HADİ NE OLURSUNUZ
Gerek hukuki ve gerekse siyasi olarak sürecin tamamen içerisinde olduk. 1979 dan itibaren örgüt eylemlere başladığında, yaptıkları ile herkesi çılgına çevirdi. Bu bir Kürt örgütümü, Kürt örgütü ise Kürtleri niye vuruyor.
Olay çok iyi kurgulanmış, örgüt mükemmel dizayn edilmişti.
Komplo teorisyenleri çoğu zaman bizim komplolara inanmamamızı isterler.
Saf olun, olayların perde arkasını görmeyin, gelişmeleri gözlemlemekle yetinin, önünüze çıkan problemlere karşı çare üretmenize gerek yok derler.
Komplo teorisyenleri çıkardıkları sorunlara karşı çare üretilmediği sürece, her defasında hilelerine yenilerini ekleme imkanı bulurlar. Bu böyle gitmiyor, onların yaptığı hamlelere karşı, yeni adımlar atmamız lazım dediğiniz zaman, hadiselerin kör düğüm olduğunu görürsünüz.
Türkiye 4 tarafındaki ülkeleri kendisine düşman bellemekle yükümlü olduğuna inandığı yıllar içerisinde, elbette hem yakın uzak komşularından ve hem de dost ve müttefiklerinden inanılması güç kazıklar yedi.
Suriye’deki Bekaa kampını, İran Kürdistan’ından Türkiye’ye karşı yıllar süren hareketlenmeleri, Yunanistan’daki Lavrion Kampını, Rusya’da örgüt için hazırlanmış olan ormanlıklar içerisindeki özel malikaneleri, Ermenistan’ın örgüte olan müzaheretini, İtalyan devletinin/hükümetinin/ Abdullah Öcalan’a olan sempatilerini ve aylarca kendisine korunaklı yerler temin etme hususundaki gayretini, Hollanda, Belçika, İsveç, Almanya,Avusturya ve Finlandiya’nın desteğini ve tabiî ki Irak sınırları içerisinde ABD nin desteğinde hala devam eden örgüt yapılanmasını kimse görmezden gelmiyor herhalde.
Bütün bunların anlamı şu: Türkiye’ye müthiş bir tuzak kuruldu.
Ülkenin bölünmesi için yakın, uzak, dost, müttefik, akrabai taallukat herkes elinden geleni ardına koymadı.
Türkiye’ye kurulan silahlı tuzağa, çok çabuk düşüldü.
Silaha silahla mukabele edildi.
İşin başlangıcında Kürt örgütlerinin(DDKO, DDKD,Rizgari, Ala Rizgari, Kawa, Denge Kawa v.s) tümünün talepleri o gün ne ise bugün de aynı idi.
O talepler akıl süzgecinden geçirilerek, masaya yatırılıp basiretle çözüm üretilse idi, yani silahlı mücadelenin başlamasından önceki safhada tedbirler alınsa idi, sanıyorum, daha o aşamada PKK nın eylemlerinin önüne geçilir ve belki de bu eylemler HİÇ BAŞLATILMAZDI. Ve Türkiye bugün 40 bin insanını/yüzde doksan gencini/ milyarlarca dolar parasını kaybetmez, şimdi nerede ise tümümüzün alnına kazınmış olan acıları yaşamış olmazdık.
Silahlı mücadele tuzağına aynı ile düşen Türkiye, onlarca yıl hiçbir siyasi tedbir almadan dişe diş, kana kan, cana can prensibi ile hareket etti.
Karşılıklı silahlı mücadele ile ortaya çıkan sonuç ortadadır ve bunun kazananı yoktur. Türk’ler de, Kürt’ler de , yani Türkiye kaybetmiştir.
Hiç şüphe yok ki, örgüt Türkiye’yi bölmeye çalışmıştır. Marksist-Leninist Felsefeyi bugün de sahiplenen örgüt, Türkiye insanlarının % 90 ının Sünni Müslüman oluşlarını, dinlerine ve bunun tabii sonucu olarak topraklarına/vatanlarına/ bağlılıklarını, nüfus ve demografik yapının mütecanis olmayıp, dağınıklığını, Kürt ve Türklerin biri birleri ile yoğun evliliklerinden doğan akrabalık ilişkilerini hesaba katmadı.
Kanı ve gözyaşını yükselttiği sürece başarısına sınır olmayacağını düşündü. Binlerce yıldan beri oluşan birlikteliğin bir anda sona ereceğini, 1.Dünya Savaşı sonrasında olduğu gibi karşılıklı nüfus mübadelelerinin yaşanacağını zannetti.
Tedhişin en yoğun yaşandığı 1990 lı yıllarda doğu ve güneydoğu insanının daha bir içine kapanıp, örgüte ram olacağını düşündü. Oysa bu yıllar doğu ve güneydoğunun batı illerine en çok göç verdiği yıllar olduğunu, dövülen çocuğun anasının eteğine yapışmaktansa, babasının geniş arazilerine yayılmasının daha ehemmiyetli olduğunu, örgüt bir türlü kavrayamadı.
Örgüt bunları kavrayamadı da, Devlet kavrayabildi mi?
Ne gezer.
Silahlı teröre karşı, silahla mücadele etmenin yanında başka tedbirler de alınsın, bu insanlar ne söylüyor hele bir konuşulsun, bir insanın daha ölümünün/şehit edilmesinin/ önüne geçmek için başka hiçbir çare yok mu, düşünülsün, kendimizi için istediklerimizi başkaları için de isteyelim, empati yapılsın diyenlere hain, satılmış, düşman gözü ile bakıldı.
Ama Allah’a şükürler olsun "sabahlara kadar kılınan namazlardan sonra çoluk, çocuk, kadın, erkek, genç, yaşlı insanların yaptığı dualar, yarabbi bu kan dursun" diye akıttıkları gözyaşları, kalp gözlerinin, basiret kanallarının açılmasını sağladı.
Devlet bir taraftan silahlı mücadelesini sürdürür iken, Ak Parti iktidarları döneminde çok büyük ekonomik ve siyasi tedbirler ardı arkasına alındı.
Bu meselelerin hiç kuşkusuz canlı tarihi gibiyiz.
Barışa hiç bu kadar yakın olduğumuz bir dönemi hatırlamıyorum.
İç ve dış konjonktür "tarihi şansı" ayaklarımızın önüne getirmiş bulunuyor.
Bir daha kopmayacağımız biçimde kollarımız uzanmış duruyor.
SARILMAYA RAMAK KALMIŞ DURUMDA.
Kürtçe’nin okullarda seçimlik ders biçiminde okutulmasına karar verilmesi bizi uçuşa geçirir.
KANAL ŞEŞ’İN AÇILMASINDAN ÖNCEKİ ORTAMI DÜŞÜNÜN, BİR DE ŞİMDİKİ DURUMU.
O BÜYÜK KORKUNUN YERİNİ ÇOK BÜYÜK BİR SUKUNET ALMIŞ DURUMDA.
KÜRTÇENİN OKULLARDA SEÇMELİK DERS OLARAK OKUTULMASINDAN DUYULAN KORKU, KANAL 6 NIN AÇILMASINDAN ÖNCEKİ DURUMA BENZEMİYOR MU?
HADİ NE OLURSUNUZ ÇEKİNMEYİN, KORKMAYIN ALLAH AŞKINA, LİLLAH AŞKINA.
Böyle bir şeyin yapılmamasından ötürü bir gencimiz hayatını kaybeder ise, inanın mahşerde karşımıza dikilir ve bu yanlışlığın hesabını bize sorar.
Bu iş zaten olacak.
Hem biraz daha kan aksın, sonra icabına bakarız demenin hiçbir akılla, mantıkla izahı yok ki.