zira Suriye’de artık insanlık bitmiş, iş vahşet aşamasına gelmiştir. Her şey daha kötü olmadan, gazdan hayatını kaybeden küçücük kızlarını bağırlarına basan babaların dediği gibi, siz olmazsanız ben ne yaparım denilmesine daha fazla fırsat verilmeden, dünya kamuoyunun bu önemli desteği kaybedilmeden harekete geçme zamanıdır.