HOŞGELDİNİZ

1999 yılındaki çekilmede, Güvenlik güçlerinin bazı geçitleri tutarak sipere yatması ve bir kısım geçiş yollarına bomba yağdırılması sonucu örgüt 600 elemanını kaybetmişti. Dile kolay. Gerillacılık yapan bir örgütün bir anda 600 elemanını kaybetmesi yıkımdan da öte bir felakettir.

30 yıllık süreçte 40 bine yaklaşan kayıpların büyük çoğunluğunu artık herkes biliyor ki, örgüt üyeleri, sempatizanları ve faili meçhule kurban giden masum köylü vatandaşlar oluşturuyor.

Devletin veya devlet yanlısı kişi ve kuruluşların kaybının 6/7 bin olduğu ifade ediliyor resmi kaynaklarca.

Hoş bilinmeyen bir şey değil ama ortaya çıkan belanın kimlere baş bağlattığına bakıldığında, Kürtlerin başının daha çok ağrıdığı ortaya çıkıyor.

Şimdi yeni bir çekilme sürecinden ki, genel anlamı ile barış sürecinden söz ediliyor, inşallah sonuca vardırılır. Ama işte Türkiye dağlarında bulunan ve sayıları 2 bin civarında olduğu söylenen örgüt üyelerinin çekilir iken, yeni bir yıkım yaşamamaları için nasıl bir yol izleneceği tartışılıp duruyor.

Başta Kandil olmak üzere BDP tarafı çekilmenin yasal koşullara bağlanmasını istiyorlar. Meclis işe vaziyet etsin, hatta oluşturulacak Akil insanlar içerisinde TBMM si üyelerinden bir gurup ta olsun derken, hükümet çevrelerinden çekilme ile ilgili olarak TBMM sinde karar alınamaz, çekilenler silahlarını bırakıp gitmelidir, bu bağlamda yasal düzenlemeye gitmenin hem usuli ve hem de esas açısından bir dayanağı yoktur, mevzuat buna imkan vermez diyorlar.

O arada Hükümet yetkilileri, örgüt üyeleri ülke topraklarını terk ederken silahlarını bırakmak zorundadırlar, aksi takdirde güvenlik güçleri bunları gördüğü yerde müdahale eder, zaten etmez ise sorumlu olur, değerlendirmelerinde bulunuyorlar.

İşte Cemil Bayık ANF ye yaptığı açıklamada bir daha bu tuzağa düşmeyeceğiz dedi. Bu hususta en azından TBMM sinden bir karar çıkartılmasını istedi.

Kandilin talepleri ile hükümetin yaklaşımları bir araya getirildiğinde, herkesin birer adım geri atması yerine, birer adım ileri atılıyor, ayaklar biri birine dolaşıyor. Aslında dün de yazdım, İç İşleri Bakanlığının bir genelgesi her iki tarafı da tatmin edebilir. Ona bakılsın.

Güneydoğuda Millet oturup kalkıp barıştan söz ediyor, böyle bir süreci bir daha yaşamanın imkansızlığını dile getiriyor, umutlar artmış, daha ciddi anlamda bir gelişme olmamasına rağmen, bir hafta içerisinde alışveriş oranı % 17 oranında artış göstermiş, iş adamları hemen yatırım yapmak üzere harekete geçeceklerini ifade etmeye başlamışlar…

Olumlu yönde gelişen hareketlenmeleri yazmaya kalkışsanız, sayfalar alır. Yani millette barışa destek hiç kuşku yok ki, yüzde atmışların üzerindedir Türkiye genelinde. Bir de Doğu ve Güneydoğuluya sorsunlar, eminim yüzde doksanları aşan oranda barış isteği dile getirilecektir.

Kimileri Güneydoğulunun barış isteğini, acaba arkasında ne var, onlara ne vaat edildi ki, birdenbire bu aşamaya geldiler gibi, gerçekten insan beyninin çeperlerini zonklatan değerlendirmeler yapıyor.

Diyeceğim o ki, ölünün körü var, ne olacak. Millet evlatlarının kanının daha fazla akmasını istemiyor.

Millet onurlu, şerefli bir şekilde yaşamak, onun bunun kölesi olmaktan kurtulmak, aynı Yaradanın Yaratılmışı olmanın bahşettiği hakları kullanmak istiyor, kendin için istediğini benim için de iste diyor.

CHP ve MHP bastırdıkça bastırıyor. 

Açılım sürecinde atılan adımlardan ötürü, suç ve suçluyu övme suçunun işlenmesinden, örgüt üyelerine müzahir olmaktan, silahlarını bırakıp gitmekte olan bu kişilere müdahale edilmez ise, Türk Devletinin birlik ve bütünlüğüne halel getirecek davranışlarda bulunmaktan, TCK nun 302.maddesinden başlayarak takip eden maddelerini ihlalden ve bu işin sonunun yüce divan v.s olmasından söz ediyorlar.

Kan duracakmış, milletin evlatlarının artık kılına bile zarar gelmeyecekmiş, ekonomi düzelecekmiş, bu ülke topraklarında herkes insanca yaşayacakmış, 400 milyar dolara patladığı söylenen terörle mücadele için artık bundan sonra kaynak ayrılmayacakmış bunların hiçbirisi umurlarında değil.

Peki kardeşim önerin ne?

Hiç lamı cimi yok, önerileri, ki, onlara yakın birisinden dinledim, savaşa devam…

Bu tam da Türkiye düşmanlarının ve gerçekten bu ülkenin bölünmesini isteyenlerin bir tuzağıdır.

Bu tuzağın en mahrem yerinin millet tarafından görülmesi ve anlamsız savaşa son verilmesi hususunda kaydedilen aşama, terör baronlarının hoşuna gitmedi.

Bakın son günlerde artış trendine giren DHKP/C nin eylemleri hakkında muhalefet tarafından tek kelime ile söz ediliyor mu? PKK nın eylemlerini barış süreci için durdurmuş olması sebebiyle, birden bire dış mihraklarca sezona konulan DHKP/C nin eylemleri hakkında Bahçeli neden bir açıklama yapmıyor. Oyunun farkında mı değil. Yoksa kaçan PKK terörü rahatsızlık mı yaratıyor.

Ha muhalefetin bu konularda bir şey söylemediğini yazarken, CHP lilerin özellikle örgüt mensubu Avukatların barındıkları ardı arkasına sıralanmış 9/10 çelik kapılı mekanlara yapılan baskınları kınayan açıklaması aklıma gelmemişti. Şimdi hatırladım, bu konuda CHP genel başkanı operasyonu kınayan açıklamalar yapmış, ardından CHP li Milletvekilleri bu arama mekanlarında hempaları ile saf tutmuşlardı.

Bu ülkenin 1960 yılından beri geçen siyasi tarihi hakkında az çok bilgim var, büyük çoğunluğunun içerisinde yaşadım. Gördüğüm şey şu; sağ ve sol rijit takımları kan aktığı sürece varlıklarını sürdürüyorlar. Milletin gören gözünü kanla kör ediyorlar. Korkutup sindiriyorlar.

Menderesin iktidarında kan yok, millet rahatlamış, ülke ileri gitmiş. Arkasından kan ve göz yaşı işin sonunu getirmiş.

Demirel’in 1965-1970 iktidarında kan yok, ortalama yüzde 6/7 kalkınma ve o oranın altında bir enflasyon. Ülke büyük bir kalkınma hamlesi yapmış, GAP Projesinin en önemli ayakları olan barajlar hayata geçmiş, ülke enerji bağımlılığından, kör gecelerden kurtulmuş, ardından kan ve göz yaşı, ve nerede ise ihtilaller çağına girilmiş.

Özal’ın 1983-1989 dönemi, senaryo aynı.

Şimdi de Ak Parti iktidarı. 10 seneden beri üstü üstüne yıllık bazda yüzde 6-7 oranında kalkınma, oto yollar, duble yollar, ülkenin enerji santrali haline gelmesi, hava alanları, barajlar, hızlı tren seferleri, deniz geçişleri, üçüncü köprü, hastaneler, nerede ise herkesin parasız bir şekilde ilaca ulaşması ve hepsinden önemlisi Askeri vesayetin sona ermesi, ülkede halkın iktidarının görev yapması…

Hiç kuşkusuz bu süreci sonlandırmak için Türkiye tarihinin hiç kaydetmediği ihtilal oyunları oynanmış. Ama çekirge artık kaçıncı sıçrayışında bilmiyorum, yakayı ele verdi.

Siz hiç düşünmüyor musunuz ki, askeri vesayetin sona ermesi, terörle mücadelede son yıllardaki büyük başarıyı getirdi ve kör dövüşünün sona ermesi için adımlar atıldı.

Hemen belirtelim vesayet çevreleri halkın iktidarını önlemek için, terörü büyük bir nimet olarak biliyorlardı. O sebepten, 1999 yılındaki terk edişlerde hiç olmaz ise 500 ü ülke içerisinde kalsın denildi,  bunu şimdi kimse yalanlamıyor,  çünkü belgeler elde biliyor musunuz.

Ak Parti iktidarı terörün sona ermesini ve toplumsal barışı sağlayacak adımlarını sıklaştırır ve onun bunun dedikodusuna kulak asmaz ise, başarısına başarı katar.

Şimdi Ak Partinin çoğu batılı 45 Milletvekili başta Diyarbakır olmak üzere Batman ve Siirt ile ilçelerine gidecekmiş. Gitsinler. Zira bendeniz daha bunu 2003 yılında Antalya’da söyledim. Biz buralara geleceğimize doğu ve güneydoğuya dağılalım, vekillerimiz bu halkı tanısınlar ve kendilerini tanıtsınlar demiştim.

Batılı Milletvekillerimize şimdiden buradan hatırlatayım. Gördüklerinize inanmayacak, duyduklarınıza şaşıracaksınız.

Güneydoğu halkının ne kadar barışa susamış olduğunu, onurla, şerefle birlikte yaşamaktan asla pişmanlık duymadıklarını bir kez daha yerinde öğrenme fırsatı bulacaksınız.

Bir şeyin daha farkında olacaksınız, halkın ne olursa olsun barış demediğini,yani haklar ve özgürlükler eskiden olduğu gibi ayaklar altına alınsın, faşist mi, komünist mi, bunların karmasından meydana gelen Kemalizm mi? ne olduğu bir türlü anlaşılamayın ve ne manaya geldiği fehmedilemeyen düzen sürsün demediklerini de anlama imkanı elde edeceksiniz.