GENEL GÖRÜŞME VE ŞEHİT ANALARI

Cuma günü TBMM sinde Kürt sorunu ile ilgili olarak yapılan Genel Görüşmeyi Televizyondan sizlerde benim gibi izlemişsinizdir

Hükemetin talebi ile Cuma günü öngörüşmesi yapılan Genel Görüşme Cuma günü gerçekleşti.

Önce İç İşleri Bakanı konuştu ve bundan böyle , soruna ilişkin olarak yapmayı planladıkları yasal değişiklikleri kısmen anlattı. Bakan ilk müjde olarak , kendilerine yayın izni verilen kimi özel TV’lerin 24 saat süre ile kesintisiz biçimde Kürtçe yayın yapmalarına olanak tanıyan yönetmeliğin Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe girdiğini söyledi.

Başbakanlık İnsan Hakları Kurulunun yapısının değiştirilerek Bağımsız bir kurum haline getirilmesi konusunda çalışmalardana söz etti. Sayın Bakan anladığım kadarı ile toplumun bir anda şoke olmaması için , getirmeyi planladıkları değişiklikler ile ilgili olarak detay vermekten kaçındı. Böylece hazmettire hazmettire işin üstesinden geleceklerini ihsas etti.

Ardından Ahmet Türk yine iyi hazırlanmış olan bir metinle Meclisin karşısına çıktı.

Haksızlığa maruz kalanlar, "gelin sizi anlıyoruz, derdinizi anlatın" hitabı ile karşılaştıklarında çok güçlü oluyorlar.

Ahmet bey konuşmasının bütününde sadece "EMPATİ YAPIN, SİZDEN BAŞKA BİR ŞEY İSTEMİYORUZ" dedi.

(Bunu ben de çok yakın zamanlarda yeğenlerimle evli Türk Akrabalarıma, "şu anda ilk öğretim de okuyan çocuklarını çağır ve onlara ne mutlu Kürdüm diyene söylet" bakalım, bunu yapabilirmisin, çocuklar senin söylediklerini yerine getirirler mi? yoksa yüzüne bön bön mü bakarlar? Bu babamız da kafayı yedi galibamı derler, dedim)

Ahmet Türk ,İşte bunlar bize yapıldı, hatta daha fazlasını bizzat bu ülkenin Bakanları yaptılar. 1930 yılında Adalet Bakanı olarak görev yapan Mahmut Esat Bozkurt "Bu ülkenin birinci sınıf vatandaşları Türk Milletinin Evlatlarıdır. Kürtlere gelince onlar ancak hizmetçilik ve temizcilik gibi işleri yapabilirler, eğer bu ülkede yaşamak istiyorlar ise, ancak bu işlere talip olmalıdırlar, daha fazlasını istemeye hakları yoktur" sözlerini sarfettiğinde gerekli tedbirler alınsa idi, bugün bu duruma gelmezdik, PKK ortaya çıkmazdı, PKK yapılan haksızlıkların bir sonucudur" dedi.

Daha sonra MHP lideri kürsüye çıktı.

Özet olarak Kürt yoktur, sadece bu lisanla konuşan Türk vatandaşları vardır. Sorun bir terör sorunudur. Bununla da başetmenin yolu bellidir. Çatışmaya devam dedi.

CHP lideri Deniz Baykal ise, Kürt vardır, bunların Ana Dillerini konuşma hakkı vardır, Radyo ve Televizyonlardan şarkılarını , türkülerini dinleyebilirler. Bunlar önündeki engeller kaldırılmalıdır. Bu insanların ve yaşadıkları bölgelerin ekonomik, sosyal problemlerini görmezden gelemeyiz, yollar, köprüler, barajlar, yepyeni ve en mükemmel okullar yapılsın, burada en iyi eğitmenler görev yapsın,bölgenin geri kalmışlığı tez elden giderilsin, özel girişimci yatırım yapmıyor ise, Devlet yapsın, işin karına, zararına bakmasın, Sümerbanklar, Etibanklar yeniden ihya edilsin, sorun budur, Hükümetin yapıtğı gibi etnik aidiyetleri kaşıyarak ülkede "yeni milletler" yaratılmaya kalkışılmamasın, bu çok büyük bir tehlikedir, hükümetin yaptığı yanlışlık budur" dedi.

Ak Parti gurubu adına konuşan Ömer Çelik bey muhalefeti kendi silahı ile vurmaya çalıştı. Polemiklerde en etkin yollardan birisi hasmınızın silahını kullanma becerisini göstermenizdir.Ömer Bey, konuya ilişkin olarak Deniz Baykal’dan, İsmail Cem’den , Alparslan Türkeş’ten alıntıladığı görüşlerle fikrini kabul ettirmeye çalışır iken başarılı idi. Özellikle Onur Öymen’nin Salı günü Meclis Genel Kurulunda sorunun çözümü için DERSİM OLAYINI örnek göstermesini ve memleketin birlik ve dirliği için, ANALAR AĞLARSA AĞLASIN yönlü açıklamalaını hatırlattığında, CHP lileri gerçekten çok güç duruma düşürdü.

Dersim de 1936 ve takip eden yıllarda Seyyid Rıza ve arkadaşlarının başkaldırılarına, Atatürk’ün manevi kızı Sabiha Gökçen’in de kullandığı Uçaklarla bombardıman yapılmış, ardından kara harekatı ile mağaralara sığınan Dersimliler gaz bombaları ile katledilmişler ve analar çok ağlamıştı. Onur Öymen de , o gün yapılanların bu gün de gerçekleştirilmesini ve "ÇARENİN" bu olduğunu söylemişti. Onur bey ayrıca Kurtuluş mücadelesinde Yunanlılara karşı verilen savaşta da analar ağladı, ama bu gerekli idi, çünkü ülkenin kurtuluşunun başka çaresi yoktu, analar ağlayacak diye Yunanlılara karşı mücadele vermekten geri duramazdık.Aynı şeyi Dersim’de de yaptık, analar ağladı ise ağladı, isyanı bastırdık dedi.Şimdi bütün TUNCELİLİ vatandaşlarımız ayakta. CHP bizi Yunanlılarla bir tuttu diyorlar. Ben Onur Öymen’in o gün yaptığı konuşmayı değerlendirdiğim yazımda, "Onur bey tek cümle ile Savaşa Devam , kimin anası ağlar ise ağlasın dedi" diye belirtmiştim.

Ömer Çelik bey , CHP nin bu tutumunu topa tuttu ve  sorunu daha fazla görmezden gelemeyeceğimizi, Meclis dışında herhangi bir kitapçıya uğradığınızda bu konuda yazılmış yüzlerce kitap göreceğimizi söyledi. Eksik Demokrasinin başımıza bu işleri açtığını ifade etti.

Son olarak Sayın Başbakan iyi hazırlanmış olan bir metinle Milletvekillerine hitap etti.

"Siz hiç evlat acısı çektiniz mi" derken çok etkili idi. Daha önce bu görüşmeye ilişkin olarak yazdığım "oyuna gelmeyelim" başlıklı yazımda belirttiğim gibi "sorunun evlerimize şehit cenazeleri gelsin mi, gelmesin mi" sorunu olduğunu, anlattı.

"Bunlar şehit cenazeleri gelsin de buradan nemalalanalım, daha fazla bağırıp çağıralım" sözü muhalefeti çok kızrıdrı ve CHP liler salonu terkettiler.

Aslında Sayın Başbakan ,kimi cerahatlere değişik biçimde neşter vurduğunda, ilk önce kimse olayın farkında olmuyor. Domuz Gribi meselesinde olduğu gibi. Ortaya attığı görüş ile bir anda toplumu paniklemekten geriye çekti.

Sayın Başbakan ,Şehit Cenazelerinin gelmesine ne CHP lilerin ve ne de MHP lilerin sevinmeyeceklerini bilir. Ancak bu iki parti son zamanlarda Şehit yakınlarını öylesine istismar etmeye başladılar ki, getirip bu insanları siyasetin göbeğine oturttular. Başbakan da bu sözleri ile onların bu alanda yapmaya çalıştıkları ve iyice de başarı oldukları provakasyonları , bu cümlesi ile bir daha yapamaz hale getirdi. Gerçekten bu konu büyük çaplı istismara dönüşmüş ve muhalefet , son birkaç ayda şehit cenazesi gelmemesine rağmen, şehit yakınlarına sürekli eylemler yaptırarak, bunlar üzerinden politika yapmaya başlamışlardı. Yoksa Şehitlik gibi bir makama ulaşan kişilerin "Anaları"nın ulu orta yerlerde provakatif eylemler yapması hem adetten değil, hem de elde ettikleri makama uygun değil. Hükümet bu Analara "sizin çocuklarınız şehit edildi, biz de şimdi bunları yapanları affediyoruz mu diyor,yoksa sizin gibi analar bir daha oluşmasın, evlat kanı akmasın mı" diyor. Şehit anaları pekala bunları anlayacak durumda olmalarına ve evlatlarının bir daha kanı akmasın diye hükümete yardım ellerini uzatmaları beklenir iken, "ana gibi mukaddes" varlıklar savaş çığlıkları atar oldular.

CHP nin İzmir ilinden seçilen iki milletvekili Canan Arıtman ve Ahmet Ersin bir hanımı getirerek genel kurulda slogan attırdılar. Bu yol ile Ak Partiye "siyasi" bir tarbe vurmaya çalıştılar.Ben eminim bu hanıma "alınacak bu önlemler ile senin durumuna hiçbir ana bir daha düşmeyecek, ne dersin" diye sorulsa, peki kabul ediyorum" derdi.

Neyse

Çıkığıtımız uzun ince yolda bir merhaleyi de böyle aştık.