HEDEF BİR KİŞİNİN DAHA ÖLÜMÜNÜN ÖNÜNE GEÇMEK OLMALIDIR.

Suriyede yapılan en büyük yanlışlık, işin Esed’in gitmesi üzerine kurgulanmasıydı.

Bir ülkede yaşayan insanlar bir çok yönleri itibariyle en büyük çoğunluğu teşkil eder ve belirli çevreler dışında bu çoğunluğun ülkeye Demokrasinin gelmesini istemede menfaati bulunur ise, baştaki diktatörün gidişini istemek ve sonuç almak elbette çok kolay olmamakla birlikte mümkündür.

Buna iki örnek olarak Suudi Arabistan kralı ile Ürdün krallığını verebiliriz.

Bu ülkelerde yaşayan insanların nerede ise tamamı Sünni Müslüman. Eğer halkta bu yönetimlere karşı bir hareket başlayıp ta, baştaki Kralın düşürülmesi, devam ettirilecek protesto eylemleri ile imkan dahiline girerse, halkın kendi içerisinde çatışması söz konusu olmadığından, kısa sürede sonuç almak mümkün olur.

Mısır’da, Tunus’a ve Libya’da baştaki yöneticiler belirli bir aileye dayansalar ve bu aile fertleri yönetimin en üst kademelerinde görevli de olsalar, halk çoğunluğunun büyük tepkisine, Libya örneğinde olduğu gibi kimi ülkelerin yardım ve desteği de gelince, daha fazla dayanamadılar ve bu yönetimler tarihten silindi.

Ama Suriye olayı patlak verdiğinden beri söylediğimiz, azınlıkta da olsa yüzde otuzları bulan Nusayrilerin yönetimi ellerinde tutmaları, ticaretin, sosyal ilişkilerin ve dış dünya ile münasebetin bu zümre tarafından kontrol edilmesi, yönetimin bir anda gitmesine imkan vermedi.

Yani iş Esedin gitmesi ile sınırlı değildi.

Nüfusları yüzde yetmişleri bulan Sünni çoğunluğun Esed yönetiminde tamamen dışlandıkları, hiçbir iş ve gücün sahibi olmadıkları, yönetim erkinde görev almadıkları yolunda kamuoyuna yansıtılmak istenen görüşler doğru değil.

Özellikle Askeri birliklerin en tepesindeki Nusayri kökenliler ağırlıktadır, ama ordunun hemen her kademesinde Sunni Müslümanlar da görev almışlardır. Bu alanın bütünü ile Sünnilere kapalı olduğu yolundaki isnatlar gerçeği yansıtmıyor.

Hele ticaret alanında hiçbir sınırlama söz konusu değil.

Ciddeden gelen bir dostuma, Suudi Arabistan’da halk Suriye olayını nasıl yorumluyor, neler konuşuluyor diye sordum.

Verdiği cevap şu oldu.

Suudi halkının nerede ise tamamı, çatışmanın aceleye getirildiği ve Türkiye’nin çatışanlara maddi destek sağladığını söylüyorlar, dedi.

Şu anda Suriye’de muhalif guruplar olarak öne çıkan üç gurup var.

1- SUKO.Yani Suriye Ulusal Kurtuluş Ordusu.

2- ÖSO. Özgür Suriye Ordusu.

3-En Nusra.

Savaşçı bu üç ayrı gurubun ortaya çıkması, Suriye için başlı başına bir problemdir ve işin sonuca gitmesinin en büyük engelidir.

Yakın zamanda Moskova’da ABD, ÇİN, RUSYA FEDERASYONU, İRAN VE PEK TABİİ TÜRKİYE’NİN DE KATILMASI ÖNGÖRÜLEN bir Suriye konferansının yapılacağı biliniyor.

Bu toplantıya SUKO’ MU, ÖSO’ MU, EN NUSRA’MI çağrılacak bunu bilmiyoruz.

Yapılan spekülasyonlarda Türkiye’nin yakın durduğu En Nusra’nın toplantıya çağrılmasını ABD nin istemediği yorumları yapılıyor.

Sayın Başbakana ABD li yetkililerin En Nusra hakkında bilgi isteyecekleri ve dini niteliği ağır basan bu guruba Türkiye’nin neden destek olduğu sorulacakmış.

Buyurun buradan yakın.

Türkiye’yi bir anlamda araç olarak kullanan ABD, şimdi de şuna destek oluyorsun, buna yardım ediyorsun diye hesaba çekilecekmiş…

Suriye olayının patlak vermesi ile Türkiye’nin maddi kaybı sadece mültecilere yapmış olduğu bir milyar dolarlık masraf değildir, bunun yanında 3 yıldan beri yıllık 5 Milyar dolardan 15 Milyar dolarlık bir ticari kaybına da uğramış bulunmaktadır.

910 kilometre uzunluğundaki sınır zaten içten içe yanıyor. Şehit düşen sivil vatandaşlar, polisler ve en son Reyhanlı da yaşanan vahşetin ceremesini biz çektik. Sayıları 100 e ulaşan insan kaybımız var, bu bildiklerimiz. Birde sayısını bilmediğiniz kayıplarımız var ki, onu burada şimdi deşifre etmeyiyim.

Ve Suriye’de sayıları yüz bini aşan insan kaybı var ki, şuna yardım ediyorsunuz, buna destek oluyorsunuz diye işin vebali sırtımıza yükleniyor, o da cabası.

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinde Suriye için getirilen ve insani amaç taşıyan tasarıları bile veto eden Rusya Federasyonu ve Çin’in önderlik ettiği bir konferansa, güya muhaliflerin destekçisi olan ABD, Türkiye’nin yakın durduğu En Nusra’yı istemiyor. Türkiye’nin ÖSO ve SUKO hakkında bir rezervi olmamasına rağmen, EN NUSRA’YA yakın duruyor diye ABD nin, bir barış görüşmesinde bu örgütü istememesi, tam anlamı ile Türkiye’ye atılan bir kazıktır. Türkiye bu oyunu bozmalıdır.

Demek ki ne ABD ve ne de RUSYA ve ÇİN Suriye’nin geleceği ile ilgili değiller. Varsa menfaat, yoksa menfaat.

Bu gelgitler arasında

1- Türkiye, Rusya’da yapılacak olan Suriye konferansına, tüm muhaliflerin katılımını temin etmeye çalışmalıdır.

2- İsmi ne olursa olsun, kimler katılacak ise katılsın bir an önce Suriye’de kanın durmasında aktif rol alınmalıdır.

3- Esed’li senaryolar artık bir fanteziden ibarettir. Onun daha fazla iş başında kalması mümkün değildir. Onun yönetimin başında kalmasının daha fazla kan ve göz yaşı anlamına geleceği, konferansta en ince detaylarına kadar izah edilmelidir. Onun için onurlu!!! bir çekilişin formülü bulunabilir. Kellesinin bir ehemmiyeti yoktur. Zaten bu tür kişiler iş başından çekilince, yaşayan ölüye dönerler. Yani her gün ölürler.

4- İç Savaşın devam etmesi Türkiye’nin zararınadır. Hatay, İskenderun, Adana, Gaziantep, Kilis, Şanlıurfa gibi illerimiz esnafının zararları, ancak kanın durması ile telafi edilebilir.

Son bir not. Reyhanlı ve çevresinde bulunan Suriyeli mülteciler, burada güvenlik kalmadı diye kafileler halinde Suriye’ye dönüyorlar. Yani iç savaşın bütün yönleri ile devam ettiği, her gün yüzlerce insanın hayatını kaybettiği topraklara.

Yeni Şafak Yazarı Hakan Albayrak, Reyhanlı’ya gittiğini ve meş’um patlamadan sonra Reyhanlı halkının Suriyeli mültecilerden bazılarının kafasını büyük taşlarla ezerek öldürdüklerini ve bu durumun otopsi raporlarında gizlenmesi için doktorlara talimat verildiğini yazdı. Hakan elinde deliller olduğunu ve bu vahşetin bir an önce durdurulması gerektiğini belirtmiş bulunuyor. Reyhanlı da Eczacıların Suriyeli hastalara ilaç vermediğini, fırınların ekmek satmadığını söylüyor. Hastaya ilaç vermeyen eczacıya, aça ekmek satmayan fırıncıya sormuşlar, niye böyle yapıyorsunuz diye. Ne yapalım abi, bak karşıda bekliyorlar, biz bunu yaparsak, bizim başımızı ezecekler diyorlarmış. Ben bunlara inanmıyorum mu diyeceğim. Yok öyle bir şey. Bu ülkeyi ve insanını tanıyorum. Ve başımıza gelenlerin sebebini de görür gibi oluyorum. Kapalı bir salonda yüzlerce kişi, korkudan tir tir titreyecek halde tutulmak için mi bu insanlar bize sığındılar. Şimdi işte geri dönüyorlar. Ben de olsam öyle yapardım. Böyle bir zilleti çekmektense, Vallahi gider, artık nereden gelecek ise gelsin der, bombaların gelişini tevekkül ile beklerdim. Yazık çok yazık.

Suriyeli mültecileri katledenler bir bir ortaya çıkarılmalı ve yargı önünde hesap vermelidirler. İddia edildiği gibi bu eylemleri yapanlar gizleniyor ise, Esed’in yaptığından ne farkımız kalır.