DÜNYANIN SONUNU MÜSLÜMANLAR GETİRECEK.

Önce Oğuzhan Asiltürk açıklama yaptı. Milletten toplanan cihat paraları Erbakanın çocukları üzerinde kaldı.

Vatandaş sordu.

Yani Cihat paralarını Erbakan Zimmetine mi geçirdi?

Oğuzhan cevap verdi.

Terbiyesizin söylediğine bak. Ne Erbakanı. Bu paraları çocuklar zimmetine geçirdi diyorum, anlamıyor musun?

Oğuzhan Asiltürk aslında şunu söylemek istiyor. Rahmetli zamanında milletten toplanmış olan ve ilayi kelimetullah uğruna harcanması için Erbakan Hocada emanet olarak duran paralar vardı. Erbakan Hoca akıllı adamdı, parti hakkında her an bir kapatma davası açılabilir ve milletin ak sütü olarak kendisinde emanet duran paralara el konulabilirdi. O da bu paralara herhangi bir zarar gelmemesi için, mutemet bellediği kişilere paraları emanet ederdi. Mesela Beşir Darçın bunlardan birisi idi.

Hani hatırlarsanız Refah Partisinin kapatılma davasının görüldüğü sırada bu paralar çok konuşuldu. Beşir Darçın’ın Erbakanın mutemet kişisi olduğu ve paraların onun üzerinde muhafaza edildiği ifade edildi. Bu arada Erbakanların 160 kilogram altınının bulunduğu, ayrıca İstanbul boğazında bir yalıya sahip oldukları konuşuldu. Ayrıca kayıp trilyonun Beşir Darçına emanet edildiği, fakat il ve ilçe teşkilatlarına gönderilmiş gibi işlem yapıldığı savunuldu. Tabii bu konularda yargılamalar yapıldı. Ceza kararları çıktı veya çıkmak üzere idi, ama sanıyorum Rahşan Affı imdada yetişti ve ceza davaları düştü. Fakat kayıp trilyon ile ilgili olarak mahkemeler Refah Partisinin savunmasına itibar etmedi, bu paranın ilgililerinden tahsiline karar verildi.

İşin doğrusu 28 Şubat sürecinde de olsa bu tür konuların konuşulması bizi Erbakan Hocadan yana bir tavır sergilemek mecburiyetinde bırakmadı.

Umum nazarında olmasa da biz/ben/ yakın arkadaş çevremde bunları eleştiri konusu yaptım. Tamam hoca paraları saklamakta haklı idi, fakat ya mutemet bildiğiniz kişiler o paraları iade etmezlerse, ne olacak diye de sorup durdum.

Elbette Erbakan Hoca para pul için çalışan bir insan olsaydı, sözü edilenlerin belki 100 katı kadar bir malü menale ulaşabilirdi. Ama o öyle yapmadı,kendisini İslam adına, Allah adına mücadeleye hasretti. Bu esnada kuşkusuz onun mücadelesini elde bulunan her imkan ile desteklemek gerektiğini düşünen saf, temiz Müslümanlar ellerinde, avuçlarında ne varsa partiye verdiler.

Erbakan Hocanın partiye verilen paraları, yarın bir gün Devlet el koymasın diye belirli mutemet ellerde bulundurması kadar normal bir şey yoktu. Refah Partisi gitti, yerine Saadet Partisi geldi. O da ikiye ayrıldı, bir kısmı saadetle yoluna devam etti, bir kısmı da Ak Partiyi oluşturdu.

Mutemet kişilere bırakılan paraların Saadet Partisine dönmesi gerekirdi. Zaten Erbakan Hoca Refah’ın kapatılmasından ve yerine kurulan Saadetin ikiye ayrılmasından, hele de Ak Partinin iktidara gelmesinden sonra kimsenin kendisine gözün üstünde kaşın var demeyeceğini biliyordu. Yani parti kapatılma Ali Cengiz oyunlarında artık cephede Saadet Partisi değil, Ak Parti vardı. Emanetçilerde duran paranın partiye intikalinde bir problem gözükmüyordu.

Oğuzhan Asiltürk’ün durduk yere( mi acaba) ifşaatından sonra Erbakan Hocanın büyük kızı Zeynep Erbakan’ın benden mal kaçırdılar, Yalılar, Kağıt Fabrikaları, Şirketler ve trilyon liralar şimdi kardeşlerimin ve eniştemin hesabında ortaya çıktı, bunlar babamın mirasına dahil olan paralardır, hakkımı istiyorum demesi ile PARTİ PARALARI ve EMVALİ gün yüzü gördü.

Böylece olaylardan haberdar olan Oğuzhan Asiltürk’ün rastgele bir atış yapmadığı anlaşıldı.

Oğuzhan beyin parti paraları dediği malvarlığı onun bunun üzerinde ise, Refah Partisi kapatılmadan önce bu paralar devri daime tabi tutulmuş ise, ondan sonra Erbakan hoca uzunca bir süre yaşadığı halde, neden bu paralar Saadet Partisi hesaplarına aktarılmadı? Erbakan hoca bu paraların aktarılmasını istedi de geri almada muvaffak mı olamadı? Damadına ve çocuklarına gücü mü yetmedi? Erbakan niteliklerine haiz birisinin bu alanda başarısız olması gerçekten mümkün mü?

Şimdi ne olacak?

Oğuzhan beyin parti paraları dediği malvarlıklarının peşine bir de Hazine düşerse… seyreyle gümbürtüyü.

Bu yazıyı canım acıyarak yazdım.

Ben Müslümanların para pul konusunda gerçekten sınıfta çaktıklarını bilen insanlardanım.

Başlarına ne geliyor ise, paranın gücüne sonsuz “İMAN” etmelerinden kaynaklandığını biliyorum.

Çünkü Müslümanlar da gördüler ki, her şeyi, ama her şeyi para ile satın alabiliyorlar. Sonra, sonrası yok. Satın aldıkları arkasından onlara ihanet ediyor.

Firavun da elinde bulundurduğu güç sebebiyle, “Ene Rabbukumul A’la-ben sizin en büyük rabbiniz değimliyim, niye beni terk ediyor, Musa’nın dediklerine inanıyorsunuz, Vallahi sizi yakalayacağım, ellerinizi ayaklarınızı çaprazlama keseceğim” demişti.

Kudretinin gücüne karşı çıkanları böyle tehdit etmişti.

Müslümanlar paraya pula, mala menale kavuşunca, aynen firavun gibi demeye başladılar.

Fakir fukaranın düğününe, derneğine gitmez oldular. Taziyelerine uğramaz oldular.

Daha önce yüzlerine bakmaktan “haya” ettikleri kişilerin “mutlu” günlerini şereflendirmek asli görevleri haline geldi.

Bir yakınımızın düğünü oldu. Damadın soyadı çok zengin bir ailenin soy adı ile aynıydı. Birçok siyasi aramış, o aileden mi, yoksa soy isim benzerliğimi diye sormuş. Benzerlik diye söylenince, gelmekten vazgeçmişler. Bunları Allah görmüyor mu? Konuşulanları işitmiyor mu?

Hani Ümmi Mektumu hatırlayın.

Hz.Peygamber esas ismi Ömer olan Ebu Cehil ve avanesine İslamı anlatıyor, onları Allah’ın varlık ve birliğine inanmaya davet ediyordu. O arada Ümmi Mektum ismi ile bilinen ve gözleri görmeyen sahabi de olay yerine geldi , “Ya Muhammed bunları bana da anlat” dedi. Peygamber fırsatını bulmuş, Ebu Cehil ve avanesine İslamı anlatırken, Ümmi Mektumun çıkıp gelmesi hoşuna gitmemiş, yüzünü çevirmişti. Ayetler ardı arkasına nazil oldu “kendisine o âmâ geldi diye Peygamber yüzünü ekşitti ve öteye döndü. Ey Muhammed ne bilirsin, belki de o arınacak Yahut Öğüt alacak da bu öğüt kendine fayda verecek. Kendini muhtaç hissetmeyene gelince, sen ona yöneliyorsun, İstemiyor ise onun arınmasından sana ne. Allah’a karşı derin bir saygı ile korku içinde koşarak sana geleni ise bırakıp aldırmıyorsun. Hayır öyle yapma, Çünkü bu Kuran bir öğüttür. Dileyen ondan öğüt alır”.

Bizim öğüt möğüt alacağımız yok.

Hiç kuşkunuz olmasın dünyanın sonunu da Müslümanlar getirecek.

Biz bitmeden iki ayeti kerime ile yazımızı bitirelim.

"Aranızda mallarınızı haksızlıkla yemeyin. Bildiğiniz halde günaha girerek insanların mallarından bir kısmını yemek için onu hakimlere aktarmayın." (Bakara: 188)

"İşte bu yol, insanlara zulmedenlere, yeryüzünde haksız yere taşkınlık edenlere karşıdır. İşte can yakıcı azab bunlaradır." (Şura: 8)