DÜZ YAPI

Dün Cumaydı. Rabbimizin emrine uyarak Camilere koştuk. Ayeti Kerimede “ Ya eyyuhelleziyne amenuv İza Nuvdiye lisselati min yevmi l Cumati, Fesev ile zikrillahi, vezerul bey’a. Zalikum heyrun lekum in kuntum te’lemuvn” Ey iman edenler Cuma günü ezan okunduğu zaman işinizi bırakarak, Allah’ın zikrine koşun. Eğer bilirseniz(yani tam bir iman ile bu dediğimi yaparsanız) bu sizin için daha hayırlıdır. Diyor.

Namazda baktım düz gidenler de, onlara paralel hareket edenler de camide.

Bu “DÜZ GİDENLER” tabirini de ben uydurdum. Çünkü bir şeyin bir başka şeyin paraleli olması için, o yapının bir ismi olmalı dedim, bunun üzerine o yapının ismini de ben “düz gidenler” koydum.

İddia bu. 30 yıldan beri bir yapı oluşturulmuş. Bu yapı dur durak bilmeden çalışmış. Öğrenci evleri, yurtlar, dershaneler, okullar kurmuş. Buralardan mezun olan zeki gençler ülkenin en önemli okullarında ve Üniversitelerinde eğitim görmüşler. Üniversitelerden mezun olanların büyük çoğunluğu mastır, doktora yapmış, doçent, profesör unvanı almışlar. Emniyet, Adliye, Eğitim kurumları bunların eline geçmiş. Camia 17 Aralık Operasyonu ile hükümeti devirmeye kalkışmış.

Bu iddiaya karşı Camia, iddia edildiği gibi bizim hükümeti devirmek gibi bir niyetimiz asla olmadı. 12.Eylül.2010 referandumuna kadar biz elimizden geleni yaptık. Hükümete tam anlamda ve ilk defa bu oranda açıktan destek olduk. Mümkün olsa idi ölülerimizi dahi götürüp oy kullandıracaktık. Yani hayatta olup da referandumda olumlu oy kullanmayanı ölüden beter gördük. Var gücümüzü sarf ettik. Dünyanın dört bir yanına dağılmış olan öğretmenlerimiz ceplerindeki son kuruşu dahi harcayarak gelip oy kullandılar. Bizim yüzde 8-9 gibi bir oyumuzun olduğu söyleniyor. Tamam öyle olsun, referandum yüzde 58 le geçti. Radyolarımızın, televizyonlarımızın, gazetelerimizin katkısını bir tarafa bırakalım. Sadece yüzde 9 dolayındaki oylarımızı vermese idik, referandum geçmeyecekti, askeri vesayet demoklesin kılıcı gibi hükümetin başında esip duracaktı. İdare askeri vesayetten kurtulma imkanı bulunca bizi göz ardı etmeye başladı, tamamiyle devlete bağlı polis teşkilatının, Jandarmanın, Adliyenin, ortaya çıkan deliller muvacehesinde yargıladığı Balyoz ve Ergenekon davalarının kompetanı olarak bizi gösteriyorlar, bizim böyle bir şey ili alakamız yok, biz sadece millete karşı işlenen ve işlenmeye teşebbüs edilen suçlar bakımından kamunun hakkını korumaya çalıştık, işlerin üzerinin örtülmesine engel olduk, yoksa bu adamların ihtilal yapılacağı konusundaki konuşmalarını da biz mi ağızlarına tıkadık ki, şimdi, bu olan bitenleri biz yapmadık, onlar yaptı, kumpas kurduk diye söylüyorlar, biz böyle bir şey yaptı isek ve bunlar yasa dışı bir anlam taşıyor ise, siz iktidar idiniz, o halde birlikte mi yaptık tüm bu işleri diyorlar.

Sayın Başbakanın olumlu görüşü alınarak 22 ve 23. Dönem boşta gezen vekillerin davet edildiği yemek te, yine paralel yapıdan ve bunların kural tanımazlığından söz edildi. Oysa Ak Parti hükümetleri olarak camianın her istediğinin verildiği, örnek olarak 16 tane Üniversite kurma konusundaki talebin, kendilerin tarafından yasalaştırıldığı ifade edildi.

Şimdi isim vermeyeyim, yanımda 22 ve 23. Dömenden çok değerli arkadaşlar vardı yemekte. Bizler de kendi aramızda konuları konuştuk.

Gelişmelerden arkadaşlar umutsuzdu. İşler giderek daha da kötüleşecek dediler. Ama ben “La teknatuv min rahmetillahi- Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyiniz” ayeti kerimesi mucibince, “siz hiç bitmeyen savaş gördünüz mü” cümlesi ile özetlenebilecek şekilde şunları söyledim. Bendeniz 23 yıl süren Diyarbakır’daki Avukatlığım sırasında binlerce davaya girdim. Özellikle ceza davalarında insanlar bana geldiklerinde, maktul tarafı olsun, katil yanı olsun, onlara acaba bir barış imkanı yok mu diye sorardım. Özellikle katle uğrayan, yani maktul tarafı benim bu söylemime çok karşı çıkarlardı. Ağabey biz sana geldik, hakkımızı hukukumuzu koruyasın, bizim adamamız ölmüş, gencimizi toprağa vermişiz, sen ne diyorsun, ne barışı” diye çıkışırlardı. Ben de cevap olarak derdim ki, acınızı biliyor, Allah kimsenin başına vermesin, dilin kemiği yok, söylemek kolay da yapmak zordur. Ne olacak bundan sonra, olacağı ben söyleyeyim mi? bundan sonra siz bu defa intikam peşinde koşacaksınız, bir sizden bir onlardan, canlarınızı yine toprağa vereceksiniz, malanız, mülkünüz, paranız gidecek, o Avukat, bu Mahkeme dolaşıp duracaksınız, ancak sonunda yine barışacaksınız. Ve siz geriye dönüp baktığınızda biz bu kadar canı niye toprağa serdik, bu kadar parayı pulu niye çar çur ettik diyeceksiniz.

Ama şimdi sizin kızgınlık zamanınız, gözünüz bir şeyi görmüyor. En sonunda yine bir barış yapmak mecburiyeti ortaya çıktığında üzüntülerinizin katlanması daha iyi mi? derdim.

Evet dün düz yapı ile paralel yapı, yine Allah ne verdiyse kavga ettikten sonra bugün Cuma namazında bir araya geldiler.

Alemlerin rabbine hamdolsun. O Rahman ve Rahimdir. Kıyamet gününün sahibidir. Biz Ancak sana ibadet eder, ancak senden yardım bekleriz. Bizi dosdoğru yola ilet. O yol, kendilerini nimetlendirdiklerinin yoludur. Allahım bizi azıp sapıtanlardan eyleme. Amin dediler.

Evet Allaha şükürler olsun Camia ile Hükümet arasında bir katlu kital yok. Eee ölüm olmadığına göre, aynı Allaha iman eden, aynı Peygambere daha güzel nasıl yanaşırız diye biri biri ile yarışan insanların, şu zemheri gibi esen ve nefesleri kesen elemli günlerde, bir çıkış kapısı bulmaları gerçekten imkansız mı?

Benim yukarıda vermiş olduğu küçük aile örnekleri, bu günlerdeki gelişmeleri izah etmekte belki yavan kalıyor, bunun farkındayım. Ama fitne fesadın devam etmesi halinde aynı ailenin içindekilerin dahi biri birlerine düşmesine sebep olacak, bu yangını söndürmek için hiç kimse kılını kıpırdatmayacak mı?

Bir eski Milletvekili arkadaşa, ya Allah aşkına şu anda Ak Parti milletvekillerinin çocuklarının yüzde sekseni bu camianın okullarında değil mi siz ne diyorsunuz diye sordum. Benim bir kız yeğenim ile torunum şu anda da o okullarda okuyorlar dedi. Nostalji olsun diye peki haşhaş maşhaş ile ilgisi var mı çocukların dedim, güldük.

Hiç kimsenin kuşkusu olmasın haşhaş, maşhaşı nazara verenler de , evi ocağı yansın diyenlerde gerçekten pişmandırlar. Çünkü bu Mü’min olduklarında zerre kadar şüphe olmayan insanlar bir “VİCDAN” taşıyorlar. İnsan vicdanını kalbi ile hisseder. Vicdan hissinin oluştuğu yerde Rahman ikamet eder.

Bu aşamadan sonra her şey çok zor sözüne, son olarak şunu söyledim. Niye zor olsun ki, bundan önceki haftalarda defaatle yazdığım üzere işte benim çözümüm. Özellikle 25 aralık operasyonunun soruşturması hemen yapılsın ve yasal zeminde olduğu düşünülen eylemler için bir takipsizlik kararı çıksın bir. Dershaneler ile ilgili yasal düzenleme için MECLİSE gelen tasarı geliş sırasındaki yerine alsın, iki. Hepsi bu kadar.