İSMİ KONULMASA DA ANAYASAL VATANDAŞLIK İSLAMA DAHA UYGUN DEĞİL Mİ?
Bu ülkenin adı Türkiye Cumhuriyetidir bu konuda şimdiye kadar bir itirazla kimse karşılaşmamıştır.
Ülke adının değiştirilmesini, Türkçe’nin ülkenin her tarafında resmi dil olarak kullanılmasını, Ay Yıldızlı Bayrağını, ne örgüt ve ne de onun siyasi uzantısı olduğu söylenen partiler de tartışma haline getirmemişlerdir.
BDP nin en yetkili ağızları defaatle yapmış oldukları açıklamalarda, ülke adı, resmi dil ve Ay Yıldızlı Bayrak hakkında aykırı bir düşüncelerinin olmadığını beyan etmişlerdir.
Suudi Arabistan’da yapılan bir resmi etkinlikte, Türkiye Bayrağının otel önünde asılı olmadığını gören BDP Milletvekili Esat Canan, duruma müdahale etmiş ve bayrağın göndere çekilmesini temin etmiştir.
Ortak vatan hakkında, yakın zamana kadar yapılan spekülasyon, yani Türkiyenin bölünerek ayrı bir vatan oluşturma yolundaki istek ve arzuların sonunun olmadığı anlaşılmış, bizzat örgütün lideri “ben şimdiye kadar ulusçuluğun bu kadar zehirli bir düşünce olduğunu bilmiyordum, geliştirdiğim pratikler sonucunda bu düşüncemden vazgeçtim. Biz İslam Milletiyiz ve bu milletin çeşitli unsurlardan meydana geldiğini kavramış bulunmaktayım” demiştir.
Bu sözleri Abdullah Öcalan’ın söylemese bile, gördüğümüz o ki, vatan bu “unsurları” ile ayakta kalacak ise, herkesin biri birini kabul etmesi gerekiyor. O halde bu insanların tümünün ortak noktası olan “İslam” gerçekten tek birleştirici unsurdur ve bu ortak paydadan vazgeçmenin imkânı yoktur. Türklük bu bütünlüğü sağlamadığına göre, yapılması gereken nedir?
Bediüzzaman Hazretleri sürekli olarak 350 Milyonluk İslam Milletinden bahsetmiş ve bu milletin birlik ve bütünlüğünü muhafaza etmesinin önemi üzerinde durmuştur.
Şimdi o nüfus nerede ise 2 Milyara yaklaşmıştır. Hıristiyanlardan sonra dünyanın ikinci büyük nüfusunu oluşturmaktayız. Ümidim o ki, bu nüfus gelecek on yıl içerisinde Hıristiyanları geçecek ve belki onları da İslam Milleti kapsamına alarak, dünyanın bir numarası olacaktır.
CHP İzmir Milletvekili Birgül Ayman Güler gibi “unsurlar” bu ülkeye ve topraklarına göçmen statüsü ile gelmişler, kendilerinin topraklarından kovulmasına müncer olan gelişmelere “İslam Milleti” kaidesince hareket edilmesinin sebep olduğunu düşünmeye ve bunun sonucunda da yeni bir “kimlik” inşasına başlamışlardır.
Onların bu yeni kimlik inşa etme çabalarını Türkiye’nin resmi söylemi de denk düşünce veya böyle bir söylemi zaten bu “unsurlar” ın iş başında olmaları sağlayınca, giderek İslam Milleti kavramından ve değerlerinden uzaklaşmaya karar vermişlerdir.
Bu durum ülkede içi boş, seküler bir Türkçülük akımının başat rol oynamasına sebep olmuştur.
Birgül Ayman Güler zaten o sebeple Türk Ulusu ile Kürt Milliyetini bir ve eşit tutamayız demiştir. Yani Türk ulusu söylemi özellikle ve öncelikle “seküler” bir tanıma oturmalıdır/şimdiki uygulama zaten böyledir/ bu yeni unsur bir şemsiye rolü oynamalıdır, herkes bu tanım altında toplanmalı, hattu harekatını buna göre dizayn etmelidir.
Aslına bakılır ise Birgül Ayman Güler, Türk mü, Boşnak mı, Arnayvut mu, bunu bilmiyoruz, ama bildiğimiz bir şey var, bu unsurlar kendi özgün kültürlerini ve aidiyetlerini bir başına ikame etmeye, canlandırmaya ne sayısal olarak ve ne de kültürel birikim olarak güçleri yetmediğinden, dam üstünde saksağan vur belini kazmayı mantığı ile, ülke birlik ve bütünlüğünü tehlikeye atacak söylemlerde bulunmaya başlamışlardır.
Türk Ulus söylemi karşısında kendi özgün Kürt Ulus söylemini geliştirenlerin argümanı arasında farkın olmadığının ortaya çıkması, Türk Ulusalcılarının söylemlerinde fena halde toslamalarına sebep olmuştur.
Bunları ön giriş yapmamın sebebi, şimdi Sabah gazetesinde bir önemli yazarın, ha bire Sayın Başbakana nasihat çekmesi, CHP nin ve MHP nin yeni Anayasa yapılması konusunda gerekli desteği vermemesi halinde, asla BDP ile bir Anayasa yapma girişiminde bulunmaması ve Anayasa’dan etnik Milliyetçiliğe vurgu yapan kelime, cümle ve kavramların çıkarılmasına şiddetle karşı olduğunu açıklamasıdır.
Güya Anayasadan etnik bir kimliğe vurgu yapan kelime ve cümleler çıkarılır ise, bu ülkede bir Türk sorunu yaratılırmış ve son Türk Devleti bir anlamda inkiraza uğrarmış…
Son Türk Devleti söylemlerinin bundan 40-50 yıl geride kalmış demode bir söylemdir. Sırf Sovyetlerin parçalanması kaç tane Türki Cumhuriyeti ortaya çıkardı.
Kardeşim, etnik Milliyetçilik, Sayın Başbakanın birçok konuşmasında ifade ettiği üzere, bu topraklarda yaşayan Türk, Kürt, Arap, Laz, Çerkez, Arnavut, Gürcü, Abaza her ne ise, artık çok gerilerde kalmış ve ayaklar altına alınmıştır.
Bakın Türk Etnik Milliyetçiliği döndü dolaştı, Kürt Etnik Milliyetçiliğini doğurdu.
Diğerleri niye harekete geçmediler, onların ırkı yok mu, Türklük bir ırki kavram değil, bir üst kimliktir biçiminde lanse edilen ve hiçbir ilmi temeli olmayan söylemler, bu milletin 40 bin evladının ölümüne sebep oldu.
Bu böyle devam eder veya o meşhur yazarın üstüne basa basa bugünlerde söylediği gibi “Türk ve Türklük” ile ilgili kelimelerin Anayasadan çıkarılması ve hiçbir ırka vurgu yapmayan Anayasal vatandaşlığın konulmasına engel olunur ise, bugüne kadar esen fırtına, Allah korusun tufana dönüşebilir.
Hem bak kardeşim Allah’ın Resulü Hz. Muhammed(s.a.s) veda hutbesinde “Ne Arabın Aceme(Arap olmayana) ne Acemin Araba Üstünlüğü yoktur, Üstünlük Ancak Takva(Allah’a yakınlık) iledir” demiyor mu? Anayasal vatandaşlık hakkı, ismi konulmasa da İslam’a daha uygun değil mi?
Şimdi senin dediğin yapılır, bizim Urfa esti tas eski hamam olur ise veya bizim oğlan bina okur, döner döner yine okur, noktasına gelir isek, ülkenin içinden çıkılmaz, önü alınmaz badirelere sürüklenmesinden, ülke gençlerinin biricik bedenlerinin yere serilmesinden sorumlu olduğunu kabul ediyor musun?
Ülkenin bayrağı, Ülkenin ismi, Devleti ve Vatanı üzerinde tartışmalar Anayasal vatandaşlık hakkı ile sağlanır ise, Osmanlı Özüne ve diğer bir söylem ile İslam Ümmeti birlikteliğine dönmüş olmaz mıyız?
Nihat Ergün beyin söylediği gibi Türklerin bu ülkede öncü rol oynamaları konusundaki kabul sebebiyle, Türkiye Cumhuriyeti, Türkiye Al Yıldızlı Bayrağı, Türkiye Devleti, Türkiye Vatanı, Türkçenin ülkenin her tarafında resmi dil olarak kabul edilip öğretilmesi, bu öncülüğe yeter “mükafat” sayılmaz mı?