İKİ KOLDAN

Uluslar arası 7.Avrupa Birliği, Türkiye ve Kürtler Konferansı Brüksel’de yapıldı. Sorunun çeşitli yönleri ile tahlile tabi tutulduğu ve bolca hükümet eleştirileri yapıldığı anlaşılıyor.
Toplantıya katılan Ruşen Çakır konu ile ilgili gözlemlerini anlatırken şu cümleleri kullanmış.
"Beni en çok şaşırtan, görüştüğüm kişilerin hemen tümünün çözüm için temkinli de olsa ümitli olmakla birlikte AKP hükümetine karşı en ufak bir güven duygusu beslememeleri idi. Hareket içindeki konumları ne olursa olsun, hiç kimseden AKP ve Başbakan Erdoğan hakkında olumlu bir söz işitmedim. Tam tersine Erdoğan’ın Kürt sorunu konusunda zaman zaman sergilediği iniş çıkışları, neredeyse günü gününe ve kelimesi kelimesine aktarıyor ve soruyorlardı: Bunlara nasıl güvenelim?
Aynı kişilerin, AKP ye yönelik antipatilerinin neredeyse yakın bir ölçüde CHP ye ilgi göstermeleriyse ayrıca dikkat çekiciydi. Bu garip durumu Zübeyr Aydar’a sorduğumda önce mantıklı, ama bana göre yetersiz bir açıklama yaptı. "seçimlerde bizim etkili olduğumuz bölgelerde CHP ve diğer partiler zaten yok. Bir tek AKP var. Öte yandan AKP iktidarda olduğuna göre onu daha fazla eleştirmemiz de normaldir" demiş.
Zübeyr Aydar ve arkardaşları tamı tamına Ruşen Çakır’a bunları mı söyledi, Ak Parti iktidarlarının yaptıkları konusunda hiç olumlu bir beyanları olmadı mı? doğrusu bilmiyoruz.
Bu toplantıya keşke Ak Partiden birileri katılıp, bugüne kadar yapılanları aktarsaydı. Ak Partinin sorunun çözümünde şimdiye kadar yaptıklarını, hiçbir siyasi partinin gerçekleştiremediğini örnekleri ile ortaya koysaydı.
Buna, sorunun çözümü için gerekli çalışmayı yapamayan BDP de dâhildir.
BDP liler biz muhalefetiz, ne yapabiliriz ki, diyebilirler/mi/.
Diyemezler.
BDP yaptığı hareketler, aldığı kararlar ile hep bir rövanş içerisinde olduğunu gösteren hareketler yaptı.
Örnek mi?
Kandil ve Mahmur’dan gelenlerin karşılanması olayını (yaşananı söylüyorum) bütün Türkiye hayretler içerisinde izledi.
Türkiye halkının çoğunluğu ne oluyoruz, bunlar/gelenler/ Türkiye Savcılarının kayıtlarında silahlı eyleme karışmamış olsalar bile, örgüt üyesi değiller mi? Hem bunların silahlı eyleme karışmamış olduklarını kim garanti edebilir? Örgüt üyesi konumunda olanların meri yasaların koruyucu hükümlerinden yararlanmaları için pişmanlık duyduklarını beyan etmeleri gerekmiyor mu?
Onlar pişman olduklarını söylemediler, Türkiye Devleti de ona rağmen durumu sineye çekti, bulundukları yere özel Savcılar ve Hâkimler gönderdi, sorunsuz yurda girmelerini temine çalıştı.
Gelenlerin hiçbiri hakkında tutuklama kararı verilmedi.
Ama Kandil ve Mahmurdan gelenler, üzerlerinde gerilla kıyafetleri olduğu halde araçlar üzerinden zafer işaretleri yaparak, yüz binlerce insan eşliğinde yurda girdiler.
Bu olayın süreci nasıl da zora soktuğunu kimse inkâr edemez. Gösteriler şova dönüşmese idi, Kandil olmasa bile Mahmur Kampında bulunanlar sorunsuz bir şekilde şimdi yurtlarında olacaklardı.
Birçok siyasi kesim Kandil ve Mahmurdan gelişleri hala Ak Parti için bir diş bileme vesilesi sayıyor.
Kandil ve Mahmurdan gelişleri maalesef BDP iyi yönetemedi. Sınırlı bir şekilde ortaya konması gereken "sevinci" başkalarının "nefretine" dönüştürdü.
Zaten Abdullah Öcalan veya Kandil yetkilileri de Türkiye’ye girişlerin bu kıyafet ve gösterilerle olmasını eleştirdi.
Bir başka örnek.
BDP Anayasa değişikliğinde açıkça söylüyorum basiretli davranamadı.
12 Eylül Anayasasının değiştirilmesinde canla başla olumlu hareket etmeleri gerekirken, Meclisi terk etti. Kendilerinin en büyük problemi olan siyasi partilerin kapatılmasının zorlaştırılması maddesinde gerekli desteği vermedi.
Kenan Evren Anayasasının destekçisi hüviyetinde görünmenin zararını kavramadı.
Hak ve özgürlüklerin genişletilmesine, demokrasinin uluslar arası standartlara ulaştırılmasına omuz vermedi.
Avrupalı meslektaşlarının bu değişiklikleri nasıl önemsediğini görmezden geldi.
Biliyorum, Abdullah Öcalan Anayasa değişikliğine destek veriyordu, ama BDP liler onu dinlemediler.