FİRAVUNA GİDİNİZ YUMAŞAK SÖYLEYİNİZ

İşin aslına bakarsanız, olan biteni en güzel değerlendiren “bizim oğlan bina(Arapça eğitimine başlayan kişinin ilk okuduğu kitap) okur, döner döner yine okur’a çok benziyor.

Arap baharı,

Arap Dünyası'nda başta gelen işsizlik, gıda enflasyonu, siyasi yozlaşma, ifade özgürlüğü, usulsuzlükler ve kötü yaşam koşulları gibi pek çok sorun sonucunda önce Tunus'ta Muhammed Buazizi'nin kendini yakmasıyla başladı. Ardından benzer sorunlar yaşayan ülkelerde domino etkisi göstererek yayıldı. Protestolar, ilk olarak 18 Aralık 2010 tarihinde Tunus'da başladı, daha sonra Mısır, Yemen, Cezayir ve Ürdün'e sıçradı. Suriye’de çatışmalar bütün hızı ile devam ediyor.

Söz konusu baharın Tunus, Cezayir, Yemen ve Mısır’da başarılı sonuçlara ulaştığı kabul ediliyordu.

Mısır’da başlayan baharın bu kadar kısa sürede başarıya ulaşacağını kimse beklemiyordu. Ancak halkın çoğunluğunun Müslüman ve Mezhebi olarak da farklı bir yanının olmaması sebebiyle, hayat şartlarının iyileştirilmesi, yolsuzlukların son bulması, şeffaf yönetime geçmede herkesin faydasının olacağına olan inanç ve özgürlüklerin arttırılmasının, bugüne kadar talepleri bastırılmış olan İslam ve Hıristiyan gurupların yaranına olacağı yolundaki düşünce, baharın meyvelerini vermesi ve yaza ulaşılmasını sağladı.

Hüsnü Mübarek devrildi. O ve oğulları ile yönetimindeki önemli kişiler şu anda tutuklu olarak yargılanıyorlar.

Devrim sonrası yapılan seçimlerde Müslüman Kardeşlerin adayı olarak seçimlere katılan Muhammed Mursi oyların çoğunu alarak Mısır Cumhurbaşkanlığına seçildi. Keza İhvanı Müslümin 2012 yılında yapılan Parlamento seçimlerinde de oyların çoğunluğunu elde ederek iktidarlarını pekiştirmiş oldular.

Muhammed Mursi’nin iktidara gelmesinden sonra ilk yaptığı işlerin başında yeni Anayasayı hazırlamak geldi. Hazırlanan Anayasa 22 Aralık 2012 tarihinde katılanların yüzde 60 tan fazlasının oyları ile kabul edildi.

Muhammed Mursi iktidarında bir yılını doldurmasına ramak kala, Tahrir meydanı yeniden hareketlendi ve insanlar hak ve özgürlük talepleri ile yeniden sokağa döküldüler.

İktidarında henüz bir yılını doldurmayan Mursi’nin yeni Anayasayı yapıp halkoyuna sunmasının ve bu Anayasanın kabul edilmesinin üzerinden 6 ay geçmeden insanların yeniden hak ve özgürlük talepleri ile sokağa dökülmesini nasıl izah edeceğimizi bilemiyoruz.

Burada gördüğüm şey şu: Demokrasinin en önemli öğesi olan serbest seçimlerin yapılması, sandığın milletin önüne gelmesi ve sandıktan çıkacak sonuca riayet edilmesinin önemi gibi konular, yüz yıllar boyu baskı ve sindirilmişlik içerisinde yaşayan insanları bir türlü tatmin etmiyor.

Mursi bir Askeri Diktatör değildi. Hatta Hüsnü Mübarek döneminin önemli komutanlarını görevden alarak eski rejimin kalıntılarını olabildiğince silmeye çalıştı.

Ancak kişilerin bulundukları görevden alınmaları, hele Askeri kurumlardaki alışkanlıkların ortadan kalkmasını temin etmiyor. Genelkurmay Başkanı yaptığı adam elindeki silahla gelip onu iktidardan etti.

Mursinin bu alanda yaptığı en büyük yanlışlık(tabii ki şu anda iktidarı deviren Askerler bakımından) Askeri harcamaların kontrol altına alınması, yapılan harcamalar yönünden hesap verilebilirlik kuramının harekete geçirilmesi iplerin kopmasına neden oldu.

Bilindiği üzere Mısır hala ABD den yılda 1,5 Milyar dolar civarında yardım alıyor. Bu paraların büyük kısmı Mısır’ın Askeri harcamalarında kullanılıyor. Mısır da söz konusu dolarlarla ABD şirketlerinden mal alıyor. Yani parayı veren düdüğü çalıyor. ABD para veriyor ve Mısır’ı yönetiyor. Siz böyle bir ortamda Askeri harcamaların kontrol altına alınacağını karara bağlarsanız, onlar da alır sizi darağacına bağlar.

Mursi’yi idama mı götürecekler diye sorar olduğunuzu görür gibiyim. Tabii ki Askeri ihtilal öncesinde ölenlerin hesabını herhalde bana soracak değiller. Sen insanların ölümüne sebebiyet verdin, şimdi bunun hesabını ver bakalım diyecekler. Ya kardeşim asayişsizliğe sebebiyet verenler, kanun kışına çıkarak her türlü melaneti işleyenler, sağa sola ateş edenlerin eylemlerinin önlenmesi, yani Anarşinin sona ermesi için yapılanlardan neden ben sorumlu olayım falan demesine asla fırsat vermeyecekler. Fukara Mursi, Mısır’da Askeri ihtilal öncesinde yok olan benzinin şimdi sudan ucuz bir şekilde piyasaya çıkmasının ne anlama geldiğini bile soramayacaktır.

Ah Mursi Ah cevabım, BAŞKA TÜRLÜ İHTİLAL NASIL OLACLAKTI? Hani 12 Eylül 1980 ihtilali öncesinde bizde olmayan tüp gaz nasıl ortaya çıktı ise, orada da benzin öyle ortaya çıktı.

Sevgili dostlar bu ihtilaller bir yönleri itibariyle çok komik şeyler aslında. Mısır’da halk tarafından oylanarak kabul edilmiş olan Anayasa askıya alındı ama Anayasa Mahkemesi Başkanı Cumhurbaşkanlığına getirildi.

Askerler darbe yapıyor, anayasayı askıya alıyor ve fakat Anayasa Mahkemesi başkanını Cumhurbaşkanlığına getiriyor. Bu Cumhurbaşkanı ortada olmayan bir Anayasaya göre ülkeyi nasıl idare edecek. Hangi işi, hangi kurallara göre, ne zaman, ne şekilde, kim veya kimler tarafından, kimin isteğine göre yapılmasına karar verecek?

İhtilal yapan askerler elbette Cumhurbaşkanına!!! Talimatlar verip, şu işi şöyle yap, bu işi böyle götür diyeceklerdir. Bundan böyle onların ağzından çıkan her bir kelime kanun yerine geçecektir. Yani iş başına getirilen Cumhurbaşkanı tam bir kukla olarak görev yapacaktır. Adamlar ihtilal yapmış, her şeyi karman çorman bir hale getirmiş, ama güya işlerini demokratik meşruiyet kuralları içerisinde götürüyorlar havası vererek Cumhurbaşkanlığına

Anayasa Mahkemesi başkanını getirmişler, böylece Mısır’ın yeni sergerdeleri dış dünyaya Askeri üniformaları içerisinde başkanlık ettiklerini gizlemeyi amaçlamışlardır.

Mısır’ın çölleri geniş, deve kuşlarının başlarını kuma gömmeleri pek yadırganmaz.

Evet şimdi Müslüman Kardeşlere düşen en önemli görev, asla tedhişe başvurmadan, bir tek kişinin bile kılının zarar görmesine sebebiyet vermeden, öyle gerilere de çekilerek çakılıp kalmadan, Tahriri mi, El Adeviyye Meydanını mı neresi olursa olsun, dur durak bilmeden doldurmak ve darbecilerin “Biz Demokratik Gösterilere Açığız” isteğini seçimlere kadar yerine getirmek.

Ondan sonrası Allah kerim.

Siz Rabbin Hz. Musa’ya ve ana bir kardeşi Harun’a “İzhebuv İla Firavne kavlen Leyyina-Firavuna gidiniz, yumuşak söyleyiniz” dediğini herkesten iyi biliyorsunuz değil mi?