HEP YARABBİ BU ATEŞİ SEN SÖNDÜR DERDİM

Geçenlerde Diyarbakır İmam Hatip Kürt/İslam sorununu konuştu, tartıştı, yazımı okuyan arkadaşlar tebriklerini bildirdiler.

Fakat Ankara’da gerçekleştirilen bu toplantının bir öncesi İstanbul’da yapılmıştı.

Bazı çok önemli isimler her iki toplantıya da katıldılar. Bilgiler Devletin en üst kademesine dolaylı değil, doğrudan anlatıldı.

Mesela ben İstanbul toplantısında aynen şunları söylemiştim.

Bu işte iyi niyet esastır.

Biz iki düşman ülkenin insanları değiliz.

Bir ülkenin bin yıldır birlikte yaşayan kardeş insanlarıyız.

İnsanlık tarihinde Kürtlerle Türklerin bu kadar bir ve beraber olduğu, biri birlerine bu kadar karıştıkları, nerede ise kimin Kürt, kimin Türk olduğunun anlaşılamaz hale geldiği bir başka ülke belki gösterilemez.

Red inkar ve asimilasyon Kürtleri dağa çıkardı.

Meselenin ortaya konuluş biçimine ve hele ele silah alıp dağa çıkışlara karşı, içimizde Kürt Orijinli insanlar dahil biz Müslümanlar geleneksel olarak iki şeye itiraz ediyorduk.

Bir, bu işte ön alanlar Darvinist, Marksist, Leninist, Maoist düşüncelerle hareket ediyorlar, o halde bu hareket, Kürtlerin basamak yapılmak suretiyle, ülkenin bir bölümünün doğu bloku ülkelerine katılmasını sağlamaya yönelik, yerel özelliği olmayan, batılı emperyalist anlayışın doğu versiyonudur, bu kabul edilemez.

İki, medenilere galebe ikna iledir, vurarak, kırarak, hele hele kendi sol ideolojilerine doğal olarak muhalif olan insanları öldürerek yola çıkanlar, bu ülkeye hiçbir zaman hayır getirmezler, o halde bu gidişata dur demek, ele silah alıp mücadele edilmese bile ki, daha sonra bu yol da denendi, Hizbullah uzun süre örgüt ile silahlı mücadeleye girişti, bu düşüncenin ve eylemlerinin karşısında olmak, İslami bir görevdir düşüncesi hakim oldu.

Çünkü İslam, Müslümanlar arasında bölünüp parçalanmayı, bölük pörçük olmayı hiçbir zaman kabul etmez. Bu tür konular gündeme geldiğinde, İslam inancını iyice içine sindirmiş olanlar “Ey iman edenler Allah’ın ipine sımsıkı sarılın, bölünüp parçalanmayın, sonra gücünüz gider, yok olursunuz” ayetlerine atıfta bulunurlar. Birlikteliği imani bir esas olarak kabul ederler.

Bu iki esas itirazın dışında, insanların zihinlerinin arka planında Türk eğitim sisteminin dayattığı Milliyetçi refleksler, şunlara bak, görüp gözettiğimiz, bakıp sahiplendiğimiz, ülkenin her tarafını kendilerine açtığımız insanlar, şimdi bu ülkeyi bölmeye çalışıyorlar, hainler, argümanının ortaya çıkmasına sebep oldu.

Zaman her şeyin en iyi ilacıdır. Geçen 30 yıllık süreç içerisinde her iki taraf ta her meselede yeni stratejiler geliştirdiler, tabir caiz ise ehvenleştiler, bir anlamda medenileştiler.

Kürtler ayrı bir Devlet kuramayacaklarını(atiye ait emelleri varsa bunu bilemeyiz)

Türkler bu amaçla yola çıkanları öldürerek bitiremeyeceğini,

Kürtler bu ülkenin tamamında dağınık vaziyette olmaları sebebiyle Federatif bir yapıya geçişi sağlayan Yerel Özerklik yönetiminin zorluğunu, imkansızlığını,

Türkler,hal böyle olsa bile yerele daha fazla inisiyatif sağlayan yönetim anlayışının o kadar da kötü bir şey olmadığını,

Kürtler bu kadar savaştan sonra hiçbir şey olmamış gibi yerlerine oturmayacaklarını, Anayasal vatandaşlık hakkı, eğitim, Kürt Kimliğinin tanınması veya nötr kimlik anlayışından geri adım atılmasının imkansızlığını,

Türkler, dağda eli silahlı dolaşan insanlar oldukça ve Kandil silah bırakıp silahlı savaşı sonlandırmadıkça, bu işlerde sonuca gitmenin mümkün olmadığını gördüler.

Her işte olduğu gibi hele bu meselede, tarafların samimi olması esastır, güveni sarsacak adımlardan herkes şeytandan kaçar gibi kaçmalıdır.

Burada işin dört ayağı var.

Türkiye samimiyetle olaya yaklaşmalı, İmralı, Kandil, BDP ve Avrupa’nın istişare etmesine imkan vermeli, bunların biri birine düşürülmesinde bir yararının olmadığını görmeli dedim.

Benim meselelere bakıştaki esasım, İslami iman ve inancımdır.

Magazin gibi görünüyor ama, şu anda filiz veren barış görüşmelerinde Abdullah Öcalan’ın geldiği nokta, BDP heyeti ile konuşur iken sorunun çözümünde referans aldığı değerler, İslamın Evrensel değerlerinin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha ortaya koydu.

Görüşmeler esnasında, Abdullah Öcalan’ın “Hepimiz İslam Milletindeniz, ırklarımız farklı olabilir” değerlendirmesinden sonra Hz.Resulullahın söylediği “Ne Arabın Aceme, ne Acemin Araba bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takva(Allah’a olan yakınlık) iledir” sözleri çok önemlidir.

2005 yılında Kartal Maltepe Devlet Hastahanesinde Kalp Damar Cerrahisi bölümünde bir Doçent arkadaş bana aynen şunları söylemişti. Abdullah Öcalan’ı ekibimizden doktorlar heyeti rutin kontrollerini yapmak üzere gittiklerinde, onun masasının üzerinde Bediüzzaman’ın Asayı Musa eserini gördüklerini söylemişti.

Bu arada çıkan haberlerde Abdullah Öcalan’ın namaz kıldığı da ifade ediliyor. Evet ebedi hakikat hiç, ama hiç değişmez. Biz İslam Milletindeniz ve şimdi iki milyara yaklaşan nüfusumuz var. Kürtler de Türkler de bu milletin en aziz evlatlarıdır.

Heyettekilerden Altan Tan bir ara bu soruna Hayrettin Karaman, Ali Bulaç, Osman Tunç gibi isimler çare üretsinler, benim kabulüm demişti.

Ben de onun yazısının özünü oluşturan bu kişilerle ilgili yakınlığımı dile getirmiş ve şöyle demiştim. Hangi hakkın temini için olursa olsun, İslam Milleti arasında insan öldürmenin asla kabul edilemeyeceğini bu insanlar söylerse, ellerden silahı atacak bir çözümün var mı, kabul eder misin demiştim.

Gelişmeleri görüyorsunuz, sorunun çözümü noktasında yine İslama müracaat edildi. Çok şükür.

Her Müslüman, Türk’ün hakkı kadar Kürdün hakkı olduğunu teslim edilmelidir. Ve haklı meselelerinde kendilerini haksız duruma düşürerek, 40 bin insanın ölümünden ötürü Kürtler Allah’tan af dilemelidir.

Tabii azmettirici olmaları sebebiyle Türklerde.