ISLAK ISLAK

Genelkurmay Harekat Başkanlığı bilgi destek dairesi 3. bilgi destek şube müdürlüğünde görevli Deniz Kurmay Albay Dursun Çiçek’in imzasını taşıyan İrtica ile eylem planı çerçevesinde hazırladığı "AKP yi(Orijinalı böyle) ve Fethullah Gülen’i bitirme" belgesindeki imza çok tartışma yarattı.

Ele geçirilen belge orijinal değildi. Ona rağmen imza incelemesi yapıldı ve bilirkişiler verdikleri rapordra imzanın Dursun Çiçek’e ait oludğunu söylediler.

Bunun üzerine Dursun Çiçek, Ceza Usul Kanununun 250.maddesine göre görevlendirilmiş özel yetkili İstanbul Cumhuriyet Savcıları tarafından sorgulandı ve tutuklandı.

Dursun Çiçek’in Avukatları bu tutuklamaya itiraz ettiler. Belgenin Genelkurmay Askeri Formatlarına uygun olarak düzenlenmediğini, belge altındaki imzanın Durusun Çiçek’in imzasına benzediği iddia  edilse bile, bunun bilgisayar teknikleri ile bir yerden başka bir yere nakledilmesinin mümkün olduğunu söylediler.

Hal böyle idi ama, sorgulama sırasında çok enteresan bir durum ortaya çıktı. Dursun Çiçek’in şimdiye kadar bütün resmi belgelerde kullandığı imzanın aksine bir imzayı ifade tutanağına attığı görüldü. Aslında soruşturma tutanağının altındaki imza "dikeyden" "yataya" bir geçiş yapmış olsa bile tamamen biribirine benziyordu. Ona rağmen Dursun efendi herkesi yanıltmayı başarmıştı.

Ben o zaman yazdığım bir yazıda, "Dursun Çiçek imzayı devirdi ve kendisini bütünü ile ele verdi" demiştim.

Ama erenlerin hikmetinden sual olunmadığı için Dursun Çiçek yapılan itiraz üzerine, tutuklanmasının üzerinden 24 saat geçmeden tahiye edildi.

Hatta nerede ise 30 Ağustos kararnamesinde tuğgeneralliğe terfi ettirileceği konuşuldu.

Vaki tahliye kararı üzerine Sayın Genelkurmay Başkanı( ki ben kendisini çok beğeniyor , bilgisine, görgüsüne itimat ediyor, görevi sırasında bu ülkeye çok şeyler kazandıracağına inanıyorum) Dursun Çiçek’in tahliyesi üzerine, hazırlanan belge için, " bu bir kağıt parçasıdır, bunu hazırlayıp orduya iftira edenlerin derhal ortaya çıkarılması gerekir dedi ve tüm idari ve adli yargı mercilerine hitap ettiğini belli eden bir ses tonu ile "bunu yapanları bulun" diye de "talimat" verdi.

Ben de olsam, tüm sorumluluklarını yüklendiğim "orduma" böyle bir iftira atılsa celallenir ve müfterilerin ortaya çıkarılmasını isterim. O da öyle yaptı.

İdari merciler ile Adli Yargı Organlarına yapılan bu sesleniş tabiiki çok geçmeden yerini buldu ve Genelkurmay Harekat Başkanlığı Bilgi Destek Dairesi 3.Bilgi Destek Şube Müdürlüğünde hazırlanan belgenin "orijinali" ıslak ıslak ortaya çıkarıldı.

Öyle anlaşılıyor ki, Dursun Çiçek hazırlamış olduğu bu belgeden birkaç tanesini imzalayarak ilgililerine ulaştırmış. Yani ıslak imzalı belge tek değil.

Belgenin fotokopisini Savcılara ulaştıranlar, soruşturma açtırıp tartışma yaratanlar, acaba Askeri yetkililer,aslı ellerinde olan belgeyi Savcılara sunacaklar mı, yoksa işin üstünü "bu bir kağıt parçasıdır diye kapatacaklar mı" diye,denemeyemi tabi tuttular?

El hasılı kelam artık ıslak imzalı belgenin aslı ellerinde olan Ergenekon Savcılarının,Adli Tıp Kurumundan aldırdıkları raporda, belge altındaki imzanın Dursun Çiçek’in eli mahsulü olduğunu ortaya çıkardıkları anlaşılmış durumda.

Genelkurmay’ın şimdi de, ıslak imzalı belgenin aslının  ortaya çıkışı ve bunun kamuoyu ile paylaşım biçimine itirazı var. Olabilir , bu da bir savunma tarzıdır.

Ama esas,bundan sonra üzerinde durulması gereken, Dursun Çiçek’in emir ve talimat almadan kendi başına böyle bir refleksi ortaya koymasının mümkün olup olmadığının araştırılmasıdır.

Ya Dursun Çiçek emir komuta zinciri içerisinde hareket etmiş ise, kendisine verilen talimatları yerine getirmiş ise, o zaman ne olacak?

Böyle bir durum Genelkurmay Başkanının biligisi haricinde meydana gelen bir yapılanmayı ortaya koyar ve ilgilinin Kuvvet Komutanına kadar uzanır.

Demek o da yanıltıldı.

Yoksa Genelkurmay Başkanı bu bir kağıt parçasıdır, faillerini bulun dermiydi.

Ben yazımı bağladığım sırada Taraf Gazetesinin bomba haberi , bütün yazılanları allak bullak etti. Aslında yazı boyunca sizin gri beyin hücrelerinizi zora sokan, neler oluyor dedirten bütün sorulara cevap verdi. Benim meşhur tabirim ile "SERÇE PARMAK BİR ŞEYİ BİLİYOR İSE, BAŞ PARMAĞIN HER ŞEYDEN HABERİNİN OLDUĞU" bir kez daha kanıtlanmış oldu.

Olay çok gelişti ve serpildi. Genelkurmay 2.Başkanlığı yapmış , şimdi de birinci ordu komutanlığı makamına gelmiş olan Orgeneral Hasan Iğsız’a  kadar uzandı.
Dursun Çiçek’in hazırladığı ihtilal belgesi TCK’nun 312.maddesinde ifadesini bulan"Cebir ve Şiddet kullanarak T.C.Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs eden kimseye ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilir" suçunu  oluşturmaktadır. Dursun Çiçek , Hasan Iğsız emir verdi ben yerine getirdim diyor.
Ya bu Hasan Iğsız 28 Şubat sürecinde Sincan’da tankları yürüten insan değilmiydi?

Oydu, O.

Keser döner sap döner ve bir gün gelir hesap döner. Artık olay Dursun Çiçek ile sınırlı kalamaz.

Gecenin ismimi düşmüş gözlerine,
Ne olur ıslak ıslak bakma öyle.
Saçını dök sineme , derdini söyle,
Ne olur ıslık ıslak bakma öyle.