İMAM HATİPLİ OLMAK(1)
İmam hatipli olmak doğru olmaktır.
Hani o meşhur deyimi ile ve daha doğrusu K ur’ani ifadesi ile müstakim olmaktır.
Yanlış yapmamaktır.
Yanlış yapılmasına pirim vermemektir.
Sadakat içersinde olmaktır.
En doğru olan ve geldiği günden bugüne zerre kadar inhirafa uğramayan, uğraması da söz konusu olmayan Ezel Kelamanın okuyucuları olarak parmak ısırtacak biçimde,
Çalışkan,
Saygılı,
Merhametli,
Sevgi dolu,
İrfan, ihsan sahibi,
Namazını terk etmeyen,
Niyazından bir an olsun dur olmayan,
Veren el olan,
Yemeyen, yediren,
Alan eli şefkatle bağrına basan,
Düzgün,
İman ve inancından taviz vermeyen,
Harama bulaşmayan,
Bulaşma istidadında olanlara karşı çıkan,
Yalan söylemeyen, Hırsızlık yapmayan,
Hele beytül male-devlet hazinesine- el uzatmak mı, aklının ucundan geçmeyen,
Gece gündüz imanının gerektirdikleri için çaba gösteren,
Dünya metaına beş kuruşluk değer vermeyen,
Geldiği yeri ve makamları abad eden,
Para, pul ve şöhret namı ile bilinen dünya metaının o kahreden cazibesine aldanmayan,
Azmayan, azıtmayan,
Şımarmayan,
“Karşısına çıktığında korkudan tir tir titreyen bedeviye, neden korku içerisindesin, ben kuru ekmek yiyen, hasır üzerinde yatan garip bir ananın çocuğuyum” diyerek teselli eden, Allah(c.c) nun Resulü Hz.Muhammed(s.a.s) huyuna sahip,
Bir garip yolcudur İmam Hatipli.
İmam Hatipli Kur’an ahlakına sahiptir.
Allah Resülünün ahrete irtihalinden sonra Hz.Aişe Validemize gelip de, Allah Resülünün ahlakı neydi, nasıldı diye soranlara, o kutlu anamız aynen şöyle söylemişti.
“Siz hiç Kur’anı okumadınız mı? Onun Ahlakı Kur’andan ibarettir” demişti.
Hiç şüphesiz diğer eğitim kurumlarında da, hele şimdilerde belki biraz daha fazla bizi yaratanın Ulu Rabbimizin Esması ve gönderdiği ilahi kelam hakkında, kıyısından köşesinden bilgi veriliyor.
Ama İmam Hatipli öyle değil ki.
Okula başlar başlamaz, özellikle bizim okula başladığımız yıllarda,
İLAHİ KELAMI okumak,
Okunan ezeli hitabın emrettiklerini yerine getirmek,
Nehyettiklerinden sakınmak,
Ayrıca öğrenilenleri başkalarını tebliğ etmek,
O ilahi kelamın en büyük temsilcisi konumunda olan Allah Resulünün hayatı seniyyelerinin bire bir uygulayıcısı olmak,
İmam Hatipliye verilen en büyük dersti.
Hala da öyledir, öyle olmaya devam edecektir.
Orada öylesine manevi bir ortam vardır ki, bunu hiçbir yerde bulmak mümkün değildir.
İlahi nefhanın terennüm edildiği o mekanlar, hiç şüphem yok, Cennetin Sarayları olacaktır.
1965 veya 1966 yılı olabilir. Çok kötü bir kış oldu. Öyle ki her taraf adeta buz kesti. Şehir sanki sibiryaya döndü. Biraz sonra ders başlayacak. İlk dersimiz Kur’anı kerim. Arkadaşlar -ben dahil- Kur’anı Kerimlerimizi açmışız. Herkes alabildiğine yüksek sesle Kur’an okuyor. Nasıl olsa biraz sonra kıyamet kopacak ve biz ağzı Kur’anlı bir şekilde Rabbimizin huzuruna çıkalım havasındayız. Hoca içeri geldi. Sınıfa bir sükunet çöktü. 5-10 dakika geçti, geçmedi, üstz sınıflardan bir öğrenci geldi. Hocam okul soğuk sebebi ile tatil oldu dedi.
Evet işte o zaman kıyamet koptu. Sınıfta bir gürültüdür aldı başını gitti. Hoca sınıftan ayrıldı. Sınıf boşaldı. Gündüzlüler evlerine gittiler. Biz yatılılar yanmayan kaloriferler sebebiyle üşümeye, kendi kıyametimizi yaşamaya devam ettik.
Aradan yıllar geçmiş olmasına rağmen, her bir köşesini şu anda ezbere bildiğim o mekanlarda inanılması güç hatıralarımız oldu.
Benim kimi geceler uykum kaçtığında, o yıllara gider, arkadaşlarımla buluşur, onlarla tarla diye tabir ettiğimiz okulumuzun arkasındaki toprak zeminde top oynar, oyun bitiminde eski binanın bodrum katındaki banyoda soğuk su ile duş alır,
Hocalarımın karşısına çıkar, “Hocam geçen gün Kur’anı Kerim sözlüsünden 5 almıştım, ama şimdi ezberim tamam, beni imtihan edermisin derim. Ali Nar hoca da gecenin bir vaktinde, “Hadi bakalım yatılılar birer birer odama gelsinler sözlü var der, kimi arkadaşlarımız buna çok kızar, yine ne icattı çıkardın der, ben alttan alta gülerim ve 8 numarayı cebime koymuş vaziyette kırk kişilik koğuşlarımıza koşarım. Ali Nar hoca yememiş, içmemiş, yatmamış bir halde sabahın köründe odalara gelir, hadi bakalım sabah namazına der, uyanınca tokyo terliklerimizi soğuktan patlayan su borularının göle çevirdiği odanın içerisinde yüzer buluruz” ve ben o günlerin hayali ile uykuya dalarım.
Hele bir yaz tatilinde okulun çalışkan öğrencileri için Hasan Yeşil hocanın(Rabbim Gani Gani Rahmet etsin,kör kurşunlara kurban edenler için de….) düzenlemiş
olduğu Arapça ve Tefsir kursunun maddi imkansızlıklar sebebiyle, yarım kalması üzerine yaşadıklarım var ki, belki ileride, İMAM HATİPLİNİN BİR YAZ TATİLİ başlığı altında yazarım, değme romanlara taş çıkartır.
Bütün bunları Cumartesi günü Ankara’da bulunan Diyarbakır İmam hatip Okulu mezunlarının bir toplantısı sebebiyle yazdım.
O toplantı ile ilgili bilgiler yarına. Olur mu? İçerisinde Kemal Gündoğdu hoca da var, ona göre.