EYNE MİNESSAVT MİN MISR

Sayın Başbakan bundan tam iki sene önce Suriye’ye yaptığı gibi 10 bakanı ile Mısır’ı ziyaret etti.

Mısır’da çok büyük sevgi ve saygı ile karşılandığını gördük. Daha önce Suriye’de olduğu gibi.

Suriye konusuna ilişkin rezervlerim saklı.

Çünkü ben işin daha başlangıcında iken diyordum ki, ne olursa olsun, Suriye’de Cuma namazı sonrası gerçekleştirilen protestolar ne manaya çekilirse çekilsin, sorunun çözümünde Anahtar Kelime Recep Tayyip Erdoğan’dır. Çünkü Sayın Başbakanın Suriye’deki imajı BM lerin görevlendireceği değil 300 gözlemciden,  bin tane gözlemcinin gelmesinden daha önemlidir.

Sayın Başbakan ile Suriye’nin arasını açmaya çalışıyorlar, bu konuda başarılı olurlarsa, sonrası “be’de harabu-ş-Şam-dır.

Uluslar arası aktörler sahneye koydukları büyük oyunla, Ankara ile Şam’ı karşı karşıya getirmeyi başardılar. 50 bine yakın ölü var, ülke tarumar.

Bu yetmiyormuş gibi sırf bu mesele yüzünden İran ile Türkiye’nin de arasını bozdular. Esas amaç Sayın Başbakanın Ortadoğu liderliğinin önünü kesmek, ardından İsrail’in kendi başına veya ABD ile birlikte bir İran saldırısında, Suriye’yi ve Türkiye’yi işlevsiz bırakmak.

Sayın Başbakan 10 Bakanı ile Mısır’ı ziyaretinde Kahire Üniversitesinde çok önemli bir konuşma yaptı.

“Vele tehinu vela tehzenu ve entumul A’levne in kuntum mü’niniyn- Gevşemeyin, üzülmeyin, gerçekten mü’minler iseniz üstün olan da sizsiniz” ayeti celilesini okudu.

Ortadoğu ülkelerinin-hemen tamamı zaten Müslümandır- aralarına yüz yıldan beri çekilmiş olan çelik bariyerlerin bizi, siyasi, sosyal, ekonomik buhranlara sürüklediğini, çıkış yolunun birlik ve beraberlikten geçtiğini, bu ülkeler arasındaki sınırların varlığını anlayamadığını büyük bir samimiyetle ifade etti.(hey gidi günler hey. 2004 yılında Diyarbakır Söz Televizyonunda bırakın Mısır’ı, çünkü onunla aramızda kara sınırı yok, Irak ile, İran ile hele Suriye ile aramızda sınırlar niye var, bunlar kalkmadıkça her birimiz küçe çıkmazdan kurtulamayız, düşmanlarımız eliyle çizilen sınırlara bir de mayın döşemişiz, biri birimiz ile ticaret yapmayalım, koyun alıp satmayalım, kaçağa girer… demiştim de… öfff anam öfff…)

İşte sayın Başbakan bunları eleştirdi.

Suriye’deki gelişmelerin tehlikesine vurgu yaparken de, batılıların Esed rejiminin gitmesi için gerekli desteği vermemesinden yakındı… Biz de bu işe kalkışırken keşke batılıların yüzümüzü yelpazelemelerine değil de halkın sesine kulak verseydik. Ahmet Davutoğlu bey hiç olmaz ise bir defa, ya arkadaş sen ne yazıyorsun diye çağırıp sorsaydı. Siteme girilip, Suriye ile ilgili yazdıklarımın bir tanesi okunsaydı.

Suriye’nin başına bu işler gelmeden gerçekleştirilen Mısır gezisi ne anlama gelirdi bir düşünün. İran, Irak, Suriye, Ürdün, Lübnan, Mısır, Suudi Arabistan, Katar, Türkiye birlikteliğinin batıdaki etkisini her Allah’ın kulu düşünsün.

Sayın Başbakan Kahire’de Arap ligini eleştirdi ama, Suriye’nin başına gelenlerden sonra Arap liginin parçalanmış hali ile, Türkiye Irak münasebetlerinin, Türkiye İran ilişkilerinin ne büyük zararlar gördüğü, Türkiye Suriye ilişkilerinin zaten tümden koptuğu dikkatlerden kaçmadı.

İnsan hak ve özgürlüklerini sağlayamamış, ekonomik sorunları çözme konusunda gerekli gayret içerisine girmemiş, belediyecilik açısından hizmet yapmanın ne olduğunu kavrayamamış ülkelerin, halkın refah ve mutluluğunu sağlayamayacağını ve doğal olarak bu tür rejimler ile halk arasına büyük bariyerlerin gireceğini ve sonuçta sistemin sürekli çalkantılardan kurtulamayacağını Sayın Başbakan vurguladı.

Sayın Başbakan iş başına geldiğimizde 27,5 Milyar dolar hazinede para olduğunu, ama aynı miktarda İMF e borçlu bulunduğumuzu, şimdi Hazinedeki paranın 117 Milyar dolara, İMF e olan borcun 1.3 milyar dolara indiğini, bu borcu Mart 2013 te sıfırlayacağımızı, ardından İMF e 5 Milyar dolar borç vereceğimizi söylerken çok gururlu idi.

Diğer taraftan içerideki hırsızlığa, 2002 yılına gelindiğinde “Ziraat Bankası ile Halk Bankasının( ikisi de devlet bankası) 23,9 katrliyon görev zararını” örnek olarak gösterdi.(Bankaların görev zararının bu boyutta olduğu, kardeşinizin sorusu üzerine TBMM si tutanaklarına intikal etmiştir).

Bunları önlemeden, şeffaflık ve açıklık içerisinde bu tür aymazlıkların önüne geçmeden gerekli kalkınmanın sağlanamayacağını, refahın eşit biçimde dağıtılamayacağını ifade etti.

Ve Sayın Başbakan 2008 yılının dünyası ile 2012 yılının dünyasının çok farklı olduğunu, İsrail’in atacağı adımlara çok dikkat etmesi gerektiğini söyledi.

Bu son uyarıya hem çok sevindim, hem de çok korktum.

Ya İsrail 2008 de yaptığını tekrarlar ve bir karşılık bulmazsa…