GÜÇLÜ DEMOKRASİ, GÜÇLÜ TÜRKİYE

Türkiye Ordusu ve milleti ile bölünmez bir bütündür sözü çok söylenir, ancak asla icraat alanı bulmazdı.

Özellikle 1960 darbesinden sonra Ordunun kendisine has yeni bir milleti oluşmuştu.

Bunlar bu halkın içerisinde olmalarına rağmen, tamamen ayrıcalıklı hayat süren, sivil asker büyük bürokratlar, Yüksek Yargı Organı mensupları, TÜSİAD gibi sermaye gurupları idi.

Bunun yanında, Türkiye’nin kör topal da olsa bir de Demokrasisi vardı. İhtilal dönemleri haricinde 4 yılda bir seçim yapılır, Parlamento oluşur ve bu parlamento içerisinden ülkeyi idare edecek kadrolar seçilirdi.

Ama o da ne?

Bu insanlar daha göreve başlamadan önce, laisizme asla muhalefet edemeyecekleri, şeri taleplere!!! kulak kabartamayacakları, yeni Kur’an Kursu ve İmam Hatip Okulu açmak gibi hataları!!! İşleyemeyecekleri,  cinsinden emir ve talimatlar, hem ordu kesiminden görevlilerce seslendirilir, hem de onların nezaret ettiği sivil uzantılar ile sermaye gurupları tarafından basın toplantıları düzenlenerek adeta dikte ettirilirdi.

Halk cahildi, aptaldı,bidon kafalı ve göbeğini kaşıyandı. Onların yapmış olduğu seçim sonucunda oluşan iktidar mensupları ekonomiyi düzeltmek için kafa yorabilirlerdi, vergi toplayıp arzulanan yerlere aktarabilirlerdi. Ama bu konularda da biraz başarı gösterip, yasak alanlara dalma girişimi olursa, derhal gerekli tedbirler alınır ve icabında ekonominin zora girmesine sebep olacak adımların atılmasından çekinilmezdi.

Türkiye’nin yakın tarihi gözetim altına alınır, belgeleri ile insanımıza sunulma imkânı elde edilirse, niçin bunca tökezlediğimizi daha rahat anlamış oluruz.

Ancak bu son 9 senede yaşananlar hepimizin gözü önünde  cereyan ettiğinden, çok kronolojik sıra halinde olmasa da hatırlanacak olursa, ordu ve millet bütünlüğünün nasıl da ayaklar altına alındığını ve tökezlememizin ana eksenini neyini oluşturduğunu görmüş oluruz.

Bu süreç içerisinde Ordumuz Ak Parti iktidarından hiçbir şekilde hazzetmemiş.

Askerler en üst seviyede gece gündüz kendi aralarında toplanarak, Ak Partiye ve Sayın Başbakana neler yapacaklarını konuşup bir karara varmaya çalışmışlar.

Milli Güvenlik Kurulunda durup dinlenmeden Başbakana laf saymayı marifet haline getirmişler.

Başbakanın imzası ile göreve gelen bu insanlar, sivil iktidarın emrinde görev yapan kişiler değil de, toplantılarında onlara, sizin burada ne işiniz var gibi davranmışlar.

İtaatsizlikleri!!! sebebiyle ordudan ihraçlarına karar verilen kişilerin durumunun görüşüldüğü toplantılarda, Başbakana ve Milli Savunma Bakanına adete kök söktürmüşler.

"siz onların ordudan ihraçları konusunda getirilen raporlara karşı çıkamazsınız, bu sizin işiniz değil, kendi iç işleyişimizde başat olarak dayanılan kurallar var, biz onlara bakarız ve siz verdiğimiz kararların gereğine intisap etmekle yükümlüsünüz demişler"

Namazında niyazında, hanımının başı örtülü olan, içkili balo toplantılarına katılmayan askerlerin ihracına yönelik karara şerh koyan Sayın Başbakan ve Milli Savunma Bakanını hafife almak için ellerinden geleni yapmış "ne oldu, siz imzalamadınız, ama biz Askerlerin imzası ile geçti" demişler.

Hükümeti yıkmak için Devletin ve Milletin parası ile Cumhuriyet Mitingleri düzenlemişler, Ana Muhalefet Partisi Genel Başkanını, konuşmacı sıfatı olmasa da, destek mahiyetinde dinleyici olarak katılmasını sağlamışlar. Jandarma Genel Komutanlığı destek mahiyetinde örtülü ödenekten buralara para akıtmış.

Üniversiteye girişte baş örtüsü ile ilgili olarak verdikleri kararlar ile dikkati çeken Danıştay Hakimlerine ki, bunlar kendi yakınları olarak toplum tarafından kabul ediliyor, kurşun sıktırmış, ölümlerine sebep olmuş, ardından anlı şanlı Hakimler, kurşun sıkan adam bu esnada La İlahe İllallah dedi yalanını uydurmuşlar.

Bu kanlı saldırı olayı gerçekten çok ses getirdi.

İç İşleri Bakanlığı önündeki törene katılan Ak Parti Milletvekillerinin ayaklarına tekmeler atıldı, Kocatepe Camiindeki törende Bakanlar kovalandı. Emniyete Güçleri Cemil Beyi kaçırmasalardı, bu ekibin insanları onu linç edecekti.

Allah’a şükürler olsun ki, akıl almaz hileleri yapanların, suç işleyip kendi yakınlarını öldürerek, bunu başkaları üzerine atmaya çalışanların dameni ayaklarına dolaştı, tepe taklak yerle yeksan oldular.

Ergenekon davasında yargılananların nerede ise yüzde 95 asker.

Hükümeti yıkmak için bin bir türlü plan yapmışlar, akla hayale gelmedik ayak oyunlarını sahneye koymuşlar.

Şemdinli olayları aslında bu işin miladı idi.

Seferi Yılmazın dükkanına bomba koyanlar, ölümlere sebebiyet verenler, toplumun kışkırtılmasını sağlayanlar, en üst seviyedeki asker tarafından iyi çocuk olarak nitelendirilmişti.

Konu TBMM si, Şemdinli olaylarını araştırma Komisyonu tarafından eni konu incelenmiş, ancak bu komisyonun hazırlamış olduğu rapor, baskılar sebebiyle görüşememişti.

Bütün bu işler olup biterken, yani Ergenekonun bini bir para halinde ortaya fahşedilmiş iken, neden ŞEMNİDLİ KOMİSYONUNUN HAZIRLAMIŞ OLDUĞU RAPOR YENİDEN GÜNDEME GELMİYOR VE TBMM sinde GÖRÜŞÜLMÜYOR.

Ergenekon da alınan mesafe sebebiyle, 23 dönem Parlamentosunda Anayasa da kısmi değişiklik yapıldı ve Şemdinli’nin oyun oyuncak olmadığı Hukuken de kabul edilince, yaşar büyükanıtın iyi çocuğu Mutkili ali kaya ve hempaları yeniden sivil yargı önüne çıktı ve tutuklandılar.

Ayrıca efendileri için soruşturma başlatıldı.

Mutkilinin eylemi şimdi ortaya çıkan İnternet andıcından daha mı hafif.

İnternet andıcında en süt seviyeye kadar çıkan komutanların imzaları ve arzları var iken, Şemdinli olaylarının yazılı belgeleri yok mu? Bu eylem öyle spesifik bir şekilde mi gelişti?

Sayın Başbakana, Sayın Bülent Arınça yönelik suikast planları kimin başının altından çıkmış. Sahi en üst seviyedeki komutanların bulaştığı, hükümeti düşürmeye yönelik eylemler, andıçlar bir bir fahşolur iken, Bülent bey ile ilgili eylem planı çerçevesinde kozmik odada Hakim Kadir Kayan Bey tarafından elde edilen bulgular neden kamuoyu ile paylaşılmadı?

Bütün bunları niye yazdım biliyor musunuz?

Şunun için.

Türkiye’nin Ak Parti iktidarlarına kadar normal, demokratik, hukuk kurallarına bağlı bir ülke olmadığını ortaya koymak için.

Onca gayrete rağmen, hala çok büyük mesafe alındığı söylenemez.

Türkiye istediği kadar seçim yapsın, istediği kadar hükümetler kursun, hep başkaları tarafından idare edilmiş. Yani bu ülkenin bir görünen iktidarları olmuş, bir de buzdağının suyun altındaki kısmı olmuş/tu/

Tabii ki, bir süre eksiğine gediğine rağmen, taşlar yerine oturmaya başladı.

Hükümetler 30 yıldan beri terör belası ile mücadele ederken, bir de/özellikle Refah Yol iktidarları ile başlayan Ak Parti iktidarları/ bir de kendisine pusu kuran, yaptıklarını sürekli kötüleyen ve onları enselerinden tutup aşağı çeken kimi ordu mensupları ile mücadele etmişler.

Amma Şemdinli ile başlayan Ergenekon sürecinin fahşolması,kendisine açılan kapatma davasından mek parmak kurtulan Ak Partinin kısmi Anayasa değişikliği, taşların yerine oturmasına imkan verdi.

Son olarak bir bütün halinde tüm kuvvet komutanlarının istifasını, hukuk ölçüleri içerisinde kalarak aşan hükümetin artık eli tam olarak güçlenmiş ve Türkiye’de demokrasinin kuralları gereği sivillerin oluşturduğu tek bir idare, tek bir Hükümet işbası yapmıştır.

TERÖRÜ ÖNLEMEK İÇİN MÜCADELE EDEN HÜKÜMETE PUSU KURAN, YERİ GELDİĞİNDE AMAÇLARINA ULAŞMAK İÇİN KENDİ MENSUPLARININ CANINI TEHLİKEYE ATMAKTAN ÇEKİNMEYEN BİR ORDU ARTIK YOKTUR.

Hükümetin ayağı pusudan kurtulmuş, eli serbest hale gelmiştir.

Bu durum kendi işi ile uğraşan orduyu daha da güçlendirecektir.

Millet de, istek ve arzusu istikametinde hareket eden, kendisini düşman olarak görmeyen ordusuna elinden gelen yardımı yapacak, ordu millet işbirliği, ülkede yıkılmaz, muhkem kalelerin oluşmasını sağlayacaktır.

Güçlü demokrasi, güçlü Türkiye’yi yeniden yıkılmamak üzere inşa edecektir.