HANIM AĞAM ESAS İSTEĞİNİZ BU DEĞİL Mİ?
Mütedeyyin insanların ister sosyal ve isterse siyasal alanda bir hak talebi gündeme geldiğinde veya bu alanlarda bir ön alım imkanı elde ettiklerinde, özellikle TÜSİAD’IN yapması muhtemel bir açıklamadan ödleri kopardı.
Bu nedenle kılı kırk yarar, sütten dilleri yandığı için yoğurdu üfleyerek yerlerdi.
Çünkü TÜSİAD demek Ordu demek, Devlet demek, Yargı demek, İş demek, aş demek, Sermaye demek ve bunların yanında Milletin Efendisi olmak demekti.
TÜSİAD’IN Ordu ile, Devlet Bürokrasisi ile, Yargı ile öyle münasebetleri vardı ki, aslında TÜSİAD’ÇILAR doğrudan doğruya Devletin kendisi demekti.
Basın mı?
Tabii ki unutmadım.
Basın bütünü ile zaten TÜSİAD’ mensuplarının elinde idi.
Basının maniplasyon yapmada, halkın en küçük özgürlük ve hak talebini;
“LAİKLİĞE KARŞI BÜYÜK KALKIŞMA”,
“MÜRTECİLER YİNE GEMİ AZIYA ALDILAR”,
“ARTIK BU KADARI DA FAZLA”,
“ATATÜRK’ÜN YİNE KEMİKLERİ SIZLADI”,
“HALK AKIN AKIN ANITKABİRE KOŞTU”,
“ANITKABİR TARİHİ GÜNLERİNDEN BİRİNİ DAHA YAŞADI”,
“ORDU MİLLET EL ELE”,
“İRTİCACILARA SON DARBE, TALEBE YURDUNDA TAKKELER VE TESPİHLER ELE GEÇTİ”,
“KÜÇÜK YAŞTAKİ ÇOCUKLAR KUR’AN ELİFBASI İLE YAKALANDI”,
“BU VATAN BİZİM, GERİCİLERE YER YOK”,
“İSTEYEN GİDEBİLİR, ARABİSTAN ÇÖLLERİ GENİŞ” biçimindeki manşetlerle süslerdi!.
İmam Hatip Okullarını bunlar allem kallem kapattırdılar.
İmam Hatip Okulu mezunlarının eğitim alanındaki başarıları parmak ısırtacak durumda olmasına rağmen, sırf namaz kılmaları, hanımlarının başlarının örtülü olması sebebiyle, hiçbir zaman hazmedilmediler. Toplum hayatından silinip yok edilmeleri en kestirme yol olarak görüldü. Ben o zaman İmam Hatip Okullarının kapatılacağı meselesi konuşulur olduğunda, hadi ya, mümkün mü, bu halk çocuğunun manevi hayatının tek güvencesi olan ve kendilerini ispat etmiş bulunan bu okullara dokunulmasına asla imkan vermez demiştim de kimi arkadaşlar o kadar iyi niyetli olma telkininde bulunmuşlardı.
İnanılması imkansız olan şey gerçekleşti ve bu okullar kapatıldı. Okulların üzerine adeta kezzap suyu döküldü.
Demirel’in Cumhurbaşkanlığı, Mesut Yılmaz’ın Başbakanlığı zamanında,1997 yılında çıkarılan 4306 sayılı kanunla, kesintisiz mecburi eğitim sistemi getiriyoruz kandırmacası ile İmam Hatip okulları kapatıldı. Bu okullar 4 yıllık mesleki liseler haline getirildi. Yetmedi, YÖK’ün almış olduğu kararlar ile bu okul mezunların kendi branşları haricinde bir dalı meslek olarak seçmeleri halinde, 80 puan geriden gelmeleri kararı alındı.
Her yıl binlerce öğrenci alan bu okullar bir anda saf dışına itilmiş oldu.
Ve bu işler olurken, hükümet güçlerine(Hükümet güçleri tabirini bilerek kullandım, bunlar halkın istek ve taleplerini yerine getirmek üzere iktidara gelmiş, meşru bir oluşum olmak yerine, sanki işgal güçlerini andırır hareketlenmeler içerisinde idiler) TÜSİAD gerek kuruluş olarak ve gerekse sahibi olduğu basın aracılığı ile, mütedeyyin insanların hem zarar görmesine ve hem de rencide edilmelerine sebebiyet verdi.
Süreç içerisinde sayıları yüz binleri bulan insanların eğitim hayatları söndürüldü. Birlerce genç kız başlarının örtüsü sebebiyle Üniversitelere sokulmadı.
Tüm bu haksızlıklar olur iken, TÜSİAD ve ona bağlı kuruluşlar ve basın, tek bir kelime ile haksızlıkları sorgulamadı. Üstelik yukarıda da değindiğimiz üzere, tüm bu haksızlıkların arkasında durdu.
1996 yılında TÜSİAD gazetelere verdikleri ilanlarla;
"Kişisel hırsları ön plana çıkaran, gerçekleri çarpıtarak yurttaşları birbirine cephe almaya iten, bu cepheleşme içinde kendi sorunlu iktidarını kurtarmaya çalışan, işçiyi, işadamını, basını düşman ilan eden politikacılar dünyada her zaman var olmuştur. Bu tür siyasetin temelinde, demokratik, hukuk devleti felsefesi değil, otoriter, baskıcı rejimlerin karanlık zihniyeti yatmaktadır. Bu siyaset anlayışı, demokrasisini geliştirmeye çalışan Türkiye'nin sırtında bir yüktür." Yaftasını hükümete yapıştırdı.
Evet inanmayacaksınız, aynen bunları yazdılar. Her bir kelimesi küfürden beter bu yazıları yayınlayan TÜSİAD için, dönemin Refah Yol Hükümeti bir tek şey söyleyemedi.
Şu laflara bakar mısınız?
Kişisel hırsları ön plana çıkaran,
Gerçekleri çarpıtan,
Yurttaşları biri birine karşı cephe almaya iten,
Bu cepheleşme içinde kendi sorunlu iktidarını kurtarmaya çalışan,
İşçiyi, iş adamını,basını düşman eden politikacı.
TÜSİAD’IN Refah YOL Hükümetinin kuruluşunun üzerinden daha üç ay geçmeden yukarıdaki metni basın yolu ile yayınladı. TÜSİAD’IN 1996 yılında basın yolu ile yayınlamış olduğu bu ilanlar sonrasında, 28 Şubat 2007 de MGK bildirisi ülke gündemine bomba gibi düştü.
Tabii o günlerde beşli çete olarak nitelendirilen kuruluşlar içerinde TİSK, TOBB, TESK, DİSK ve TÜRK-İŞ vardı. Yani bir yanlış hatırlama ile TÜSİAD bu çete içerisinde görünmüyordu.
Ancaaakkk,
TÜSİAD Başkanı Muharrem Kayhan kuruluş adına yayınlamış olduğu bildiri ile Refah Yol hükümetinin derhal istifa etmesi, iş başından çekilmesi gerektiğini açıkladı.
Bu da yetmedi, TÜSİAD, TÜRK METAL, TİSK ve KESK yayınlamış oldukları bildiri ile MGK kararlarına tam destek verdiklerini ilan ettiler.
Bülent Arınç Beyin TÜSİAD Başkanının Afyon olaylarını bilmek istiyoruz, orada neler oldu, 25 askerimiz nasıl şehit düştü, Uludere de bombalanan 24 vatandaşımızın başına gelenlerden haberimizin olması gerekiyor biçimindeki açıklamalarına, onlar önce 28 şubat sürecinde 5 li çetede neden görev aldıklarını açıklasınlar beyanı, TÜSİAD çevrelerinde mini bir fırtınanın kopmasına sebep oldu ve Başkan Ümit Boyner yaptığı açıklamada, biz o zaman 5 li çete olarak isimlendirilen kuruluşlar arasında yer almadık dedi.
O, bu beyanı ile söz konusu hukuksuzluklardan, kanunsuzluklardan, haksızlıklardan, incitmelerden, rencide etmelerden, hakaret etmelerden, irrite edici davranışlar içerisine girmelerden haberlerinin olmadığını söylemiş, böylece paçayı kurtarmaya çalışmış.
Taraflar bu yazıyı okuma imkanı bulurlarsa, kimin nerede olduğunu ve ne tür açıklamalar ile sürece destek mi, köstek mi olduklarını daha iyi kavramış olurlar.
Zenginler kulubü TÜSİAD, alışagedikleri bohem yaşam biçiminin değişeceği korkusu ile bu ülke insanına herkesten çok ızdırap çektirdiler.
Şimdi ise köprülerin altından çok sular aktı, devran değişti.
Tüsiad’ın masum bir talebi gibi algılanması da mümkün isteği, bakın nelerin hatırlanmasına sebep oldu.
Mazileri o kadar kötü ki, deştikte kokuyor.
İyisi mi bu tür işlere bulaşmaktansa, oturup kendi işlerine bakmaları, servetlerine servet katmaları.
Hem zaten son 10 senede servetleri 5 e 10 a katlanmadı mı?
Hanım ağam sizin esas isteğiniz de bu değil mi?