İKİ GENÇTEN ERKEĞİ
İki gün önce bir genç yazıhanemin kapısını çaldı. Açtım. Falan telefon firmasından geliyorum, bir aletimiz var tanıtımını yapıyoruz, müsaade ederseniz aleti size göstereyim dedi. İçeri buyur ettim.
Nasiyei haline bakıldığında okumuş, oturmasını kalkmasını bilen bir güzel genç.
Ağabey çalıştığım İnternet Firmasının bir aleti var, bu aleti size göstereyim,(çıkardı) bunu Bilgisayarınıza monte ettiğinizde ülkenin her tarafında İnternet bağlantısı sağlayabiliyorsunuz dedi.
Ücreti ne kadar diye sordum.
Aleti bedava veriyoruz, ancak bu sizin faturanıza -şu kadar- yansıyor dedi.
Sehpanın üzerinde beni ziyarete gelen arkadaşıma ikram ettiğim meyveler vardı. Siz de buyurun alın dedim. Biraz çekindi.
Ama benim kendime has samimi bir havam vardır. Hemen ona sarıldım.
"Dee al looo, ma ne kıymeti var, hadi elmayı soy, yarısını da bana ver" dedim.
Gülümsedi, elini meyveye uzattı. Ben de hemen bir tane aldım ki, aldığı meyveyi bütünü ile kendisi yesin.
Sohbete başladı.Ben Üniversitenin Kamu İdaresi Bölümünden mezun oldum. Şimdi Mastırımı yapıyorum. Bu arada geçimimi temin etmek için çalışmak zorundayım. Evliyim. Evimiz kira, bu aletin pazarlamasını yaparak hayata tutunmaya çalışıyorum,ayrıca KPSS ye hazırlanıyorum, inşallah iyi bir puan alırım ve kamuda çalışmam mümkün olur,işler de çok iyi gitmiyor. Talebeliğim sırasında Ülkü Ocaklarına kaydımı yaptırmıştım. Bir iki gittim geldim. Fakat hareketleri beni sarmadı. Bir daha gitmedim. Ben Çankırılıyım, bu arkadaşların fikirlerini ayrımcı bulduğum için münasebeti kestim. Onların fikirleri ile bir yere varılamayacağını düşünüyorum. Ülkenin birlik ve bütünlüğüne pek katkı sağlayacak tutum içerisinde değiller. Ama aynı zamanda Güneydoğudaki ayrılıkçı hareketleri de benimsemiyorum. Bir fikrin ifadesi için insan öldürmeyi aklım almıyor.Ağabey bu insanlar neden kardeşlerini vuruyorlar, Kürt neymiş, Türk neymiş. Önce hepimiz insan değilmiyiz, benim/bizim için ekonomi ile ilgili konular daha çok öne çıkıyor. Ak Parti zamanında da sanki bir şey değişmedi. Asgari ücretler olduğu gibi yerinde sayıyor dedi.
Ben ona siyasi konulara girmiyeyim de, ekonomi ile ilgili olarak bu ülkenin geldiği noktayı iyice irdemelemiz gerekiyor,
Türkiye’de kamuda çalışan işçiler asgari ücret olarak 189. lira alıyor iken, bu rakam 2009 yılında brüt 699 liraya çıktı. Neti herhalde 500 liranın üzerindedir. Yanlış hatırlamıyor isem, bu maaşlara seyyanen 100 lira gibi bir zam da yapıldı. O da ayrı. Buna göre Asgari ücretin yerinden saydığı , hiç artışın yapılmadığı iddiası doğru değil. 2010 yılında bu rakkamın dahada artacağında şüphe yok. Peki bu para yeterli mi derseniz, size katılırım. Gerçekten oturduğu ev kira olan, çoluk çocuk geçindiren ve bunaları bir de okutan bir kişi için bu para çay simit parası bile değil. Geçen gün TBMM sinde Muhalefet Partileri bütçe görüşmeleri esnasında asgari ücretin ne olacağı konusunu görüşür iken, o meşhur çay , simit hesaplarını ortaya koydular. Muhalefet konuşmacısı çay 1.50 kuruş, simit 50 kuruş etti iki lira.Beş kişilik ailenin bir ögün çay simit gideri 10 lira, üç öğün çay simit yeseler, toplam 30 lira , aylık olarak da 900 lira eder. Böylece sadece çay , simit ile hayatlarını bu insanlar geçirseler, asgari ücretin iki katı kadar para gerekiyor dedi. Hükümet adına Cemil Çiçek bey, bu arkadaşlar simidi Çankırı’dan alıyor, Çay’ı Çankayadan içiyor. O hesap öyle değil, Çayı da, simidi de Altındağ’a göre hesaplarsanız ,çay 50 kuruş, simit 50 kuruş, eder bir lira. Beş kişilik bir ailenin bir öğün çay simit gideri 5 lira, üç öğün 15 lira, aylık olarak ta 450 lira eder ve asgari ücretin altında kalır dedi. İşin doğrusu ben bu hesaplara çok güldüm. İnsanların çaydan, simitten başka giderleri yokmuş gibi. Ev kirası ne olacak, elektrik, su, telefon, yol giderleri nereye konulacak, günde üç öğün çay simit yiyenler, meyve , sebze, et , süt gibi çok zaruri ihtiyaçlarını karşılayamayanlar, bir ik sene içerisinde hiçbir hastalığa yakalanmasalar, mide fesadından giderler, ama ne yapalım ki, ülkemizin durumu bu. Çay simit hesabını çok iyi yapan , yani böyle bir hayatın derdini çektiğinde şüphe olmayan Tayyip Bey, bu işlere çok üzülüyordur, ama çaresi yok, elinde olsa, sağa sola savurmaz, bir gram etin daha fazla evlere girmesi için didinir. Ama imkanlar bu. Ben yine de gidişatı kötü görmüyorum. 2000 li yıllarda % 50/60 lar seviyesinde olan enflasyon, şimdi % 6 lara kadar düştü. Enflasyon Canavarı diye bir varlık artık yok. Para bir gecede erimiyor. Kimse elindeki avucundaki parayı döviz büfelerine ulaştırmak için maraton koşuculuğuna soyunmuyor. Sabah akşam, o döviz büfesi senin , bu dövüz büfesi benim arşınlanmıyor. Elde olan para bankalarda ve dolaşımda. Gecelik faizler % 7000 ler seviyesinden % 10 lara kadar geriledi. 3 seneden beri İMF ten borç para almadan dış , iç ödemelerimizi yapıyoruz. 25 Milyar Dolayında olan İhracatımız yıllık bazda 115 Milyar dolara kadar çıktı. Bu tam 4,5 kat artış demek. O sayede dünyanın hiçbir ülkesi bizi, müflis bir konumda görmüyor. İhracattaki artış, turizmde rayına oturmuş yıllık 25/30 milyar dolar gelir,yağımızda kavrulmamızı sağlıyor. Biz terörizme yılda 20-25 Milyar dolar para harcamasak, kimseye muhtaç olmayız. Bu paranın yatırıma gittiğini düşünün, her sene iki tane GAP gibi büyük projenin hayata geçmesini sağlamış oluruz ki, bu ülkede kimse çay simit hesabı yapmayı ağzına bile almaz. İşsizlik bütünü ile ortadan kalkar, hatta belki kimi ülkelerden işçi getirmek zorunda kalırız. 5 senede İtalya’yı yakalar, 10 senede Almanya’yı geçeriz, bu genç nüfus potansiyelimiz, milyar dolarlardan bizim için daha büyük avantaj. Herşeye rağmen Türkiye’nin çok ta kötü durumda olmamasının sebebi, siyaseten yakalamış olduğu İSTİKRAR. Son yüz yılın en büyük dünya ekonomik krizinin yaşandığı sırada, işin başında koalisoyonlar olsaydı, siz asıl o zaman GÜMBÜRTÜYÜ görürdünüz/duyardınız. Pusuda bekleyen bankalar faizleri bir gecede nerelere yükseltir, milletin kanını nasıl emerlerdi. Türkiye dik duruşu sayesinde bu ortamlarda bile faizleri düşürdü. Evet memurumuza, işçimize çok fazla bir zam yapılmıyor, fakat istikrar devam ederse, ufkun aydınlanmak üzere olduğu da ortada, ümitliyim,biraz sabır dedim.
İKİ GENÇTEN KADINI
Yazıhane anahtarımı evde unutmuşum, gelinceye kadar, komşu işyerinin kapısını çaldım, çayınız var mı (ardından simit istemem dedim, güldüm, onlarda güldüler) anahtarım gelinceye kadar biraz soluklanayım dedim. Memnun oldular.
Çayım geldi, bir yudum almıştık ki, komşuda çalışan bayan cep telefonunu kulağına götürdü. "Ya neredesin bu oldu kaçıncıdır arıyorum, ulaşamıyorum, iş ilanları var iki yerden, birisi depo sorumluluğu, diğeri şöförlükmüş, telefonları yazdırayım , ne asansördemisin, yazamıyormusun, hadi çabuk eve geç de şu telefonları bir ara, eee sen niye ordan ayrıldın ki,sıcak sıcak otursaydın, hani diyorum, hiç olmaz ise kombiyi çalıştırmazdın, tasarruf olurdu,ne ev çok mu soğuk, istersen bir yarım saat yak, ama durumu biliyorsun, idareli kullan, sıkıntıdır, geçer, Allah kerim" dedi, bana döndü, ben burada iş buldum çalışıyorum, eşim Üniversite mezunu ama işsiz,evimiz kira, buradan alıdğım asgari ücret ile ne yapacağız bilmiyorum, ne yapacağımızı şaşırırdık dedi.
Bu geçiş sürecinde ailenizin katkısı biraz olsa dedim.
Olmaz mı, babam İngilizce Öğretmeni , o destek oluyor, yoksa kırılırız valla dedi.Asabım bozuldu kalktım.
Hani diyorum, işsizlik ile mücadele için bir SEFERBERLİK başlatılsa, günler günler süren toplantılar yapılsa, çözüm üretilmeden o masalardan kalkılmasa, GAP, DOP, KOP projelerindeki sıkıntıların sebebi sorgulansa ve günlerde hep çay içilse, simit yenilse.