İLERLEMEYİ "ENGELLEYEN DEĞİL" SAVUNAN KAZANIR

Anayasanın kimi maddelerinde değişiklik öngören kanun tasarısı hükümet tarafından bugün yarın TBMM sine sunulacak.
Değişiklik tasarısının hangi maddeleri kapsadığını tam detayı ile bilmiyoruz. Fakat öne çıkan birkaç madde var. Bunlardan birincisi HSYK nın yapısında yapılması planlanan değişiklik. Bu heyeti oluşturan üye sayısının 21 e çıkarılması, 13 ünün Yargı Organları tarafından seçilmesi, geri kalan 8 üyenin de Cumhurbaşkanı tarafından atanması öngörülüyor.
Anayasada değişiklik kanun tasarısının ortaya çıktığı ilk günlerde bu 8 üyenin TBMM since seçilmesi kararlaştırılmıştı. TBMM si tarafından üye seçimine Üst yargı kurumu yöneticeleri karşı çıkmış ve yargının siyasallaşacağı endişesini ortaya koymuşlardı.
Yeni HSYK yı oluşturacak 21 üyeden 8 ini Milli İradenin en önemli temsil yeri olan TBMM sinin atamasını yargının siyasallaşacağının bir ön adımı olarak görmek çok garibime gitti.
Demokrasilerin en önemli , hatta birinci kurumu olan TBMM sinden bu kadar korkmak, vereceği kararlara endişe ile bakmak , aslında DEMOKRASİYE bakış açısını yansıtan kaotik bir durumdur.
Kanun koyucu sıfatı ile TBMM sinin çıkardığı  bütün kanunları uygulamak zorunda olan Yargı organlarının , HSYK na , TBMM sinin sınırlı sayıda üye göndermesini bir "onur" olarak kabul etmesi gerekirken, reform niteliğindeki gayreti boşa çıkarmak için gösterilen çaba, ancak "mevzi" kaybetme endişesi ile yorumlanabilir.
Bu kurul içerisinde Adalet Bakanı ile Müsteşarını görmek istememelerinin ana sebebi bu.
Diyelim ki Yargı Organlarının bu konudaki çıkışları haklı. Bırakın biz kendi kurumumuzu kendimiz yönetelim, kimse bizim işimize karşımasın, hangi yere hangi Hakim, Savcı atanacak biz kararamızı verelim, başkaları bizim işimize neden burnunu sokuyor, diyorlar ve biz de onlara hak verelim.
O zaman da Yargının bir kolu Hükümete/yürütmeye/ , diğer bir kolu da TBMM sinin işlerine karışmasın.
İdare Hukukuna "İdarenin aldığı her türlü karar yargı denetimine tabidir" diye bir kural koymuşlar ve Hükümetin aldığı kararların büyük çoğunluğu ya İdare Mahkemesinden , ya da Danıştay’dan dönüyor.
İşte Ankara Büyükşehir Belediyesinin bundan 6-7 sene önce aldığı otobüs biletlerine zam kararı, şimdi İdare Mahkemesi tarafından karara bağlandı ve zam iptal edildi. Hadi bakalım 7 sene önceki fiyatlara dönün dediler. Ben Melih beyin yerinde olsaydım, tamam kardeşim, biz 7 yıl önceki fiyatlara dönelim, ama siz de 7 yıl önceki maaşı almayı kabul edeceksiniz, buyurum beraber uygulayalım derdim. İşin bir yönü bu. Diğer yönü ise Yargının herkesin işine karışmak gibi bir alışkanlık edinmesi, yani mühür bende Süleyman benim demesi. İşte YÖK örneği. Kendi fikrine yakın insanların aldığı bütün kararları onaylayaycaksın, kendi fikrine aykırı bir idare, iş başına geldiğinde, aynı yönde , aynı biçimde aldığı kararı yok sayacaksın. Hani hatırlayalım. YÖK ün katsayı uygulaması ile ilgili olarak 28 Şubat sürecinin bir ürünü olarak aldığı karara, bir öğrenci karşı çıkmış ve bunun iptalini istemişti. Danıştay 8.Dairesi verdiği kararda, YÖK yasasına göre, kurumun Üniversiteye girişte kat sayı belirleme hakkına sahip olduğunu ve bu nedenle açılan davanın kabul edilmediğine hükmetmişti.  Ama işte yakın zamanda gördünüz. YÖK bu alandaki yetkisini kullanınca, bu defa Danıştay 8.Dairesi, yetkisi, sıfatı,menfaati bulunmayan İstanbul Barosunun açtığı davayı hem görülebilir kabul etti, hem de YÖK’ün böyle bir düzenleme yapmaya nerede ise hakkı bulunmadığına hükmetti. Yargının bu halinden mensupları memnun mu?
Anayasa Mahkemesi TBMM sinin çıkardığı önemli kanunların büyük kısmını iptal ediyor. Bırakın kanunları TBMM sinin iç işleyişine karışıyor. Meclisin hangi sayı ile toplanacağı, hangi sayı ile karar vereceği konusunda bile kendisini karar vermeye yetkili kabul ediyor. 22. Dönem Parlamentosunda Cumhurbaşkanı seçimi ile ilgili gelişmeleri hatırlayın lütfen. Karar yeter sayısını toplantı yeter sayısı haline getiren Anayasa Mahkemesi değilmi idi. O olay öylesine garibime gitmiş, öylesine incinmeme sebep olmuştu ki, acısını bugün bile hissederim. Nerede ise bunlar Mecliste nasıl oturacağmıza,kiminle konuşup , konuşmayacağımıza karar verecekler. Bu milli idareye tam bir müdahaledir ve asla kabul edilemez demiştim.
Bütün bunları söylersiniz, ama bir sonuç alamazsınız. Sistem kendisini öylesine tahkim etmiş ki, MİLLİ İRADENİN TEMSİL KABİLİYETİNİ YOK ETMEK İÇİN, ALLEM KALLEM GEDİKLER OLUŞTURMUŞ.
Esasen yargının bu kadar işe müdahil olması, Meclisin işine bu kadar karışmasının bir tek anlamı var. Halka karşı oluşturulan KAST sistemi zarar görmesin, kendi bildik düzenleri sarsılmasın. Halkın istek ve arzuları özelilkle "YÖNETİM ve YARGIYA" yansımasın.
Hükümet işte yine geri adım attı. Onların dediğini yaptı. TBMM sinin devre dışında tutulması isteklerini kabul etti. Bu 8 üyenin Cumhurbaşkanı tarafından atanmasına olur dedi.
Yarın Cumhurbaşkanı kim olur, Meclis çoğunluğu kimin eline geçer, bunlar ayrı şeyler. Aslolan MİLLİ İRADEYE KARŞI TAKINILAN TAVRIN ETİK OLMADIĞINI ORTAYA KOYMAK ve milletin ileriye, daha ileriye gitmesinin ancak bu iradeye saygı duyulması ile mümkün olacağına olan inancı pekiştirmekti.