DUR DE DUR DE
Özge Ulusoy ünlü bir mankenmiş, Ferruh Taşdemir yapımcıymış. Çeşme’ye mi ne gitmişler, defile varmış. Bunlar biri birlerini yıllardan beri tanırlarmış, arkadaşlarmış. Oturmuş sohbet ediyorlarmış, birden evlenmeye karar vermişler. Kimin önce talepte bulunduğu belli değil. İkisi birden aynı noktada,yani evlenmede karar kılmışlar. Herşeye rağmen yine de ilk evlenme teklifinin erkekten gelmiş olması lazım.
Neyse yıldırım nikah kararı almışlar. Eskiden halkın yıldırım nikah dediği işleme Hakimler karar verirdi. Yani evlilik öncesinde kişilerin evlenecekleri konusunu içeren bilgilerin Belediye panolarında 15 gün süre ile ilanına mani olan bir işlemdi bu.
Hakimler bu kararı öyle alel usul vermezdi. Kişilerden, bugün evlenmezse canı çıkacak veya telafisi imkansız bir derde düçar olacak biçiminde Doktor raporu getirmeleri istenirdi. Rapor gelince, Hakimler de cana geleceğine cama gelsin diye hemen evlilik kararı verirdi.
Şimdi bu tür evlilikler için Hakim kararına ihtiyaç kalmadı. İlgili evlendirme dairesine müracaat edip, ikametgah, resim vesaire verince 24 saat sonra evlenebiliyor.
Bu kararı duyan annenin nikah salonunu bastığı ve kızının evliliğine karşı çıktığı basında yer aldı.
Kadını nikah salonuna bile almamışlar. Anne yalvar ,yakar kızının dışarı çıkmasını istemiş,kız ben adamı seviyorum,beni rahat bırak , evleneceğim demiş.
Aradan 24 saat geçmeden kız ben boşanıyorum diye yollara düşmüş. Soranlara benimkisi büyük bir aptallıktı, nasıl böyle bir hata işledim, süerkli tansiyonum düşüyor, ağlamaktan bir hal oldu, şimdi havaalanındayım, derhal İstanbul’a uçuyorum boşanma işlemlerini başlatıyorum, ailemi dinlemediğim için çok pişnanım, annem, babam ailemin bütün fertleri arkamda diyormuş.
İstanbullardan ayağındaki terliklerle yollara düşen bir anne, Çeşme’de gelinlikler içerisinede annesi ile tartışan ve kendisini rahat bırakmasını isteyen genç bir kız, evlilik ve 24 saat geçmeden boşanma için Mahkeme kapıları.
Böylesine bir çürümüşlüğü dünyanın hiçbir yerinde göremezsiniz.. Türkiye’de olan biten ne Amerika’da, ne İngiltere’de, ne Fransa’da, ne İran’da, ne Rusya’da ne Çin’de hiçbir yerde insanların aklından bile geçmez.
Bu ahlaki yozlaşmanın hesabını birilerinin sorması gerekmez mi?
Milli Güvenlik İç Siyaset Belgesi değişiyormuş. Hazırlıklar bittikten sonra bunlar Milli Güvenlik Kurulunda tartışmaya açılacak ve oylanarak kabul edilecekmiş.Dış ve iç düşmanlarımız yeniden belirlenecekmiş. Cemaatler, cemiyetler, vakıfların düşman kategorisinin alt kademelerine çekilmesi gündemdeymiş.
Dünya üzerinde binin üzerinde okul,yüzbinlerce öğrenci, bilim olimpiyatlarında sektirilmeyen dünya birincilikleri aldıktan sonra cemaatin ülkeye düşmanlıkta!!! alt seviyelere düşürülmesi sağlanacakmış.Ancak takipten de vazgeçilmeyecekmiş.
Takip edin edin. Mühür Padişahta, zulüm de fermanı olunca, kim ne diyebilir ki?
Fakat yukarıda ki örnekten daha beterinin her gün binlercesinin yaşandığı bu ülkenin ne hale getirildiğine bakmak gerekmiyor mu?
Aile bitti. Her evlenen çiftten yarısı boşanma yolunda.
Adam ünlü sunucu karısının kendisine ihanet ettiğini biliyor. Aşk içerikli mesajlarını her gün okuyor. Eşinin iki de bir Avrupa’ya mesleki tekamül için gidiş gelişinden ciddi manada rahatsız. Avrupa’dan her dönüşte eşinin geçirdiği mesleki tekamül içini acıtıyor. Katlanıyor. İşin Avrupa faslı bitince tekamülün!!! Bu defa Birleşik Arap Emirlikleri kısmı başlıyor. Eş diretiyor, senin bu defaki tekamülüne ben de şahit olmak istiyorum diyor. Tamam diyor sunucu, ancak "tekamül" geçireceğim otel de değil de, başka bir otel de kalacağız tamam mı Tamam diyor eş. Kadın süslenip , püslenip tekamül geçireceği otele giderken eş, işin sonuçlarını almak için kendi otelinde bekliyor. Kadın iyice tekamül edip, rahatladıktan sonra güzel "ÜLKEMİZE" dönüyorlar. Ve karşılıklı boşanma davaları açılıyor.
Ahlak kalmamış,ar kalmamış,haya kalmamış, iffet kalmamış.Ana cadeler çırıl çıplak kadın ve kızlardan geçilmiyor. Yalanlar, dolanlar, üç kağıtçılıklar, iki yüzlülükler, hırsızlıklar, arsızlıklar…almış başını gidiyor.
Resmi daireler, okullar, tüm kamu kurum ve kuruluşları kadınların, kızların göğüs şovlarının, çıplak bacaklarının resmi geçit yerleri haline gelmiş.
Ama hala başörtüsü ile okullara gitmek yasak. Hatta kimi kurumlarda başörtüsü ile kamusal haklardan yararlanmak bile yasak. Orduevleri, gatalar, matalar bunun açık örnekleri.
Fuhşun, ahlaksızlığın her türlüsü bir sel halinde insanların üzerine kabus gibi çökerken Milli Güvenlik Kurulu ne yapıyor?
Gençliğimizi bu önü alınmaz hale gelen belalardan nasıl kurtaracağını düşünüyor?
Düşünüyor mu?
Böyle bir konuyu kim nasıl görüşme gündemine taşır, işin doğrusu iç işleyişten habersiz olmam sebebiyle bilmiyorum.Fakat bilmediklerimi bilen ne çok insan var biliyorum.
Toplumumuz zulme, insafsızlığa, adaletsizliğe,riyakarlığa, ikiyüzlülüğe, yalana, dolana, üç kağıda, beş kağıda,hırsızlığa, iftiraya, gıybete, harama, hileye,zinaya, binaya,kumara, haksızlığa, merhametsizliğe, kindarlığa, kibre, çekemezliğe,sevgisizliğe, saygısızlığa açık, Allah’a kapalı bir hale getirildi.
Umumi bir hal alan bu kaostan gönlü, kalbi Allah’a açık olanlar da etkileniyor.
İstanbul Kadıköy’ den belediye otobüsü ile Sabiha Gökçen Havaalanına giderken, biri tam mesture, diğeri hafif İslami Sakallı iki genç te bindiler otobüse. Üniversite öğrencisiydiler sanırım. Hemen yanı başıma oturdular. O mesture kız yol boyu oğlanın ağzı ile boğazına yapıştı, eli ile yüzüne.Kopmadı bir türlü. Hayasızlığın geldiği noktadan gerçekten ürktüm.
Durum budur efendim.