İŞTE BU

Türkiye Birlişmeş Milletler Güvenlik Konseyinin geçici üyesi sıfatı ile bu yılkı toplantılara Başbakan düzeyinde katıldı.
Sayın Başbakan burada yaptığı konuşmaya çok iyi hazırlanmış, metni en azından birkaç kez okumuş, nerede ise ezberden konuşuyordu.
Bu konuşma esnasında Sayın Başbakan özellikle Filistinlilerin durumuna değindi.
İsrail’in son olarak Gazze’ye olan saldırısını hatırlattı. 
Bilindiği üzere İsrail, Filistinlilerin Gazze bölgesinden el yapımı Katyuşa Füzelerini İsrail topraklarına fırlattığı ve böylece israil vatandaşlarının huzurunu kaçırdığı iddiası ile Gazzeyi günlerce bombardımana tabi tuttu.
Dünyanın gözü önünde 1500  e yakın Gazzeliyi öldürdü, 3 binden fazla Gazzeliyi yaraladı.
İsrail bu saldırılar sırasında gökten bir ölüm gibi yağan Fosfor bombalarını kullandı. Fosfor bambaları patlatıldıktan sonra yere düşerken birkaç kilometrekarelik alandaki bütün canlıları bir anda yok etti.
Bu bombaların savaşlarda kullanılması Cenevre Konvansiyonuna göre yasak. Çünkü bu bombalar nükleer içerikli. Ama işte herkesin gözü önünde gerçekleşen bu bombalama eylemine, ne AB liğine üye ülkeler, ne ABD dişe dokunur bir açıklamada bulunmadılar. Hatta bir çoğu İsaril’in kendisini koruma hakkına sahip olduğunu bile söylediler.
Sanırsinız ki, İsrail kapana kısılmış bir fare, son gücünü kullanarak buradan kurtulmaya çalışışyor!!!
İşin özünü herkes gayet iyi biliyor. Filistinliler Gazzeye yapılan bu saldırılar sırasında ellerindeki basit tüfeklerle ancak  canlarını kurtarmaya çalıştılar. 1500 e yakın şehit, bunun iki üç katı kadar yaralı/gazi/ye karşılık, İsrail tarafından ölü sayısının 20 yi geçmediği ortaya çıktı.
Batılıların gözlüğü ile olaya bakıldığında, meşru müdafaa halindeki İsrail’in mi yoksa Filistinlilerin mi daha çok can kaybı vermesi gerekirdi? Meşru müdafaa halindeki İsrail’den 20 ölü, Filistinlerden binlerce şehit ve bunun birkaç katı kadar yaralı. Bu sayılar aklı başında olan herkese,kimin saldırgan, kimin meşru müdafaa halinde olduğunu açıkça gösterdi.
Bu saldırılar sonrasında dünya ülkeleri bir araya geldiler ve Birleşmiş Milletler denetiminde  Filistin’e milyarlarca dolar yardımda bulunacaklarını vaad ettiler.
Sayın Başbakanın verdiği bilgiye göre meğer kimse verdiği sözü tutmamış.
Yardım sözü havada kalmış. Yardım sözü İsrail’e verilse idi, neler olacağını görürdük.
Filistine gıdadan ve sudan başka bir şeyin girişine İsrail izin vermiyormuş.
İnşaat malzemelerinin bile girişine izin verilmediğinden, Filistinliler/Gazzeliler/ çadırlarda hayatlarını idame ettirmeye çalışıyorlarmış.
Bir kez daha gayet iyi anlaşılıyor ki, Hukukun gücü yok, Gücün Hukuku var. Ve o güç kendi hukukunu her yerde dayatıyor, ya bana teslim olursunuz, ya sizi teslim alacak eylemler yapar, nükleer silahlarımı kullanır, sizi yerle bir ederim diyor.
İsrail’in sürekli biçimde İran’ı vuracağından dem vuruluyor. İran için her türlü seçenek masada diyorlar. Yani sahibi olduğumuz nükleer gücü yeri geldiğinde kullanmaktan bir an için geri durmayacağız diye dünya aleme ilan ediyorlar.
Kimse İsrail’e otur oturduğun yerde, aklını başına al, dünyayı yeni bir kaosa sürekleme demiyor. Varsa yoksa İran’ın Uranyum zenginleştirme programına sağdan soldan salvolar gönderiliyor. İran ayağını denk almalıymış, nükleer programını durdurmalıymış, Birleşmiş Milletler ile daha sıkı ilişkiler içerisine girmeliymiş. Yoksa vuracaklar. Peki İran’ı kim vurmak ister veya buna gücü yeter? Görünek iki ülke var. İsrail ve ABD. Hatta buna tek ABD bile diyebiliriz. Çünk İsrail ,ABD nin destegi , yardımı olmaz ise asla İran’a saldıramaz. Bunu hepimiz gayet iyi biliyoruz. Peki ABD niçin İran’a saldırmak istiyor. Niçin olacak, İsrail’in kıştırtmaları sebebiyle, başka bir nedeni yok.
İşte tam da bu noktada Sayın Başbakanın ABD Devlet Başkanı Obamaya uyarıları geldi. ben bu uyarırıyı aynen yazmak istiyorum. Sayın Başbakan " benim katıldığım toplantılarda silahlı bir müdahale konusu gündeme gelmedi.Bazı ekonomik yaptırımlar ile kimi ülkelerin diplomatik ilişkilerini kesme anlamında ekonomik ve siyasi tedbirlerin alınacağı konuşuldu.Hemen silahlı müdahale denildiği zaman, bu tabii sadece İran’ı rahatsız eden bir konu olmaz. Dünya uluslarını da rahatsız eden bir konu olur.IRAK’TA YAŞANANLAR ORTADA .Şu anda bir ülke, bir medeniyet tamamıyle çöktü. Milyonu aşkın insan öldü. Irak’ta bu medeniyeti inşa etmek acaba bizim kaç yılımızı alır. Veya yeniden inşa edebilirmiyiz, ya da oradaki medeniyet artık çöken medeniyetler arasında mı yerini alır.Amerikanın belki de Finans krizinin içerisinde Irak’ta yaptığı harcamalar neden olmuş olabilir. ABD nin de kayıpları var. Ha nedir Saddam rejimi yıkılmıştır, olan budur. Temennimiz odur ki, toprak bütünlüğlüne saygılı bir yapı orada meydana gelsin. Bunu yapamayan, bu sorunu çözemeyen dünya, şimdi İran üzerinde böyle bir şeyi yapmaya çalışıyor. Tek bahanasi nükleer silah. Nükleer silaha sahip başka ülkeler de var. Niye bunlar konuşulmuyor. Bir şeyin tesirinin olabilmesi için, onu önce kendinizin yapmaması lazım" diyor.
Bu konuşmanın ana vurguları şunlardır.
1-ABD nin Irak’a nükleer gücü var diye saldırısı büyük bir yalandı.
2-Bu saldırı sonrasında 1000000 dan fazla insan hayatını kaybetti. Bunun iki üç katı kadar insan yaralandı.
3-İzzetler, şerefler, namuslar paymal edildi.
4-Bir ülkenin yüzyılların birikimi olan medeniyeti çöktü. Yeniden inşası imkansız hale geldi.
5-ABD nin Finans krizinin ana sebebi Irak’a yapılan saldırıdır. Bunun görülmesi lazım.
6-Saddam Rejiminin yıkılması için başka yollar bulunabilirdi.
7-Bölgede yaratılmış olan bu sorunu çözemeyen ABD nin , bu defa Iran’a saldırmayı hedeflemesi, sadece İran’ı değil, tüm bölgeyi olumsuz yönde etkiler.
8-Bir saldırıda,Irak’ta yaşananlardan daha beterinin İran ve Komşu ülkelerde yaşanması kaçınılmazdır.
9-Neden bölgede nükleer silaha sahip başka ülkeler görmezden geliniyor. İsrail’in yaptıkları neden gözden kaçırılıyor. Bir nükleer silah olan fosfor bombaları Gazzede kullanılmadı mı?
10-Bir şeyin tesirinin olabilmesi için, önce kendinizin yapmaması lazım, ama siz karşı çıktıklarınızı yapıyor, fakat başkalarının yapmasına izin vermem diyorsunuz. Bu doğru mu?
11-İran’a yapılacak yaptırımlar içerisinde silahlı müdahale seçenekler arasında ve masanın üstünde diyorsunuz, İran ise bir müdahale olur ise karşılık veririz diyor. Bunların hangisi tehlikeli?
Ben işte bu diyorum. Irak’a olan saldırıda ABD ile birlikte hareket etmeyerek uzak duran ve başını belaya sokmayan Türkiye’nin durumuna şimdi daha çok şürkediyorum.
Ve
ABD Başkanına durumu çok veciz benzetmelerle anlatan Sayın Başbakana teşekkür borçlu olduğumuzu buradan açık ve net bir şekilde söylemek istiyorum. Ağzınıza sağlık.