FESAT DÖNEMİ BİTİYOR, HASAT DÖNEMİ BAŞLIYOR

Birinci dünya savaşının esas amaçlarından birisi ve belkide en önemlisi Osmanlı’nın parçalanmasını sağlamaktı.

Tarih boyunca devam eden Haçlı seferleri, son kozunu oynadı ve Osmanlı’yı parçaladı.

Tarihte ve onun en önemli göstergesi olan zamanda hiçbir şey karşılıksız kalmaz.

Anadolunun dırahşan çehreli insanları, nerede ise 100 yıldır  yüzlerine vurulan şamarın acısının izlerini silmeye çalışıyor.

İslam iman ve inancı uğruna cansiparane kurtuluş mücadelesi veren Anadolunun Kahraman Türk ve Kürt halkı Osmanlı’nın kalbini istiladan kurtardılar.

Bu insanlar kurtuluş mücadelesinden başarı ile çıktılar,fakat maalesef batılı akımların inanılması güç tesiri altında kaldılar.

Bu insanların birlikteliklerinin en önemli harcı olan İslam dini/müslümanlık/ uzun yıllar yok sayıldı.

Büyük boşluklar oluştu.

Geçmişin izlerinin silinmesi için çok hoyratça davranıldı.

Yeni bir toplum, yeni bir "ulus"  yaratılmaya çalışıldı.

Din ve dince mukaddes sayılan bütün değerler , olabildiğince toplum hayatından silindi.

Yeni Cumhuriyetin temelleri "laik, seküler" bir düzen üzerine oturtuldu.

Her hangi bir konuda sorun yaşandığında, Kitaba(Kur’anı Kerim) Sünnete(Hz.Peygamberin davranışı ve sözleri) İcmai Ümmete(bir sorun hakkında toplumun ileri gelenlerinin içtihat etmesi, hüküm çıkarması) ve Kıyası Fukahaya(bir mevzuda Fakihlerin kıyas yolu ile sorunlara çare araması)dayalı olarak çözüm üretilmesi, açık ve net "Îrtica" olarak görüldü.

Ve Devlet İrtica!!!ile Mücadele etmeyi birinci öncelikli görevi olarak kabul etti.

Bunu Devletin iç işleyiş "Gizli Anayasasının" en önemli hükmü olarak gördü.

Ali Kalkancılar, Fadime Şahinler ,İslam ve onun değerleri ile  en küçük bir ilgileri bulunmadığı halde,bunlar söz konusu değerlerin müntesibi olarak "üretilip" piyasaya sürüldü. Bakınız Müslümanlar bunlar dediler.

Gizli yatak sahneleri için düzenlenen mizansenler, faillerine çok iyi oynatıldı ve bunlar polis baskınları, gizli kamera görüntüleri ile bütün evlerdeki beyaz camlara yansıtıldı.

VE BİZ BU SAYEDE ONLARIN "İSLAMI" NASIL GÖRMEK İSTEDİKLERİNİ ANLAMA İMKANI BULDUK. KAFALARINDA YARATTIKLARI ÇÖPLÜKTE BİZİM İŞİMİZİN OLMADIĞINI, SADECE BİZ DEĞİL DÜNYA ALEM DE GÖRMÜŞ OLDU.

Ülkemiz işgalden kurtulmuş, ancak haçlı zihniyetinin zangoçlarının esiri olmuştur.

Kurtuluş mücadelesi verenlerin hiçbirisinin istemediği bir yaşam tarzı bu millete maalesef dayatılmıştır. Mizansen de olsa Müslüm Gündüzlerin figüranlığında sahnelenen oyunların her gün binlercesinin,hatta daha beterinin, laisizmi, sekülerliği hayat tarzı olarak seçenlerce yaşandığını görüyoruz, duyuyoruz, okuyoruz.

Millet her türlü ahlaksızlığı, hayasızlığı gördü.

Hemen her gün sırf gazetelere ve televizyon kanallarına yansıyan bilgi ve görüntüler, dehşete düşmemize yetecek, hatta artacak orandadır.

Aile içi ensest ilişkiler, homoseksülellik, evlilik dışı "seviyeli" birliktetikler, içki, kumar, fuhuş,ihtiharlar, cinayetler, katliamlar aldı başını gidiyor.

Merhamet yok,

Acıma yok,

Sevgi yok,

Saygı yok.

Zannımca bu milletin yaşayacağı kaos dip  yapmış durumdadır.

Daha beterinden Yüce Allah’ın hepimizi korumasını dileyelim.

Ama ümitvar olmamızı gerektirecek bir çok gelişme var.

Eskiden dine/dindara/ yönelik zalimlerin zülmu hep gizli kalıyordu.

Şimdi zalim de zulmü de anında fahşoluyor.

Hakkettikleri cezalara yavaş yavaş çarptırılacaklar.

Bunda içimizdeki kötülerle, iyilik mücadelesi yapan alperenlerin gayreti unutulur gibi değildir.

Ümmet batı ahlakının insanımızı nasıl da zirü zeber ettiğini ve onun bu milleti ancak bölüp parçalayarak, kendisine köle yapma gayretini şimdi çok iyi anlıyor.

Etrafımızda, İran’dan, Irak’tan, Mısır’dan, Suriye’den, Lübnan’dan,Ürdün’den "en azından Ekonomik" anlamda birleşme sesleri geliyor.

Bu bir başkaldırıdır.

Batının bu ümmete reva gördüğü, her türlü köleliğe,her türlü seküler bağnazlığa isyandır.

Gelişmeleri sadece ekonominin dayattığı bir mecburiyet olarak görmemek lazım. Ahmet Akgündüz bey anlattı. Bir Hollandalının evine gittiğinizde; eğer yemek yiyorlarsa, bitinceye kadar sizi içeriye almazlarmış,çünkü sizin sofraya oturmanıza dayanacak mecalleri yokmuş.

Bize de dayatılan bu yaşam biçimi, çökyeme başladı.

İşte coğrafyamızda "osmanlı" yı çağrıştıracak biçimde gelişen birliktelik anlayışı, yeni "DİRİLİŞİMİZİN" , bir zamanlar biz de milletmişiz, hem de nasıl milletmişiz,gelmişiz dünyaya milliyet nedir öğretmişiz" in ayak sesleri olarak görülüyor.

Ümmetin fesadı zamanında ,Peygamberin sünnetine sarılarak, dünyayı cevelan edenler, ana babalarından, yarlarından ve belki de çocuklarından yıllar yılı uzak kalanlar öyle güzel müjdeler veriyorlar ki, duymamak için sağır, görmemek için, kör , hissetmemek için kalpsiz olmak lazım.

Allah’a şükür duyuyor, görüyor, hissediyoruz.

Ne Mutlu.