GÜVENLİĞİMİZ ALLAH’A EMANET

Afyonkarahisar’da Askeri bir silah deposunun patlaması sonucunda 24 Askerimiz şehit oldu.

Haberi ilk duyar duymaz aklıma gelen bir takım kuşkuları ev ahalisine söyledim.

Bu patlama olayı öyle sıradan bir işe benzemiyor.

Gecenin geç bir vaktinde özellikle el bombalarının bulunduğu deponun yeniden dizayn edilmesi çok garip.

Acaba söz konusu yerde canlı bir intihar girişimi mi oldu?  Gibi sorular geldi boğazıma düğümlendi.

Bendeniz de Askerlik yaptım. Hem de iyisinden.

Diyarbakır Seyrantepe’de Kurudoğlu kışlasında yedek subaylığımı yaparken, Kurdoğlu Kışlasından 7.Kolordu Komutanlığının bulunduğu alana ve oradan Dicle Nehrine doğru uzanan geniş sahada günler, gecelere boyu emrimdeki taburla depolarda nöbet tuttum. Asteğmen nasıl bir tabura komuta eder demeyin. Oldu işte. Zira tabur komutanımız bizim nöbet tuttuğumuz sırada izne çıktı. Böylece en kıdemli komutan ben kaldım.

Depoların gece nöbetlerinde nöbetçi subay olarak gözüme uyku girmezdi.

Nöbetçi Askerleri bizzat dağıtır, sonra da emrime tahsis edilmiş olan jeep ile gezer, gerekli kontrolleri yapardım.

Benim görev yaptığım bir yıllık süre içerisinde bir tek defa olsun depolarda gece vakti sayım veya düzenleme yapıldığına tanık olmadım.

Biz El bombaları ile de tatbikat yapardık.

Onlarca kez el bombaları Askerin elinden düşerdi de, bir patlama meydana gelmezdi.

Zira el bombalarının pimi sert bir çekildikten hemen sonra atılınca patlama yapardı.

Afyondaki olayda bir el bombasının yere düştükten sonra patlamasının yaratmış olduğu faciadan söz ediliyor.

Sayın Bakan Veysel Eroğlu’nun açıklamasına itibar ediyoruz.

Veysel bey mühimmat deposunda düzenleme yapıldığını, Askerlerin o sebeple toplu olarak olay mahallinde bulunduğunu söylüyor.

Doğrudur, aksi gibi o kadar Askerin gece vakti toplu halde söz konusu mekanda bulunmasını başka türlü izah etmek imkansız.

Fakat teknik bilgilere bakıldığında, eğer patlama el bombasından meydana gelmiş ise, bu bombanın yere düşünce, herhangi bir nesneye değerek piminin çekilmiş olması ve pimi çekilmiş olan o el bombasının bir başka mekana atılması lazım. Evet bunlar karışık şeyler. Durun bakalım altından ne çıkacak.

İnşallah bir terör eylemi değildir. Şehitlerin cenazeleri üzerinde gerekli otopsiler yapıldıktan ve orada hayatını kaybedenlerin kimlikleri ortaya çıktıktan sonra olay biraz daha açıklığa kavuşmuş olacak. Dua edelim korktuğumuz başımıza gelmesin.

                      ANKARADA POLİS KURŞUNU

Arabamı TBMM si bahçesine park ediyor, hemen karşıdaki yazıhaneme gidiyorum. Cuma günleri Meclis kapısı önünde simit satan bir vatandaştan aldığım simitleri kapıdaki polislere gönderiyorum. Onlar da çok mutlu oluyorlar. Sanırım benim kim olduğumu da bilmiyorlar. Meclisin dış kapısı önündeki bahçeye tüneyen Güvercinlerin de her gün bir simit hakkı var. Bir iki defa rüyamda o güvercinlerin birer altın kuş haline gelip, üzerime doğru toplu halde üşüştüklerini gördüm.

Ama yazımın konusu tabii ki başlıktan da anladığınız gibi bu değil.

İşlemiş olduğu bir suçtan ötürü 3.Yargı Paketindeki lehe hükümlerden yararlanan bir kişi tahliye ediliyor.

Şahıs iki kız arkadaşı ile buluşuyor. Bir araba içerisinde kızlardan birisi ile tartışma yaşanıyor. Kız bağıra çağıra arabadan iniyor ve yakınındaki polislere şikayette bulunuyor. Polislerin yanına geldiğini gören şahıs tanınmamak veya yakayı ele vermemek için kaçıyor.

Biri 1983, diğeri 1986 doğumlu iki polis de şahsı kovalamaya başlıyorlar.

22 yaşındaki genç daha dinamik olduğu için bir evin bahçe duvarının üzerini çerçeveleyen demir çitleri aşarak bahçeye giriyor. Polisler arkadan takipte. Ama onlar demir çitleri aşamayınca, demir tabancalarına yükleniyorlar, tam yedi kez ateş ediyorlar.

Bir cana tam yedi kurşun. Üçü isabet ediyor.

Bir cana bir kurşun yeterdi.

Yedi kurşun niye sıktınız ki.

YAZIK DEĞİL Mİ KURŞUNLARA!!!

O kurşunlar, daha başka yerlerde daha başka şahıslara karşı kullanılırdı.

Nasıl olsa burası Ortadoğu. 

Bir kurşunun bir candan kıymetli olduğu coğrafyada yaşıyoruz.

Genç orada aldığı kurşunlarla hayatını kaybediyor.

Olay yerine onlarca polis memuru ve ekip geliyor.

Ama olay yeri tutanağını kimler tutuyor biliyor musunuz?

Kimler olacak, kurşunu sıkanlar, iyi mi?

Kendin pişir kendi ye.

Bu iş bir çok açıdan hukuksuz . Olay yeri tutanakları Savcılar ve Mahkemeler için çok önemli belgelerdir. Bu tutanakları olaya sebebiyet verenlerin tutmasına hangi amirler müsaade etti? Doğrusu büyük şaşkınlık içerisindeyiz.

Olaydan yedi saat sonra ifadeye alınan polisler, bu tutanaklar göz önüne alınarak, Savcılık tarafından serbest bırakılıyor. Polisler ifadelerinde diyesilermiş ki, kaçan şahıs bu esnada elini birkaç kez beline attı. Yani tabancası vardı demeye getiriyorlar.

Peki uydurdukları yalanın delili olacak tabanca değil,kılıfı bile yok.

Şimdi aile perişan, aile üzgün, aile kırgın.

Acımızı dindirinceye kadar şahısların tutuklanmasına karar verilmesi gerekmez miydi? Diyorlar.

Desinler, burada mühim olan “Devletin” güvenliğini sağlayan polislerin daha doğrusunu söylediklerine olan inançtır.

Devletin güvenliğini sağlayan tabirini bilerek kullandım. Oysa umulur ki polisler halkın güvenliğini sağlamakla yükümlü olduklarını bilsinler. Bu inançla yetiştirilmiş olsunlar.

Alın size yeni bir vak’a.

Perşembe günü Ankara 6.Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmamdan çıktım. Karşı taraf vatandaşlar biraz sataştılar, ben de gerekli cevapları verdim. Tehdit, mehdit gırla gitti, ama papuç bırakmadım.

O esnada bir polis memuru bize yaklaştı, sessiz olun, Mahkeme başkanı rahatsız oluyor, kozlarınızı gidin dışarıda paylaşın demez mi?

Allah aşkına düşünün ben cübbeliyim, cübbemi çıkarıp çantama koymak üzereyim, adamlar ileri geri konuşuyorlar, polis memuru gelip, Avukat beyin başından çekilin, o kanunların kendisine verdiği kamu görevini ifa ediyor diyeceğine, gidin kozunuzu dışarıda paylaşın diyor.

Evet dışarı çıktık, ben şahıslardan daha makul olanı yanıma çağırdım, bak kardeşim benim sizinle bir alıp veremediğim yok. Görevimi yapıyorum, yaparımda. Bana kimse ne yapacağımı dikte ettiremez. Benim sizinle bir husumetim yok. Hatta sanıklarla akraba olan sizlerin barışmasını isterim. Bu işlerin başka yolu yok dedim. Sağ selamet yazıhaneme döndüm.

İyi ki de yanımızda polis yoktu, kozumuzu paylaşırken kurşunlara hedef olurduk yoksa.