HERŞEY ÇOK GEÇ OLMADAN(2)

Devletimizin, milletimizin kör kuruşuna zarar gelmesi hepimizi gerçekten çok üzüyor. Halk Bankasının 1,5 Milyar dolar miktarında değer kaybına uğraması elbette canımızı sıkıyor. Ama zincirin halkalarına bakıldığında, hiçbirisinin diğerinden kopuk olmadığı ortaya çıkıyor. İnsanların çoğu hukuku, hele ceza hukukunu bilmediği için, işin içerisine Bakanlar nasıl girdi, Ali Ağaolunun bu işte sorumluluğu ne bilmiyor.

Ben biraz izah edeyim.

Bakın tepe noktasında Rıza Zerrap var.

Bu adam Türkiye ile İran arasında gaz alımı, alınan paraların altına çevrilerek İran’a gönderilmesi konusunda Halk Bankası kaynaklı olarak faaliyet yürütüyor. Altınlar bazen kaydi olarak Halk Bankasında duruyor, bazen de canlı olarak harekete geçirilip, uçaklarla İran’a gönderiliyor. 87 Milyar Dolarlık bir para harekatında Rıza Zerrap’ın sağa sola para saçtığı haberleri geliyor. Yani rüşvet çarkının döndüğü ifade ediliyor.

Şahsın yasa dışı işlemler yaptığı konusunda ihbarlar geliyor. Savcılar Mahkemelerden izin alarak şahsın bütün konuşmalarını ve hareketlerini incelemeye alıyor. Bir yıldan fazla süren bu operasyon sırasında Rıza Zerrabın bütün konuşmaları dinleniyor, Rızanın bazen Bakanlarla ve bazen de Bakan çocukları ile yaptığı konuşmalar dinlemeye takılıyor. Bakan çocukları da artık dinleme kapsamındadır. Bu defa işlenen suçlarla ilgili olarak Bakanların kendi çocukları ile yaptıkları konuşmalar ister istemez dinleniyor. Ali Ağaoğlu da bu sebeple dinlemeye takılıyor, Banka Genel Müdürünün evine yapılan baskında ortaya çıkan paralar bu şekilde ele geçiyor ve soruşturmaya konu oluyor.

Şimdi biz söylüyoruz da kimse dinlemiyor, Ali Ağaoğlunun Halk Bankasına 3 Milyar(Katrliyon) borcu var mı yok mu? Onun ile yapılan işlemlerde yasal gerekliliklere uyulmuş mu uyulmamış mı? Yani Halk Bankasının parası garantide mi değil mi? Ali Ağaoğlu KASTELLİ gibi veya Ak Parti iktidarına kadar 20 den fazla bankanın battığında olduğu gibi batarsa, bu milletin evlatları telafisi imkansız zarar görür mü görmez mi?

İşte bütün bunların ortaya çıkmasına vesile olan polisin, Savcının, Hakimin hizmet odaklı çete olarak gösterilmesi, yeminle söylüyorum, arşı alanın ihtizaza gelmesine sebep oluyor.

Şöyle söyleyelim, şu son günlerdeki operasyonlar Ak Partiden hoşlanmayan herhangi bir iş adamına karşı yapılsa idi, biz bunlara, yani Emniyete ve Adliye personeline, yine devlet içerisindeki derin yapıların çirkin icraatları, cemaat vesayeti, askerden kurtulduk, bunlara tutulduk diyecek mi idik?

Camiadan, cemaatten hoşlanan emniyet ve adliye teşkilatında çalışan kişilerin, cemaat, bu iktidar döneminde yoluna devam ediyor, bir sıkıntıları yok, devlet yetkililerinin yaptığı yolsuzlukları görür ve buna yönelik işlem yaparsak, hem cemaat, hem de bunlar zarar görür deme imkanları yoktu. Hatta şöyle söyleyelim, ben eminim ki şu anda haklarında adli işlem yapılan kişiler içerisinde cemaate sempati duyan insanlar da olabilir, vardır da. Ama devletin kendi koyduğu kanunlara göre hareket eden insanları derin yapılanmanın mensubu, amirlerinden değil, ağabeylerinden izin, emir alanlar olarak sunmak, bence olaylara basiretle yaklaşmamak ve zararın nereden geldiğini görmemek olur.

Esas soru şudur. Şimdi Ak Parti Bakanların veya çocuklarının yaptığı hareketler sebebi ile mi, yoksa, resmi görevlerini yerine getiren insanların kararlarından ötürü mü zarar gördü?

Bütün bunlardan sonra başa dönmek istiyorum.

Önce Peygamberimizin bir hadisi şerifini burada verelim.

Peygamberimiz “eğer siz günah işleyen bir kavim/topluluk/olmasa idiniz, Allah sizi yok eder, sonra günah işleyip tövbe eden bir kavim yaratır” dı diyor.

Bizler kullarız ve her türlü sevaba da günaha da açık varlıklarız.

Zararın neredesinden dönersek kardır.

Suç işleyenlere karşı yasal görevlerini yerine getirenler aslında mükafat berkler iken, onların iman ve inanç halitalarında kırılmalara sebebiyet verecek, inkisara sevk edecek değerlendirmelere maruz kalmaları gönülleri telafisi imkansız sıkıntıya sokar.

Bence Camia, cemaat her ne ise ve kimler ise, ile Ak Partinin birlikte yoluna devam etmesinin işaretini ilk yazdığımız paragrafta Sayın Başbakan veriyor.

O halde hepimiz Sayın Başbakanımıza bahtına düştük, affetme makamında olan sensin, gönlü kırılanlara bir uğra, onlar seni çok ama çok başka türlü biliyorlar, yolsuzluk yapanları yakalayanları cezalandıran bir insan olarak asla görmüyorlar, bunu içlerine sindiremiyorlar, gönüllerini al ve bir de şu dershaneleri kapatma yasasını hele biraz ertele, ötele, işe oradan başla, demeliyiz, sesimiz ulaşır ise… Başka ne yapalım.