HERCÜMERC

Gerçek bir hercü-merc yaşadığımızdan kimse şüphe etmemelidir. Herc kelime itibariyle alt üst olmak, karmakarışık bir hale gelmek, allak bulmak olmak anlamlarına gelir. Sahih hadis kitaplarından haberi olan herkes bilirki, Herc kıyametin alametlerinden birisi olarak efendimiz tarafından ihbar edilmiştir. Ayeti kerimede ortalığı fitne ve ararşiye boğan Ye’cüc ve Me’cüc adındaki bozguncu taifelerden de bahsedilmektedir. Kur’anı Kerimde sözü edilen Ye’cüc ve Me’cüc taifeleri hiç kuşku yok ki, her dönemin kendi şartları içerisinde ortaya çıkar, ortaya çıkan bu kargaşa ve tufan kendinden sonraki yılları, hatta asırları etkiler ve bir Herc’e sebebiyet verir.

-Rasûl-ü Ekrem Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem), Moğol istilasından Fırat Nehri’nin kıymetler üstü kıymete yükselmesine kadar pek çok hadiseyi asırlarca öncesinden haber vermiştir. Peygamber Efendimiz, Fırat ile alakalı ihbarıyla, bir gün onun suyunun altın değerinde olacağını veya yapılacak barajlar sayesinde “altın” gibi kar getireceğini ya da suyu çekilince altından çok büyük maden yataklarının çıkacağını bildirilmiş.

-Allah Rasûlü hem de asırlarca öncesinden pek çok hadiseyi haber vermiştir. Haber verilen bu olayların tayin edilen vakti geldiğinde, her hâdise O’nun haber verdiği şekilde cereyan etmekte ve bu durum O’nun doğruluğuna bir kez daha şehadet etmektedir. Bunlardan birisi olarak, Efendimiz, benim ismim güneşin doğun battığı her yere ulaşacaktır derken herşeye rağmen günümüz Müslümanlarının bu konulardaki cehd ve gayretini kimse görmezden gelemez. Bu gayretleri engellemek isteyenlerin de ortaya çıkacak vebalden kurtulması hiçbir şekilde mümkün olmaz. Işte

böyle anlarda bir hercümerç yaşanmasının, her şeyi allak bullak etmek isteyenlerin ortaya çıkabileceğini düşünerek temkinli hareket etmeleri istenmekte ve ona gore tedbir alınması Efendimiz tarafından salık verilmektdedir. Diyaloğ ve eğitim faaliyetleri dünya üzerinde barış köprüleri oluşturmak ve ortaya çıkacak hercümerçlere karşı tedbir almak açısından çok önemli girişimlerdir. Bu alanda sivil toplum kuruluşları kadar, Devletin de TİKA aracılığı ile dünyanın çeşitli ülkelerinde eğitim faaliyetlerine girişmesi ve özgün harsımızı/kültürümüzü oluşturan iman ve inancımızın gereği olarak oralarda insanlara Ahlakı, Erdemi, Aşkın/Müteal duyguları anlatmak, bu konularda cehd ve gayret içersiine grimek, bir kıyamet alameti olarak yaşanan hercümerçleri bir nebze olsun dindirebilir. Yalnız burada üzerinde özenle durulması gereken bir konu, bu alanlarda faaliyet gösteren insanların haset ve kıskançlığa düşmemesi, biri birinin ayağını kaydırmaması gerekir. Yoksa, kendi ellerimizle inşa etmeye çalışığımız Seddi Zülkarneyni, bir anda Ye’cüc ve Me’cüc saldırılarına açık hale getiririz. Kıskançlıklarımız hazımsızlığa, hazımsızlık çekememezliğe, çekememezliklerimiz de hezeyana dönüşür, böylece en sadık dostlarımızı bile düşman gibi görmeye başlarız. İşte o zaman,Ye’cüc ve Me’cüc sedleri bir açılmaya görsün, artık, ne yaparsak yapalım, o fırtınaları dindiremeyiz, o seylap seylap üstümüze gelen selleri bir damla olsun geri çeviremeyiz. Bunların hayal mahsülü şeyler olduğunu düşünenler, bu topraklarda yaşayıp İslam ile ilgisi olmayan insanlar ise, onlara bizim bir diyeceğimiz yoktur. Yok eğer her hal ve hareketi ile İslamı temsil etme konusunda biri birleri ile yarışanlar ise, kıyameti yakınlaştırmaya çalıştıklarının farkında olsunlar.

-Rasûl-ü Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimiz şöyle buyurmuştur: “İki Müslüman birbirine kılıç çekerse, öldüren de öldürülen de cehenneme gider.” Bir sahabi, “Ey Allah’ın Râsulü! Kâtili anladık ama ya maktul niçin cehenneme gider?” diye sorunca, Allah Rasûlü, “Çünkü o da bütün gücüyle arkadaşını öldürmek için çaba gösteriyordu.” cevabını vermiştir.

-Hadis-i şerifte, “Ateşin odunu yakıp kül ettiği gibi haset de iyilikleri öyle yer bitirir.” buyurulmaktadır. Haset yangınlarına maruz kalmadan önce bu konuda da tedbirler alınmalıdır.

-Hafız-ı Şirazî diyor ki, Asayiş du keyti iyn du harfest. Ba dusitan mürüvvet, ba düşmenan medar-İki cihanın rahat ve selâmetini iki harf tefsir eder, kazandırır: Dostlarına karşı mürüvvetkârâne muaşeret ve düşmanlarına sulhkârâne muamele etmektir.”

Yani dünya rahatını ve selametini istiyor iseniz, dostlarınıza karşı yiğitlik ve merhamet hisleri dolu dolu olarak ilgi duyacak, irtibat kuracaksınız. Bu yetmez, düşmanlarınıza bile barış yolu ile muamele etmenin, onları bu Alana çekmenin yollarını bulup araştıracak ve hayata geçireceksiniz.

Şu son gelişmelere baktığımda, dış aleme yansıyan düşüncelerimiz /İçimizin gerçek halini Rahman biliyor/ ile yaptıklarımız arasında sera ile süreyya kadar fark var. Bu ülkede şimdi Milyonlarca insanın kalbi biri birine karşı kırık. Hem de öyle ulu orta İslamı yaşayanların değil, gerçek manası ile dini temsil etme özelliğinin kendilerinde daha çok olduğunu söyleyenlerin.

Bir çok defa yazdım. Ne olursunuz Allah aşkına, bu gidişin sonu yok. Herkes bir adım geri atsın. Ama nafile. Öyle şeyler söyleniyor, öyle adımlar atılacağından bahsediliyor ki, aklım duracak, izanım sıfırlanacak hale geliyor. Yok yeni kasetler çıkacak, yok Rabbim Allah diyenler için, davalar açılacak, bölük bölük hapislere sevkler yaşanacak!!!

İki yanlıştan bir doğru çıkmaz.

Yani her iki taraf ta büyük zararla karşı karşıya kalacak.

Ben saf saf bunları yazıyorum ama, yine değişen bir şeyin olmadığına hepimiz şahit olacağız. Görünen o ki, ok yaydan çıktı, isterse gitsin evladımı bulsun havası esiyor.

El Hakku Yu’la vela Yu’la aleyh- Hak üstündür, onun üstünde bir hak yoktur deriz. Hakka teslim oluruz,kazanır veya kaybederiz. Önemli değil. Ahiret var.

Ne diyelim son sözümüzü Mehmet Akif merhuma bırakalım.

Karşı durulmaz cereyan sine-çak/Varsa duranlar olur elbet helak/Dalgaların armada seyrini/Göz göre göre girdaba nedir inhimak.

Dehşeti maziyi getir yadına/Kimse yetişmez yarın imdadına/Merhametin yok diyelim nefsine/Merhamet etmez misin evladına.

Ben onu dünyaya getirdim diye/Kalkışacaksın demek öldürmeye/Sevk ediyormuş meğer insanları/Hakkı-ı Übüvvet de(babalık iddiası) bu caniliğe.