EVLATLAR DA AĞLAR
Ağlarsa anam ağlar, gayrısı yalan ağlar özdeyişinin yerine koyacak başka bir cümle veya bu anlayışı değiştirecek sosyolojik bir gelişme henüz yok.
Öyle görünüyor ki, bizim gibi toplumlarda bunu değiştirecek, dönüştürecek felsefi yapılanmaya ihtiyaç da yok.
Çünkü ana ile evlat arasında oluşan bağı Allah(c.c) kurmuş, kim bozabilir?
O yüzden değil mi ki, Allah Resulü Hz.Muhammed(s.a.s) bir hadisi şerifinde “Elcennetu tehte l Akdami Ümmehat-Cennet annelerin ayakları altındadır” demiş.
Sahabeden birisi Allah Resulüne gelip, Ya Resulallah kime iyilik edeyim dedi, Hz. Peygamber Annene, sonra kime iyilik edeyim dedi, Allah Resulü Annene, sonra kime iyilik edeyim dedi Annene dedi. Sahabe 4. Kez Ya Resulallah sonra kime iyilik edeyim dedi, Allah Resulü Babana diye cevapladı.
Annenin evlat üzerindeki hakkı çok büyüktür.
Hamileliği sırasında türlü acılar çeker, of demeden katlanır.
Doğum sırasındaki acılar ise tahammülsüzdür. Nerede ise ölüm ile burun buruna kalır, o anda bile Allah’ım evladıma bir şey olmasın diye dua eder, kendisini bir an için olsun düşünmez.
Evladını doğurur, gecesini gündüzüne katar.
Uykusunun en tatlı anında kulağı evladındadır.
Gece gündüz demeden emzirir, altını temizler, doğumdan sonra 3-4 sene süren çok itinalı bir bakım dönemi başlar.
Çocuğun okula başlaması, başarıları, iş güç sahibi olması, askerliği, evlenmesi, çoluk çocuğa karışması, anaların dağlar cesametinde çocuğu ile ilgili zihninden çıkmayan sorunlarıdır.
Analar adeta evlatları için yaşamaya kurgulanmış, ilahi varlıklardır. Onlar bunca cefaya katlanırken, hiçbir şey beklemez, hiçbir karşılık ummazlar.
Herkes yaptığı her şeyden kendi nefsine bir karşılık bekler.
Amma analar öyle değildir. Verdikçe verir, ellerinde, avuçlarında, gönüllerinde ne varsa çoluk çocukları için saçar savururlar.
Sevgilerine bile karşılık beklemezler.
Kimi cahil çocukların annelerine yaptıkları saygısızlıklar, serkeşlikler, hoşlarına gitmez elbette, ama onlar yine de gönül koymaz, çocuklarının tırnağının taşa değmesine gönülleri razı olmaz.
İşte bu durumu gören bir gönül sahibi “Ağlarsa anam ağlar, gayrısı yalan ağlar” demiş.
Analarının bu hallerine nigehban olan sütü temiz çocuklar, hangi yaşta olurlarsa olsunlar, analarını bir çocuk gibi sever, mutluluklarından mesrur olur, başarılarını nurdan bir hediye gibi getirir önlerine korlar.
Başkaları her büyük başarıda, kendi hisseleri olduğunu ihsas ettirip, pay çıkarırken, bir tek analar o yığın yığın nurdan haleler karşısında evladının karşısında iki büklüm olur ve ağzından“Rabbim evladımı mahcup etme, sen Kadirsin aynı zamanda Kadiyrsin, evladımı da hissedar et” diye dua eder.
İşte bu sebeptendir ki, anaların ölümü evlatlarının arkasındaki dağın çekilmesine benzer. Birden kendisini sahipsiz hisseder.
İşte o zaman gönül yarılır,
Merhamet pınarları coşar,
Gözler Ceyhun olur, sızılar acılanır, insanın içi burkulur.
Sayın Başbakanın muhterem anneleri Tenzile Hanımefendinin darı fenadan, darı bekaya irtihali sebebiyle, biz de taziyette bulunmak üzere İstanbul’daydık.
İstanbul tarihi günlerinden birisini yaşadı.
Fatih Camiinde cenaze namazı kılındı.
Yıllarca evladına ağlayan anaya bu defa evladı ağladı.
Ana adına hocaefendi helallik isterken, hakikat bir kez daha temayüz etti, “Kulli nefsin zaiketül mevt- her nefis ölümü tadacaktır” ilahi hükmü ile maddi bağların kopmak üzere olduğu işte o anda, Sayın Başbakan çok “güzel” ağladı.
Hüzün Mü’mine ne çok yakışıyor.
Kadere bak. Benim anam da Karacaahmette. Özledikçe ağlıyorum.
Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Külliyesi içerisinde bulunan Camide Sayın Başbakan İnfitar Suresini okudu. Son sözler Yüce Rabbe aittir.
Rahman ve Rahim Olan Allahın adıyla(başlarım)
Gök yarıldığı zaman,
Yıldızlar saçıldığı zaman,
Denizler kaynayıp fışkırtıldığı zaman,
Kabirlerin içerisindekiler dışarı çıkartıldığı zaman,
Herkes yaptığı ve yapmadığı şeyleri bilecek.
Ey insan seni yaratan,
Şekillendirip ölçülü yapan,
Dilediği biçimde seni oluşturan, cömert rabbine karşı seni ne aldattı?
Hayır hayır siz hesap ve cezayı yalanlıyorsunuz.
Halbuki üzerinizde muhakkak bekçiler, değerli yazıcılar vardır.
Onlar yapmakta olduklarınızı bilirler.
Şüphesiz iyiler naim cennetlerindedirler.
Şüphesiz günahkarlar da cehennemdedirler.
Hesap ve ceza günü oraya gireceklerdir.
Onlar oradan kaybolup kurtulacak da değillerdir.
Hesap ve ceza gününün ne olduğunu sen ne bileceksin.
Evet hesap ve ceza gününün ne olduğunu sen ne bileceksin.
O gün kimse kimseye hiçbir fayda sağlamayacaktır. O gün, emir Allah’ındır.”